deha

.–/

ad

1.

insan zekâsının erişebileceği en üst kerte, yaratıcı zekâ, yaratıcı kişilik, herhangi bir alanda, özellikle de bilim, sanat ve yazında yaratıcı güç.

2.

yüksek zekâya sahip olan kimse.

Sanata veya tasarıma gönül verdiğinizde problem çözme merakınızın en üst seviyelerde olması beklenir. Öncelikle rahatsız olmanız lazımdır bir şeylerden ki, bir şeylere çözüm arıyor olasınız. Sizi tasarımcı olmaya iten, sanatçı olma yolunda önünüzü açan ilk şey değişim ve meraktır. Çevrenizdeki doğru gitmeyen şeyleri değiştirme isteği, kendini ifade etme aracı olarak sanat ve tasarımdan daha keskin bir iletişim aracı henüz bulunamamıştır. Yaptığı tüm devrimlerin yanında Mustafa Kemal Atatürk bunu en sağlam şekilde yansıtmış, sadece devlet adamlığı ve asker sıfatı ile değil, sanat ve tasarım yönündeki durusuyla da bizlerin ufkunu açmaya devam etmektedir. Ulu önderin bu yaklaşımının ülkemizdeki daha çok sanatçıya ilham kaynağı olması dileği ile yazıma geçiyorum.

Bu sektörde her şeyden önce sağlam bir rol modeliniz olması beklenir. Tarzını, fikirlerini, konulara yaklaşım biçimlerini benimsediğiniz, görüşlerine hayranlık duyduğunuz bir öncü lazımdır size. İşte bu Atatürk’tür. “Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.” diyerek, Türk milletine sanat adına kazandırdığı ilk olanak olarak Osmanlı’dan kalma Sanayi¬i Nefise’yi imar ettirerek Güzel Sanatlar haline getirmesidir. İlk Türk operasının hazırlanması için Adnan Saygun’u görevlendiren, Cemal Reşit Rey’e de ülkenin ilk konservatuvarını kurduran yine kendisidir. Türk müziğinin alt yapısının güçlü olması gerektiğine inanmış ve eğitim amacıyla müzisyenleri ayni sene yurt dışına göndermiştir. Döndüklerinde ülkenin dört bir yanına dağılarak Türk müziğinin ve dolayısıyla Türk sanatının kalkınmasını sağlayan o dönemin müzisyenleridir. 1937 yılında Resim ve Heykel Müzesi’ni açarak, Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemin sanatsal ürünlerini aynı çatı altında bir araya getirmeyi amaçlamıştır. Atatürk’ün sanata verdiği önem bunlarla sınırlı kalmamıştır. Modern Türk mimarisi fikrine inanarak Almanya’dan şehir planlamacıları ve mimarları getirtmiş, Türk mimarlarla ayni platformda çalışma altyapılarını sunmuştur. Yine ayni sene olan 1937 yılında, kendi tasarladığı “İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi” isimli bir proje mevcuttur. Okul, cami, köy konağı, sağlık ocağı, otel, çocuk alanları ve atölyeler dahil toplam 43 yapı bulunan çizilmiş kendi projesi hali hazırda şuan arşivlerde bulunmaktadır. Tasarımda sosyal tesisler, terziler, bakkalların yani sıra berber gibi mahalle esnafının en küçük birimlerine de yer vermiştir. Projenin o donem kalkınmayı ve aydınlanmayı tabandan başlatacak olması ve ana fikrinin insan, hayvan ve doğanın mükemmel uyumu olması Ata’nın sanatsal çizgisi hakkında hepimize derin fikirler vermektedir.

Devrim yapılacaksa böyle yapılır iste, mimari ile, sanatla, müzikle, resimle.. 

Dönemin İngiltere Başbakanı David Lloyd George`un bir sözü var bu konuda, “Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı.” diyor. 

Atatürk’ün tiyatrocuları Çankaya’ya da ağırladığı bir yemekten sonra, Reşit Galip tiyatroculara, Atatürk’ün elini öperek veda etmelerini söyler, Ata’nın cevabı çok nettir: “Hayır, sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür.” Dahi olmak ayni zamanda böyle bir erdemle birleşince de ilham kaynağı oluyor doğal olarak bizim gibilere. 

El öperek bir yere gelinemeyeceğinin bilince yetişen sanatsever nesillere..  diyerek yazımı bitireyim.

Haftaya yayınlanacak yazı başlığım “Türk Restoranlarında iç mekân algısı” 

Görüşmek üzere.