Sizlerle bu hafta Paris’e yaptığım kısa ziyaretimi paylaşmak istiyorum. Havanında güneşli olması nedeniyle kısa ama dopdolu geçen 24 saatin özeti.

Le Marais, Paris’in en sevdiğim en eski, bohem ve alternatif mahallesi. Bana biraz Karaköy’ü hatırlatıyor. Vintage mağazalarında hiç bir şey alma zorunluluğu olmadan keyifli vakit geçirebilir. Entellektüel kafe ve restoranlarında oturup yemek yiyebilirsiniz. Zamanınız varsa sıraya girip Turistler tarafından çok popüler felafel ve humus yiyebilirsiniz. Ben Marianne isimli içinde şahane tablolar bulunan Lübnanlı olduğunu sandığım tarihi bir restoranda yaprak sarmalı mezelerden denedim ve anneminkileri aratmadı doğrusu çok lezizdi. Paris’in yerlisi Fransız arkadaşımdan öğrendiğime göre son yıllara kadar bataklık durumunda olan mahalleye belediye el atınca küçük sanat merkezleri açılmaya başlanmış, gay sokak sanatçıları ve entellerin uğrak noktası olmuş. Bu mahalleye sırf street art görmek için bile gidilebilir her duvarda karşınıza ilginç bir şeyler çıkıyor. Tabi ki müzelerini unutmamak lazım. Özellikle en çok görmek istediğim Picasso müzesi pazartesi olması nedeniyle kapalıydı. Ayrıca ulusal arşiv müzesi, Victor Hugo'nun evi, Saint Paul Kilisesi, Place des Vosges gibi bir çok önemli binaya da ev sahipliği yapıyor. Le Marais’i Paris gezinizde mutlaka listenize ekleyin. Bastille'e çok yakın olmasıda güzel.

SORBONNE UNIVERSITESI

Bu dünyaca meshur eski üniversite çok uzun yıllardır görmek isteyipte hep bir dahaki sefere ertelediğim yerlerden biriydi. Aslında içeri girmesi çok zor diyorlar ama bana kimlik falan sorulmadı. 1257 yılında kurulmuş. Bina başlı başına bir tarihi eser. 40.000 öğrencisi varmış. Gerek binanın içinde ki gerekse bahçesindeki heykellerine hayran olmamak elde değil. Tip fakültesine ait binanın üst katı gerçekten görmeye değer bir kütüphane ve aynı katta Tıp müzesi var. İçinde mumyalanmış gerçek bir ayak var. Yanlış bilgi vermek istemem çünkü Fransızcam sıfır ama üzerinde Napolyon 3 yazıyordu galiba o ayağın. St Michele gibi turistik bir bölgeye çok yakın olan üniversiteyi gezmek eğlenceliydi ama Oxford ve Cambridge üniversitelerini gördükten sonra bana çok bir woow dedirtemedi açıkçası ama yine de görmekte yarar var koskoca Sorbonne Üniversitesi adı bile yeter. Şu anda ders yapılmayan ana binada cinsel organı olmayan bir erkek heykeli görünce bayağı bir şaşırdım. Demek ki böyle şeyler sırf bizim ülkede olmuyormuş.

Audrey Hepburn’e bir kez daha hak verdim. Paris her zaman iyi bir fikir

Haftaya görüşmek üzere...