WEF’in (World Economic Forum) 16. “Küresel Risk Raporu” yayınlandı. Rapora göre önümüzdeki iki yıllık dönemde en önemli risk yine bulaşıcı hastalıklar. On yıllık dönem için görülen en büyük risk ise ne yazık ki kitle imha silahlarının kullanılması ihtimali.

WEF The Global Risk Report 16th Edition yayınlandı. Raporda, önümüzdeki 0-2, 3-5 ve 5-10 yıllık dönemler için olası riskler sıralanmış durumda. Resim pek iç açıcı değil. Karşı karşıya olduğumuz küresel riskleri aşmak için, yine küresel ölçekte dayanışma içinde olmamız gerekiyor.

Bu zorunluluğa ve başta BM ve DSÖ’nün uyarılarına rağmen ülkeler arasında istikrar kazanmış bir uyum ve uzlaşma ortamından oldukça uzağız. Bu durumda, şu anda hemen her kıtada hakim olan aşırı milliyetçi iktidarların etkisi büyük.

Şimdi WEF tarafından sıralanan ve önümüzdeki dönemde bizi bekleyen riskleri sıralayalım:

Önümüzdeki iki yıl içinde karşı karşıya olduğumuz görünen mevcut riskler; bulaşıcı hastalıklar, geçim krizleri, olağanüstü hava olayları, siber güvenlik zafiyetleri, dijital eşitsizlik, uzun süreli ekonomik durgunluk, terörist saldırılar, gençlikte hayal kırıklığı, sosyal uyum erozyonu ve insani çevrede hasarlar.

Önümüzdeki üç ile beş yıllık dönemde kapımızda bekleyen tehlikeler; varlık balonu patlaması, bilişim altyapısının çökmesi, fiyat istikrarsızlıkları, emtia şokları, borç krizleri, devletler arası ilişkilerde kırılmalar, devletler arası çatışmalar, siber güvenlik zafiyetleri, teknik yönetişim hataları ve kaynak jeopolitiğinde dengesizlikler.

İnsanlık olarak önümüzdeki beş ile on yılda topyekûn varoluşumuzu risk altına alacak olan tehditler ise; kitle imha silahlarının kullanılması, devlet sistemlerinin çöküşü, biyoçeşitlilik kaybı, olumsuz teknolojik gelişmeler, doğal kaynak krizleri, sosyal güvenlik sistemlerinin çöküşü, çok sesliliğin ortadan kalkması, sanayinin çöküşü, iklim eyleminde başarısızlık ve bilime karşı tepkinin artması.

Listenin içeriği dikkatinizi çekmiştir muhakkak. Özellikle son grupta yer alan, yani topyekûn varoluşumuzu tehdit eden sorunlar. Aralarında bir güneş patlaması, dinozorların sonunu getirdiği düşünülen büyük bir gök taşı veya iddia edildiği hali ile küresel ölçekte bir diğer yok oluşa imza atan süper volkanik patlamalar listede yok! Kapımızda bekleyen bu risklerin neredeyse tamamı insan eliyle oluşturulmuş, doğanın sadece uzaktan gülerek izlediği riskler.

Çok sade bir ifade ile şunu söyleyebiliriz ki, insan kendi sonunu koşar adım hazırlamaya devam ediyor. Gezegen üzerindeki zaten kırılgan olan sırça köşkümüzü yerle bir edecek bir sona doğru gidiyoruz.

Büyük şair Nâbî’nin 18. yüz yılda dönemin muktedirine yazdığı aşağıdaki beyitlerin bugün tüm insanlık için geçerli olduğunu görüyoruz. Ne diyor büyük şair...

Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde,

Biz hezarân mest-i mağrurun humarın görmüşüz.

Top-ı ah-ı inkisara pâydâr olmaz yine,

Kişver-i câhın nice sengin hisarın görmüşüz.

Yani, üzerinde yaşadığımız bu güzel gezegenin bize sunduklarının sarhoşluğunda, insani gururumuzun sarhoşluğunda kendimizi elimizdeki tüm değerlerin kıymetini anlamaktan çok uzak kaldık. Kurduğumuz ve sağlam olduğuna inandığımız tüm zenginlik kalelerinin sonu gelmiş gibi görünüyor.

İnsanlık olarak tarihimize dönüp bakmamız ve tüm hatalarımızı yeniden gözden geçirmemiz gereken bir dönemdeyiz. Tarihin tekerrür etmesini kaçınılmaz bir kader gibi kabullenmek yerine, hatalarımızı düzelterek, yarın için bambaşka bir resim çizebiliriz.

WEF mevcut halimiz ile geleceği çizmiş, olacakları söylüyor. Bunu görmek için ne alim ne de falcı olmaya gerek yok. Sorunlarımız belli. Eşitsizlikler ile zayıflattığımız insani varlığımızın bu bir bacağı olmayan hali ile menzili de menzilde ulaşabileceği yer de belli. Hiç kimsenin kendi başına kurtulamayacağı bir çukura atlamak üzereyiz. Bu çukura girmeden önce akıllanmakta yarar var.

WEF’in sıraladığı varoluşsal tehditlerin tamamının insan yapımı olduğunu görmek hem büyük bir üzüntü hem de güçlü bir kurtuluş beklentisi yaratıyor içimde. Ancak bu kurtuluşun reçetesini, şuursuz ve amaçsız teknoloji tutkunları ile onların destekçisi yetersiz siyasilerine aramıyorum.

Bu cümleden teknoloji karşıtı olduğum anlaşılmasın. Ancak, gelişimi akıl ile yönetilmeyen ve amaçları bilim ile belirlenmeyen, doğa ile uyumsuz, üretkenlikten uzak ve büyük ölçüde popülist içerikli teknolojinin bizi bir yere götürmeyeceği açık. Buna ek olarak, sadece kendi sınırları içerisinde bir gelecek hayal eden ilkel politikaları ile siyasilerin de bizi doğru bir geleceğe taşımayacağı belli.

Bu günlerde gezegene arkasını dönerek, farklı dünyalarda koloniler peşinde koşan yeni yetme teknoloji düşkünü girişimciler ile bunların arkasındaki finans yapıları ile koruyucuları siyasilerin hayallerini alkışlamak yerine, aslında üzerinde yaşadığımız ve bize kucak açan bu gezegene ve doğaya daha saygılı bir dönüş içinde bulunmak en doğru tercih olacaktır.

Bu ekonomik ve siyasal sistemin, okuma ve yazmayı öğrendiğimiz günden beri bize işlediği “başarabilirsin” şiarının öznesini “ben”den “biz”e, ama sadece kendi küçük dünyamızın bizi yerine, küresel ölçekte tüm insanlığı ve gezegendeki her canlıyı kapsayacak bir “biz” ile değiştirerek çalışabilir, başarabilir ve hepimiz için güzel bir geleceği oluşturabiliriz.