Dünya, sadece bugün, silah üretmeye ve silahlardan korunmaya yaklaşık 5 Milyar Dolar harcadı. Pandemi aşısına para bulamadığımız geçen yıl 2 Trilyon Dolar ve bin yılın başından beri ise toplam 35.6 Trilyon Dolar harcandı savunmaya. Yani dünyayı on kere kurtaracak bir parayı insanları öldürmeye harcıyoruz.

BUGÜN : İKLİME PARAMIZ YOK!

COP26’da ABD’nin baş müzakerecisi olan John Kerry “…ihtiyacımız olan milyarlar değil, trilyonlar. Düşük gelirli ülkelerin krizi hafifletmeleri ve uyum sağlamaları için her yıl 2.6 ile 4.6 trilyon dolar arasında bir fon gerekiyor. Dünyadaki hiçbir hükümet bunu karşılamayacak. Ne Amerika ne de Çin…” diyerek, iklim eyleminin finansmanı için paramız olmadığını söyledi.

Kerry’nin “bizim paramız”ı, “biz”i kastetmeden “paramız” olarak tanımlaması ilginç. Yani, siyasetçilerin “daha iyi bir ülke/dünya” sözü ile bizden topladığı parayı kendi parasıymış gibi istediği yere harcaması ile ilgili ne söylenebilir bilemiyorum.

Kerry ve onun gibi düşünen siyasetçilerin, halklarından topladıkları parayı, onların boğulmadan hayatta kalacakları daha temiz ve yaşanabilir bir dünyada yaşamalarını sağlamak yönündeki iklim eylemi yerine, onların hızla öldürülmesi amacı ile üretilen silahlara harcaması aklın kabul edeceği bir şey değil. Hele ki, adını dünya koyduğumuz, sevgili ve yegane gezegenimiz felaket limitlerini çoktan aşmışken.

Kerry bu açıklamayı yaparken yönettiği veya daha doğru bir tanımlama ile kuklası olduğu ekonomisinin prenslerinden Elon Musk WFP (World Food Programme, Dünya Gıda Programı) Direktörü David Beasley ile dalga geçmeyi de kendisinde hak görüyor.

Beasley, dünyanın en zenginlerinin birer günlük gelirleri ile dünyanın bir yıllık açlık sorununu çözebileceği yönünde bir açıklamada bulunuyor. Musk ise önce, Beasley bunu yapabileceğini kanıtlarsa parayı verebileceğini söylüyor. Daha sonra ise parayı vermeyeceğini, çünkü WFP’ye güvenmediğini belirtiyor. Musk bunun yerine parayı nereye harcayacağına çok güvendiği (!) devletine vergi vermeyi ihmal etmiyor. O çok güvendiği devleti ise, vergi gelirlerini iklim eylemi veya açlığı bitirmek gibi insani konular yerine, silah üretmine harcıyor.

DÜN : SİLAH İÇİN PARA HAZIR 

Her yıl, tedavisi mümkün hastalıklardan 15 milyona yakın insanın yaşamını kaybettiği, 7 milyon çocuğun beş yaşına ulaşamadığı, 900 milyon insanın yetersiz beslenme koşullarında yaşadığı bir dünyadayız. Elbette ki çok üzücü ancak, bu kayıpların karşısında sadece 5 milyon insanın yaşamına mal olan pandeminin arkasına saklanan basiretsiz siyasetçilerin, en büyük felaketimiz iklime para bulamadığını görüyoruz.

Buna karşılık, ABD’nin son beş yıl içinde, 2015-20 döneminde, kayıtlı olarak yaptığı dış yardımların toplamı yaklaşık 300 milyar dolar. Bu yardımların yüzde 70’i ekonomik yardımlar. Pandeminin yaşandığı bu dönemde yapılan yardımın yüzde 30’u ise askeri yardım. Yani koşullar ne olursa olsun, ABD’nin her zaman silaha ayıracak parası var. Devlet politikası bu olunca, iş dünyasının da bundan daha farklı davranacağını düşünmek saflık olur.

COP26 bize ne gösterdi derseniz; küresel ölçekte hiçbir ülkenin siyasetçisinin, iklim eyleminin desteklenmesi, sağlık altyapısının iyileştirilmesi, sosyal adaletsizliğin önlenmesi gibi konular ile ilgilenmediği ortada. Yalandan atılan imzaların ötesinde, bu imzaların gereklerini yerine getirecek alanlara para ayrılmayacağı ortaya çıktı. Zaten biliyorduk ama, bunun bu kadar net bir şekilde ortaya konması pek de sindirilebilecek bir şey değil.

YARIN : HARCAMAYA BİZ KARAR VERELİM

Birçoğumuzun COP26’dan beklentileri vardı. Safhane beklentiler elbette. Belki diye başladık takip etmeye. Ancak COP26 pek de tatmin edici bir şekilde sonlanmadı. Gelecekte pek bahsedilmeyecek bir toplantı olarak geçip gitti. Daha doğrusu bahsedilecek ama, pek de iyi anılacağını söyleyemeyiz.

Tarih boyunca bir şekilde hep kendini kurtarmış olan kapitalizm en başarısız dönemini yaşıyor. Kendisini ve ona tutunan bütün paydaşlarını topyekün yok edecek bir yolda gözü kapalı bir şekilde ilerliyor. Ne yazık ki, iş ve sosyal yaşamımızı ve daha da beteri ayak bastığımız dünyamızı çepeçevre sarmalamış olan bu sistem, ölümü sırasında bizi de paçamızdan aynı çukura çekecek.

Görünen o ki, Kerry ve onun gibi düşünen siyasetçiler ile onların cesaretlendirdiği Musk gibi fikirsiz ve seviyesiz iş insanlarını tarih yargılamayacak. Zira onları eleştireceğimiz veya yargılayacağımız bir geleceğimiz olmayacak.

Bir geleceğimiz olması, esasen son kuruşuna kadar “bizim” olan paranın nereye harcanması gerektiğine yine “bizim” karar vermemize bağlı. Paramızın şirketlerin kurtarılmasına, silahların yapılmasına değil; 7.9 milyar olarak hep birlikte, üzerinde yaşayabileceğimiz bilinen tek gezegen olan dünyanın geleceğine harcanmasını istemeliyiz.

Mevcut sistemde, istemek ancak örgütlü bir talep mekanizması kurmak ile mümkün. Sivil toplumun bir unsuru olduğumuzu bilerek, sivil inisiyatiflerin içinde yer almalı, düşüncenin ürünü, eşitlikçi ve kapsayıcı talepler üretmeliyiz. Günlük ekonomimiz yerine, geleceğimizi korumayı hedefleyen, bunun için sanal ve göz boyayan mazeretler yerine çözümler üreten siyaseti ve temsilcilerini desteklemeliyiz.