Biz İtalya'da yaşayanlar için hayat yavaş yavaş normale dönmeye başlarken ben hala restorana yada kuaföre gitmeye cesaret edemeyenlerdeyim. Dün ilk defa  evimin karşısında ki kafede Türk bir arkadaşım ile plastik bardak tercih ederek cappuccino içtim. Sanırım hayatımın en anlamlı kahvesiydi. Koronavirus sayesinde hayatın değerini anladım diyebilirim.

Karantina'dan bir kaç gün önce günlük Floransa'ya gidip gelmiştim. Sanki bin yılmış gibi gelen evde ki karantina hayatından sonra ilk defa Bologna'nın 25 km ilersinde ki küçük bir köye gittik. İsmi Dozza. Arabasız ulaşımım zor çünkü Bologna'dan gelen otobüsler üç kilometre uzakta bırakıyormuş ve yokuş yukarı yürümek gerekiyor. Belki de bu yüzden bu muhteşem köyü bilenler biliyor sadece. Sanat şaheseri köy meğer Italya'nın en güzel yüz köyünden biriymiş ve benim hiç haberim bile yok. Kısaca bahsedeyim. Önce kalesinden başlayayım çünkü karşınıza ilk önce o çıkacak. Asla 1250 inşa edildiğine inanamayacaksınız çünkü gerçekten çok iyi korunmuş. 

Koronavirus nedeniyle köyde turist göremedik haliyle sadece bir kaç dükkan açıktı. Özellikle hediyelik eşya satan ve kahve içtiğimiz bar tarihi ve tertemizdi.
Dozza'da her iki yılda bir Boyalı Duvar Biennalesi düzenleniyormuş.

Yani bu ne demek belediye sanatçıları davet ediyor onlarda duvarları boyuyarak sanatlarını konuşturuyolar. O yüzden de köy açık bir müze gibi. Evlerin camlarında ki rengarenk saksı ve çiçeklerin üzerinde uyuyan minnoş kedileri göreceksiniz. Dozza yokuşlu bir köy o yüzden rahat ayakkabı giymenizi tavsiye ederim.

Bu şirin, huzur veren, sanatla beslenmiş minicik köyü Bologna ziyaretinizde sakın kaçırmayın derim. Arkadaşım Ahmet Kurt'a da beni böyle bir güzellikle tanıştırıp, yüzlerce foto çekmeme tahammülü gösterdiği için teşekkür ediyorum.