Küçük şehirleri seviyorum çünkü aklınıza esince atlayıp gidebiliyorsunuz. Saatlerde plan program yapmaya gerek yok. Işte bizde tam öyle yaptık. Aslında güneşli bir Bologna sabahında Venedik Karnavalı için yola çıktık ama baktık ki Coronavirusten ölümler var hadi dedik risk almayalım yolu Parma'ya çevirdik.
Parma bir Ortaçağ şehri, tarih kokan sokakları arasında kaybolalım dedik ama o kadar küçük ki yolunu kaybetmek imkansız. 

Garibaldi Meydanı'nda Parma katedrali var. Italya'daki en iyi Romanesk mimari örneklerinden biri. Veee Gotik tarzıyla sekizgen şeklindeki Vaftizhane. Nasıl şahane abartmıyorum gözlerimi alamadım binadan. 1196 yılından beri ayakta. Bizim fazla vaktimiz olmadığı için şehri gezdiren turist treni ile gezdik yarım saatlik mini bir tur ve 10 pound. 19. yüzyılın opera bestecisi Giuseppe Verdi Parma'ya bağlı Busseto kasabasında doğmuş. 

Parma, Parmesan peyniri, Lambrusco şarabı ve jambonu ile meşhur.  Kocaman yuvarlak kaşar peynirleri ve jambonları şehrin içinde şahane düzenlenmiş vitrinlerde ki şarküterilerde satılıyor. Et severseniz Prosciutto di Crudo tabağı söylemelisiniz öyle bir özenle süslenmiş hazırlıyorlar ki beni bile baştan çıkartacaktı nerdeyse. 

Ben yinede vejeteryan salatamda dayattim. Yanında olmazsa olmazı Sprit ile.

Eve dönmeden önce son durağımız karşımıza çıkan dondurmacı oldu. Parma'da çok genç var nedeni de dünyanın en eski üniversitelerinden biri burda. Haliyle ortalık cıvıl cıvıl...

Parma tekrar tekrar gidilebilecek şehirlerden biri yolunuz bu taraflara düşerse mutlaka uğrayın. Turist akımından uzak, gerçek lezzetleri tadabileceğiniz sevimli ve fiyatta ucuz bir şehir.