Geçtiğimiz Çarşamba Günü (22 Haziran 2022), Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Ankara'ya geldi.

Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim 2018'de İstanbul'da öldürülmesinin ardından Erdoğan'ın sert eleştiriler yönelttiği Selman ile görüşmesi ve iki ismin görüntüleri hem Türkiye’de hem de uluslararası kamuoyunda gündem oldu. Ziyaretin videolarından, fotoğraflarından, ortak basın açıklaması yapılmamasından ve sonrasında da özellikle Selman’a yakın isimlerin attığı tweet’lerden anladığımız kadarıyla Selman’ın Erdoğan’a olan güvensizliği ve hıncı hiç değişmeden devam ediyor.

Esasında Erdoğan’ın Selman’a olan ihtiyacı, Selman’ın Erdoğan’a olan ihtiyacından katbekat fazlaydı. Belli ki Selman, Ankara’ya gitmesi için ikna ve motive edilmişti. Zoraki bir geliş olması ve duygularının aklının bir hayli önünde bulunması nedeni ile ziyaretindeki isteksiz, protokol kurallarını ihlal eden nezaketsiz ve terbiye kurallarını ayaklar altına alan aşağılayıcı tavırları gözden kaçmadığı gibi Türkiye’de büyük bir infial yarattı.

Selman Rakip ve Düşmandı

Erdoğan geçtiğimiz Nisan ayında Cidde’ye gittiğinde, kendisine alt seviyeden bir karşılama ve uğurlama yapılmıştı. Bu tür ilişkilerde mütekabiliyet yani karşılıklılık esas olmasına rağmen Selman’a Ankara’da en üst düzeyden bir karşılama ve uğurlama yapıldı, hatta uçağının kapısındaki merdivenlere kadar gidilip el sallandı. Selman hakkında yenilir yutulur olmayan ve tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden o sözler söylendikten sonra bu kadar büyük bir “U” dönüşü yaptıran neden veya güç neydi?

2 Ekim 2018’de İstanbul’da Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda işlenen cinayetin üzeri iktidar tarafından kapatılabilir, en azından dünya kamuoyunun önünde köpürtülmeyebilirdi. Ama yapılmadı. Çünkü Selman rakip gibi görülüyordu, hoşlanılmıyordu, Mursi’yi deviren Sisi’nin arkasındaydı ve Müslüman Kardeşler’i (İhvan) terörist örgüt olarak görüyor ve düşmanlık ediyordu. İktidar ise İhvan’ı her yerde destekliyordu. Bu kapsamda; Suriye’deki vekalet savaşına müdahil olunmuş, Sudan’ın diktatörü Beşir’e destek verilmiş, ülkemizin Mısır’la ilişkileri koparılmış ve Libya’daki savaşa İhvan lehine dâhil olunmuştu. Üstüne üstlük; Selman’ın hunharca katledilen muhalifi Cemal Kaşıkçı bir İhvancıydı ve AKP’nin üst seviyesindeki isimlerle dosttu.

Selman’a İhtiyaç Var

İktidar önündeki fırsatı kaçırmadı ve Selman’ın bitirilebileceğini sandı. Cinayetin belgeleri CIA’e ve zamanın ABD Başkanı Trump’a elden teslim edildi. Trump bu belgelerle koşa koşa Suudi Arabistan’a gitti. Neler konuşuldu bilmiyoruz ama Suudi Arabistan’ın ihtiyacı olmayan 110 milyar dolarlık silah anlaşması yapıldı. Biden ise her ne kadar bu dosya üzerinden tehditler savursa da arkasını getirmedi veya getiremedi.

İsrail hükümetinde

İsrail ve Yahudi Lobisi, Selman’ın arkasındaydı. Çünkü İbrahim Anlaşmalarının genişleyerek yürümesine destek veriyordu, ihtiyaç vardı. Büyük Ortadoğu Projesi de çoğu kez revize edilmesine rağmen hala yürüyordu ve bu kapsamda da Selman’ın varlığı gerekliydi. Bölgenin Arap-İsrail ana çatışma ekseninin Şii-Sünni eksenine evirilmesinde İran’a karşı cepheleşmede, halen devam eden ve beşinci ayına giren Ukrayna Savaşı’nda Rusya’nın Körfez üzerinden boğazının sıkılmasında ve bu paralelde planlanan petrol ve doğalgaz hamleleri için de Selman’ın desteği önemliydi. Tabii ki bu konuların birçoğunda Türkiye’ye de ihtiyaç var.

İktidarın Endişesi Türkiye Değil!

Biden, 15 Temmuz’da Suudi Arabistan’a gidecek, Selman’la görüşecek ve bu görüşmenin ardından da Körfez Ülkeleri Zirvesi (Bahreyn, Kuveyt, Katar, BAE, Suudi Arabistan ve Umman) yapılacak. Selman, Türkiye’ye gelmeden Sisi ile görüştü, bir gün öncesinde de Ürdün’deydi. Ankara ziyaretinin bir gün sonrasında ise neler konuşulduğunu öğrenmek için İsrail Dışişleri Bakanı Ankara’ya geldi. Bugün de Madrid’de, Türkiye’nin veto çıkışı gölgesinde NATO zirvesi (28-30 Haziran 2022) başlıyor.

İktidarın Selman hamlesi ve geçtiğimiz Nisan’da suç belgelerini suçun failine teslim etmesinin arkasındaki asıl neden; paradan çok yaklaşan seçimler, kendisine yönelik kuşatmayı kırmak ve özellikle ABD ile ilişkileri düzeltmektir. İktidarın Türkiye’nin çıkarları, güvenliği ve itibarı ile ilgili en ufak bir endişesi yoktur. Varsa yoksa seçim ve iktidarda kalmaya ne pahasına olursa olsun devam etmek!

Gülmekten Cevap Veremiyorum

Suç belgelerinin suçluya teslim edilmesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; “Suudi Arabistan yargısına güveniyoruz” dedi. Tilkiye sormuşlar; “Kümese bekçilik yapar mısın?” diye, “Gülmekten cevap veremiyorum” demiş. Bu cinayetin sorumlusu Selman ve siz gidip dosyayı Selman’a teslim ediyorsunuz. Niçin? Kendi önünüzü açabilmek için mi Türkiye’deki yargıyı yok sayıyor ve ülkemizin itibarını ayaklar altına alıyorsunuz?

İktidarın Selman hamlesi öncesinde BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed en Nahyan ile kucaklaşması, İsrail ve Mısır’la ilişkileri düzeltme çabası, İhvan’ın Türkiye’deki faaliyetlerini kısıtlaması, Ukrayna Savaşı’nda tarafsızlıkla ikili oynama arasındaki bir çizgide seyretmesi, veto çıkışı, Suriye’de operasyon sinyali ve Yunanistan’a yönelik sertleşmesi; ABD başta olmak üzere Batı ile olan ilişkileri düzeltebilmek, Biden tarafından muhatap alınabilmek, nakit para bulabilmek, kendisine yönelik bölgesel ve küresel kuşatmayı kırabilmek içindir ve aynı zamanda seçim mühendisliğine yöneliktir.

Gerekirse Papaz Elbisesi Giyerim

Bu kapsamda yapılan “U” dönüşleri normaldir. İktidar şimdilik İhvan’ı sattı. El mecbur! Daha geçen gün, iktidarın sıkı dostu olan Katar Emiri 7 yıl aradan sonra Mısır’ı ziyaret etti ve Sisi ile çok samimi şekilde kucaklaştı. Emir, İhvan’ın bir numaralı destekleyicisi ve finansörüydü. Siyasal İslamcıların peşinden gittiği bir ilke veya değer gerçekten yoktur. En yetkili ağızların dile getirdiği “Gerekirse papaz elbisesi bile giyerim” cümlesi her yolun mubah olarak görüldüğü bir ilkesizliğinin tezahürüdür.

Bu arada Ukrayna Savaşı, yaptırımlar, Rusya’nın karşılık olarak enerji ve gıda güvenliğini bir silah olarak kullanması sonucu doğalgaz ve petrol fiyatlarının artması, enflasyon, üretimin düşmesi, daralan ekonomi ve artan işsizlik nedeniyle Avrupa zor durumda ve savaşın bitirilmesini istiyor. ABD ve İngiltere ise Rusya’nın yıpranması için savaşın devam etmesini istiyor. Avrupa öyle bir eşiğe geldi ki; doğalgaz karneye bağlanabilir ve üretim tesislerine verilen doğalgaza kısıtlama getirilebilir. AB de yaptırımlar en çok Avrupa’yı vurduğu için zor zamanlardan geçiyor. Bu nedenle birliğin ağır topları Ukrayna’ya “Size AB üyeliği statüsü verdik. Rusya ile anlaşın, gerekirse toprak verin kurtulun, biz de kurtulalım” anlamına gelen mesajlar vermeye başladı.

Bu Kafayla Olmaz!

İktidar yine çok büyük bir “başarıya” imza attı. Suriye’de operasyon yapılacağına dair verdiği sinyalle ABD’yi, Rusya’yı, İran’ı, Şii Milisleri, terör örgütü PKK’nın uzantısı olan PYD-YPG’yi ve Suriye’nin meşru rejim güçlerini bize karşı birleştirdi. Daha da kötüsü; kontrolümüzdeki gruplar birbirlerine girdiler ve çatışıyorlar. Hep dediğimiz gibi; bu kafayla olmaz, olamaz!

E. Büyükelçi ve siyasetçi Onur Öymen’in Remzi Kitabevi’nden geliştirilmiş 4. basım olarak çıkan “Geleceği Yakalamak-Fırsatlar, Sorunlar, Çözümler” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim...