Bu yıl doğum gününde anneme sürpriz yaparak onu İstanbul’un en sevdiğim otellerinden biri olan Çırağan Palace Kempinski'nin 5 çayına götürdüm. Çocukluğumuzdan  aklımızda kalan Beşiktaş'ın meşhur Şeref Stadına inşa edilen otel, hayallerin ötesine hitap ediyor. 

Güneşli bir günde Gazebo Lounge’da sımsıcak bir hoş geldin ile karşılandık. Lounge'ın terasında havuzla denizin birleşmiş gibi gözüktüğü, şirin palmiye ağaçlarının çevrelediği bahçede Boğazın muhteşem sularında önümüzden geçen tankerleri seyrederek çayımızı yudumlamanın değeri paha biçilmezdi.

 

 

Yan masamızda Londra ile ihracat yapma girişimde bulunan iş adamları. Arkamızda düğün hazırlıkları için gelen genç sevgililer, onların yanında ki masada  lüks AVM lerden aldıkları posetleriyle yorgunluklarını atmak için bir şeyler içen Araplar ve en dipte bir kaç yalnız bayanda hararetli sohbetin içindeydiler. Gozlerini denizden alamayan bir tek ben vardim sanırım. Seremoni olarak önce tuzlu parmak sandviçler geldi. İçlerinde en sevdiğim somon balıklı olandı ve ev yapımı olan bir atımlık canavarların görünüşleri kesinlikle tatlarından daha iyiydi. Arkasından ara sıcaklar ve takiben tatlılar üç katlı şık servis stantlarında ikram edildi.

 

 

Hayatının büyük bölümünü Londra'da geçiren benim için yeni fırından çıkıp mis gibi kokan Scone'lar çok alışılmış olsa da yanında sunulan kaymak ve  anne yapımını aratmayacak çilek reçeli şa-ha-neydi. İş çıkışı trafiğine yakalanmamak için acele ederken bir türlü gelmeyen Prosecco için bayağı bir mücadele verdik ama o manzara için hersey affedilir. Londra'nın en meşhur akşamüstü çayı ikram eden  otelleri Ritz ve Dorchester ile kıyaslanırsa hem manzara hem de fiyat konusunda Çırağan Sarayı benden çok daha yüksek not aldı. Lezzet ve sunum olarak da Harvey Nichols'un çok altında idi.  

 

 

Konusu açılmışken, 5 çayı İngiltere’de Kraliçe Victoria dönemde doğmuş. 1800’lü yıllarda İngiltere’de kahvaltı ve akşam yemeği olmak üzere iki öğün yenirmiş. Zamanla akşam yemeği önem kazanarak daha geç saatlerde ve daha ağır bir öğün olarak yenmeye başlamış. 7. Bedford düşesi Anna, kahvaltı ile akşam yemekleri arasındaki saatlerin uzaması ile birlikte diyabeti olduğundan ötürü ikindi saatlerinde iyice bitkin düşüyor, zaman zaman bayılıyormuş. İşte bu yüzden saat 5 civarında odasına bir bardak çay ve atıştırmalık yiyecekler söylüyormuş. Bu alışkanlığından gittikçe daha fazla zevk almaya başlayan Anna, zamanla arkadaşlarını da odasına çağırarak bu etkinliği bir davete dönüştürmeye başlamış. Bu davetler Kral Edward’ın da hoşuna gitmiş olacak ki bir süre sonra o da çay partileri düzenlemeye başlamış. Sarayda doğan bu davetler önce tüm İngiltere’ye, ardından da tüm dünyaya yayılmış.  

 

 

Tahmin edebileceğiniz gibi annem doğum günü sürprizini çok sevdi. Galiba iyi bir seçimdi

Nice yıllara canım annem. 

Haftaya görüşmek