Covid-19 bütün dünyaya yayılmış durumda. Ama Corona, kendisinden çok önce bambaşka bir virüsün dünyaya yayılmış olduğunu gösterdi hepimize. Halklarının hayatlarını ve geleceklerini hiçe sayan politikacıların birbirlerine sarılarak bulaştırdıkları bir virüs. Yalan. 

BUGÜN : HALK YALAN SÖYLÜYOR!

Pandemi sorununu bir türlü çözemeyen İngiltere’de yaklaşık son iki haftadır yeni vaka 2,500’ün üzerinde seyrediyor. Can kaybı sayılarının düşmesine karşılık halk genelinde endişeli durumun devam ettiğini görüyoruz.

Artan test talebi üzerine İngiltere’de büyük bir başarı olarak duyurusu yapılan Test ve Takip Programı da bir ay içinde krize girmiş durumda. NHS Test ve Takip Programı’nın başına getirilen Dido Harding (Diana Mary "Dido" Harding, Baroness Harding of Winscombe) ise test başvurusu yapanların %27’sinin yalan beyanda bulunduğunu dile getirdi. Yani sistemde bir sorun yok ama “yalancı” halk yüzünden sıkıntılar yaşanıyor.

Özellikle okulların açılması ile onyedi yaş altı çocuklara test talebi oranında iki katın üzerinde bir artış yaşanıyor. Toplamda ise halkın test talebi arzın dört katına yaklaşmış durumda. Diğer yandan test sonuçlarını yirmidört saat içinde alabilenlerin oranı ise sadece %14; bu oran geçtiğimiz hafta %32 idi. Yani sistem hızla çöküyor.

Harding’in açıklamasını doğru kabul ettiğimiz halde, halkın dörtte birinin neden yalan söylediğini anlamamız gerekiyor. Bugüne dek pandemi ile ilgili olarak kendisine sürekli yalanlar söylenmiş bir halkın – iki hafta önce yazdığımız felaket senaryosunu da öğrendikten sonra – zorunlu olarak okula göndermek durumunda kaldığı çocuklarının sağlığını merak etmesi doğal değil mi? Çocuklarının sağlık durumunu öğrenebilmek için yanıltıcı beyanda bulunan halk mı yalacı, yoksa halkı bu zor durumda bırakan politikacılar mı?

Aslında halkın dörtte birlik oranı gayet iyi bence, politikacıların yalan oranı ise bunun çok üzerinde, neredeyse %100.

DÜN : LİYAKATIN KENDİSİ YALAN

Dünya genelinde siyasetin bu denli basiretsiz, beceriksiz ve fütursuz olmasının nedenlerinin başında politikacıların ekonomik çıkar grupları ile tutkulu çarpık ilişkileri ile liyakatsizlik geliyor. Ancak bu liyakatsizlik sadece sorumlu olunan konu ile ilgili; esasen bambaşka bir liyakat, daha doğrusu tabiyet politik kariyerde ön plana çıkıyor.

Haftanın örneği Harding, aynı zamanda 2010-16 döneminin muhafazakar başbakanı Cameron’ın da hocası olan Vermon Bogdanor’un öğrencisi. Bogdanor ise Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsrail, Slovakya ve Trinidad gibi ülkelerin anayasa çalışmalarına eşlik eden, ITV’nin danışmanlığını yapan ve dünyayı Çin ve Rusya tehdidine karşı savunmaya (!) çalışan Henry Jackson Society (HJS) ilkelerinin imzacısı bir hoca.

HJS ise, Londra merkezli bir trans Atlantik dış politika düşünce kuruluşu. HJS’nin adını aldığı Henry Jackson (1912-1983) ise Amerikalı antikomünist liberal şahin bir senatör. Jackson, Amerika’da her iki partide de görev aldığı için Ronald Reagan gibi muhafazakar liderler tarafından da saygı görmüş birisi.

Buradan daha ötesine gitmeye gerek yok herhalde. Dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi İngiltere’de de politikacı olmak, politikada aktif görev almak pek de liyakat ile ilişkili bir durum değil. Esas olan nereye tabi olduğunuz ve nasıl bir ekonomik hesap masasını yönettiğiniz.

Bu liyakat zincirinin son halkalarından olan Harding, 2015 yılında bir siber saldırı sonucunda dört milyon müşterinin detaylı kayıtları ortaya çıktıktan sonra, istifa etmesi yönünde çağrılarla karşılaşan TalkTalk Group’un eski genel müdürü. Muhafazakar parti üyesi bir iş insanı. Son görevi olarak ise, yukarıda belirttiğimiz gibi NHS Test ve Takip Programı’nın başına getiriliyor. Programın bütçesi ise 10 milyar pound. Bütçenin büyüklüğünü karşılaştırabilmeniz için, İngiltere Halk Sağlığı’nın (Public Health England) tüm bulaşıcı hastalıklar için yıllık toplam bütçesinin 90 milyon pound olduğunu belirtelim. Yani bu bütçenin yüz katı bir paradan bahsediyoruz. 

YARIN : UMUTLU SON İSTEYENLER İÇİN...

Yazılarımızda genel olarak, bugün yaşadığımız iyi ve kötü olayların, dün gerçekleşen gözden kaçabilen durumlardan kaynaklandığını aktarmaya çalışıyoruz. Dün yaşananlar bazen çok küçük görülebilir. Ancak bu küçük vakaların, hiç de azımsanmayacak etkide sonuçlar doğurduğu aşikar.

Özellikle bugün yaşanan çarpıklıklar veya kötülükler, dün ne olacak ki diyerek geçiştirdiğimiz, önemsemediğimiz, küçümsediğimiz sapmalardan kaynaklanıyor. Yarının dününü yaşadığımız bugünde, bu hataları tekrarlamamak ve küçük sapmalara dikkat etmemiz gerekiyor. Başta yalan ve yanıltıcı bilgi olmak üzere, geleceği tehdit edebilecek en küçük gelişmeye dahi bize gülünmesi pahasına karşı çıkmamız gerekiyor.

En önemli konularımızdan birisi olarak, bugün Hükümetlerin ve özel sektörün pandeminin gölgesine sığınarak bir kenara koydukları, iklim sorunu ile mücadeleyi ısrarla devam ettirmemiz ve bu yönde önce bireysel sonra da örgütlü olarak baskımızı hissettirmemiz gerekiyor.

İklim sorunu yalanı kaldıramayacak bir konu. Daha doğrusu iklim sorunu ile ilgili yalanlara kanacak kadar zamanımız kalmadı artık. İklim sorunu önümüzdeki on yıl içinde ve küresel ölçekte, büyük bir ekonomik ve sosyal yıkıma neden olacaktır. Bunun farkında olarak, yalanları ile bu konuyu unutturmaya çalışan veya çarpıtarak kullanan liyakatsız aç politikacılara karşı, onları ilk seçimde işsiz ve yetkisiz bırakacak gücümüzü kullanmamız gerekiyor. Bu gücümüzün olduğunu bilmek ise, hepimiz için umutlu ve mutlu bir son olsun.