Terör örgütü PKK, öyle görünüyor ki “çözüm süreci” filan tanımıyor. Aylardır Cizre’de süren gelişmeler bunu açıkça ortaya koyuyor. Bugün, Cizre neredeyse Türkiye’den koparılmış durumda. Bunları yazarken içimiz yanıyor. Daha önceki yazılarımızda da “Cizre’de Devlet yok mu?” demiştik, nedenlerini de sıralamıştık.
Önce şu haberi birlikte okuyalım:
Cizre örgütün her zaman hareketli tuttuğu bölgelerden biri olma özelliğini her zaman korudu. Yaklaşık 70 istihbarat polisinin görev yaptığı Şırnak’ta gelişmeler hiçbir zaman öngörülemedi. Binlerce kişinin katıldığı Kobani eylemlerinin zaafı atlatılmadan KCK yöneticilerinden Murat Karayılan’ın talimatıyla ilçede yaklaşık 500 kişi tarafından yüz farklı noktada hendekler kazıldı. İstihbarat bu gelişmeyi de yetkililere zamanında rapor edemedi. Ciddi güvenlik zaafına neden olan bu hendekler için Emniyet hiçbir önlem alamadı. Güvenlik kontrolü ve asayiş tamamen YDG-H’nin eline geçti. Örgütün gençlik yapılanması hendeklerin çevresinde uzun namlulu silahlarla nöbet tutarak güvenlik güçlerinin hendeklere yaklaşmasını ve herhangi bir müdahaleyi de engelledi.
Bu haber şu gerçeği ortaya koyuyor:
Hükümet olanlar “çözüm Süreci”nde muhatap olarak Öcalan’ı görüyor. Görüşmeler, varsa ortada anlaşmalar Öcalan ile yapılıyor. Ancak, yüzümüzü Cizre’ye döndüğümüzde burada güçlü olanın KCK ve Kandil (Murat Karayılan) olduğunu görüyoruz.
Şimdi haberin ikinci kısmına bakalım:
İlçede ‘asayişi’ kontrol altına alan YDG-H devletin bölgedeki hakimiyetini tamamen ortadan kaldırmak için güvenlik kameraları, MOBESE’ler ve baz istasyonlarına yönelik de ciddi müdaha-lelerde bulundu. Bu süreçte YDG-H bölgedeki GSM şirketlerine ait baz istasyonlarına da roketlerle saldırdı. 6-7 Ekim olayları sonrasında şehrin MOBESE yapılanması tamamen kullanılamaz hale geldi. Buradan doğan zararın yaklaşık değerinin iki buçuk milyon dolar olduğu tespit edildi. Kobani olayları nedeniyle şehre yapılması planlanan yeni MOBESE direkleri yerleştirilememişken zarar gören kameralar da tamir edilemedi. Kobani olaylarında zarar görev bir MOBESE direğinin tamirini yapan polis pompalı tüfekle vurularak yaralandı. YDG-H ilçedeki dükkanların güvenlik kameralarına da müdahale etti. İlçede bildiri dağıtan YDG-H dükkanlarda güvenlik kamerasının bulunmamasını, bunların güvenlik kuvvetlerinin eline geçebileceğini, güvenlik kamerası bulunan işyerlerine zarar vereceklerini ilan etti. Örgütün HÜDA PAR ile yaşadığı gerginlikte yaralanarak Özel Botan Hastanesi’ne kaldırılan şahıslardan sonra YDG-H militanları hastanenin güvenlik kamera kayıtlarına el koymuştu.
Şimdi örgüt ortaya çıkıyor, güvenlik kameralarını yasaklıyor. İstediği gibi at oynatıyor. Yapılan açıklamalarda da son bir yıl içinde 350 kişinin dağa çıktığı ifade ediliyor. Herkesin ve her evin silahlandırıldığına dikkat çekiliyor. Ama güvenlik güçleri ortaya çıkıp tüm bu işlenen suçları bastırmıyor, örgütün yasa dışı tutumunu yerle bir edemiyor. İşte bizi gelecek için endişelendiren de bu olmaktadır.
Geçenlerde İmralı canisi Öcalan bir açıklama yaptı. Özellikle YDG-H’lilere yapılan çağrıda artık sokak çatışmalarının sona erdirilmesi, yüzlere maske takılmaması ve güvenlik güçlerine molotoflarla saldırılmamasını istedi? Kendisi dinleyen oldu mu? Hayır. Tam tersi Cizre başta olmak üzere Güneydoğu’da Öcalan’ı dinleyen ve takan olmadı. KCK, Kandil ve YDG-H’liler şu anda ne istiyorlarsa onu yapıyorlar.
Bunların arkasında “paralel yapı”, ya da “provokatör” aramak bizce yanlıştır. Yapanlar ortadadır ve bilinmektedir. Yaparsın baskını, yakalar ve gereğini yerine getirirsin. Yapılmayan budur.
Eğer iddia edildiği gibi olayların arkasında “paralel yapı” ya da “provokatörler” varsa bunları da ortaya çıkarmak devletin görevidir. Her zaman yazdığımız, vurguladığımız ve söylediğimiz gibi biz, bu konuda atılacak her adımda devletimizin yanındayız. Kamuoyunun da bu konuda sonsuz desteğinin olduğunu altını çizerek bir kez daha vurgulayalım.
Şimdi dikkat, Cizre’de bu gelişmelere ek olarak KCK ve örgütün kendi yargı sistemini de faaliyete geçirdiğini görüyoruz. Paralel karakollar ve ceza sistemleri oluşturuldu. Vatandaşın bir sorunla karşılaşması halinde başka yerlere müracaat etmemeleri istendi. İş adamları vergi adı altında haraca bağlandı. Hırsızlık yapanların cezalandırılması da kurulan bu sistem içinde gerçekleştiriliyor.
Devlet kurumlarını dışarıda bırakan her türlü olayın yaşandığı bölgede terör örgütünün her şeye hakim olduğu da iddia ediliyor. Varsa bir aksi durum, yetkililer ortaya çıkıp kamuoyunu rahatlatacak açıklamalarını yapmalıdır.
Bizi yönetenler “paralel yapı ile mücadele” diyorlar. Bundan daha açık “paralel yapı” mı olur? Ama mücadelede nerede?