Önce şu gerçeğin altını kalınca çizelim:

Küresel ısınma, hızla kirlenen dünya, dikkat edilecek olursa iklimleri altüst etti. Yıllardır, dünyanın birçok bölgesinde “Yaşanması imkânsız” denilen doğal afetler yaşanmaya başladı. Aşırı yağış, fırtına ve tayfunlardan kentler sular altında kaldı, binlerce insan hayatını yitirdi. Geriye sadece enkaz kaldı.

Amerika’da bile afetler yerleşim birimlerini altüst etti, insanlar hayatlarından oldu. Adeta filmlerde sanal olarak görebileceğimiz sahneler genelde de yaşandı.

Demek ki, doğal afetler karşısında teknolojik üstünlük, gelişmişlik bile engel olamıyor.

Bunları niye yazdık, ona gelelim:

Son yıllarda Türkiye’de bir şeyler olmuyor mu? Afet üzerine afet yaşamıyor muyuz? “Kar düşmez, don olayı olmaz” denilen kentlerimizde bile bu olmazlar olmaya başladı. Fırtınalar yaşamı alt üst etti.

Göklerden dolu yağdı, ağaçlar köklerinden söküldü, vinçler bile devrildi.

Uzaklara gitmeye gerek yok. Bu satırlar yazılırken, İstanbul’u altüst eden lodosun ortaya getirdiği enkazların toplanmasına çalışılıyordu.

Marmara’yı etkisine alan lodosla adeta ölümün kol gezdiği söyleniyor.

Hızı Bursa’da 107, İstanbul’da 85 kilometreyi bulan lodos fırtınasının Türkiye’nin böylesi afetlere nasıl hazırlıksız olduğunu da gözler önüne sermesi bakımından önemsenmelidir.

Lodos fırtınası haberine kısaca göz atalım:

İstanbul, Bursa, Çanakkale, Kocaeli ve İzmit’te sokağa çıkılamadı.

Sokaklara ve caddelere tabela, kiremit yağdı. Lodos, İnegöl’de 6 TIR,

6 kamyonu devirdi. Deniz seferlerinin tamamı, uçak seferlerinin önemli bölümü yapılamadı. İstanbul Boğazı’nda 3 metrelik dalgalar yolları kapladı. Boğazdaki birçok tekne dev dalgalarla karaya uçtu. 5 kişinin hayatını yitirdiği açıklandı.

Görüldüğü gibi, her an her türlü olayla karşılaşabiliyoruz. Artık bu afetler sürpriz sayılmasın. Depremler nasıl meydana geliyor, hazırlıksız yakalıyor, her şeyi çökertiyorsa, bu tür afetler de aynı etkiyi yaratabilir. O nedenle önlem almak, hazırlıklı olmak gerekiyor.

Son yaşanan lodos ve fırtına ne acıdır ki, bu afetler karşısında da çok hazırlıksız olduğumuzu göstermiştir.

Biz hep şunu düşünüyoruz:

İstanbul Boğazı’nda dizi dizi yapılar var. Hepsi de denize sıfır.

Yalılar, villalar, evler gelecekteki tehlikelere karşı ne kadar hazırlıklı?

Son lodos fırtınasının Boğazdaki bazı evleri de etkilemiş. 3 metre boyundaki fırtınadan daha büyük dalgalar da olabilir. Böyle bir durumda Boğaz’daki tüm yapıların suların altında kalması ve çok büyük faciaların yaşanması da kaçınılmaz hale gelebilir. “Bir şey olmaz”

anlayışından uzak durmak, bunları da düşünerek önlemleri almak gerektiğini düşünüyoruz.

Çünkü geçmişte bu tür beklenmedik olaylar dış ülkelerde yaşanmış, bu yaşananlar faciaya dönüşmüştü. Amerika ve Uzakdoğu’da onbinler hayatını kaybetmedi mi? Kentler enkaza dönüşmedi mi? Afet bölgelerine dünyanın her tarafından yardım gönderilip, yaralar sarılmadı mı?

Bunlar unutulmadı ve halen hafızalarımızdan silinmemiştir. Bütün bunları “Biz de yaşamayacağız” diye bir şey yoktur.

Hiç kuşkusuz bu yazdıklarımızı sadece İstanbul Boğazı için değil, deniz kenarındaki tüm yapılar için söylüyoruz. Böylesi yaşanabilecek bir afet İstanbul dışında da yaşanabilir.

Sıkıntılar geçince her şeyi çok kısa zaman içinde unutuyoruz. Geçmişte yaşadığımız depremleri bir gözünüzün önüne getirebilir misiniz? Neler yaşandı? Ne binalar, ne canlar gitti. Bugün hepsi unutuldu. Ne zaman ki sallanmaya başlıyoruz, geçmişte yaşananlar önümüze geliyor.

Bu satırlar yazılırken, Edirne’de de olağanüstü hal ilanının olduğu haberlerini aldık. Tunca ve Meriç Nehirleri’ndeki yükseliş nedeni ile bir köy ve mahallenin taşınmaya başladığı bildiriliyor. Nehirler üzerinde bulunan tarihi taş köprüler de sular altında almış. İşte size her an yaşanabilecek bir olağanüstü durum daha. Şu anda herkes can derdine düşmüş. Bu tür olayların Edirne’de ilk kez olmadığını da belirtelim.

Doğal afetlere karşı bir şey yapamayız. Ancak, önlem almak, bu afetleri yaşamadan önce duruşumuzu ve ne yapacağımızı bilmemiz de gerekiyor.

Bugün depremle iç içe yaşayan ülkeler var. Onlar yapılardaki sağlamlığı sağladıkları gibi depremlerde nasıl hareket edeceklerini de çok iyi biliyorlar. En şiddetli depremleri bile hasarsız atlatabiliyorlar. Burada önemli olan önlemdir, hazırlıklı olmaktır.

Biz, oturup kendimizi sorgulayalım. Depremler dahil, yaşayabileceğimiz afetlere ne kadar hazırlıklıyız? Biz, yine de “Geliyorum”diyen tehlikenin kapımıza dayanmakta olduğunu bir kez daha söylemekle yetinelim.