Sivas, Şarkışlalı bir Cumhuriyet ailesinin 8 çocuğundan biri olarak Şarkışla'da dünyaya geliyor annem ama tüm çocukluğu ve gençliği Anadolu yollarında geçiyor, İstanbul'da da yaşıyorlar bir dönem dedemin görevi nedeniyle. Kars, Maraş, Adana, Gaziantep devam ediyor.

Sivas, Hititlerin Hattuşa'dan sonra ikinci büyük kenti, Roma döneminde Küçük Asya'nın Megalopolis'i, Selçukluların başkenti, Osmanlı'nın gözbebeği, ve Türkiye Cumhuriyet'inin kaderinin çizildiği kongrenin evsahibi şehir. Kuşkusuz bir tesadüf değil.

*

Annem çocukken büyük ninemin Şarkışla'daki çiftliğindeki atlarından birinin ayağı sekili bir tayı dünyaya geliyor. Büyük ninem bu tay senin tayın diyor anneme. Avlulu evlerde, kalabalık sofralarda büyüyen annemin o çocuk yaşlarda en büyük neşesi, gözünün nuru o tay. Tayinlerle oradan oraya savrulurlarken en çok o tay ukde oluyor içinde. Şarkışla'da kalan ve bir daha hiç buluşamadığı o ayağı sekili tay.

*

Bir ozanlar diyarı Sivas. Sözü yürek titreten bir geleneğin gönül otağı.

"Şu ellerin taşı bana hiç değmez,
ille dostun bir tek gülü yaralar beni" diyen Pir Sultan Abdal'ın içime gümüş sicimle işlenmiş dizeleri de "Benim sadık yarim karatopraktır" diyen Aşık Veysel'in sözleri de onların sözünde can bulmuş Anadolu'nun binyıllar ötesinden süzülüp gelen bilgeliği değil de nedir?

Anadolu'nun pek çok yeri gibi Sivas'ta da anaerkil kültür köklerinin üzeri örtülmeye çalışılsa da hala canlı ve güçlü bir damar. Zaten yurdun en uzun ve kızıl saçlı nehrini kendinden doğuran, ona Karadeniz'e kadar gidip dökülecek yaşam gücünü veren bir toprakta başka ne olabilir ki...Bu kadim ve cefakar topraklara bakınca hep gördüğüm dirayetli ve esrarengiz bir kadın geleneğidir.

*

Annem siyasete liseden beri meraklı, toplantılar düzenliyor. İdealist ve tuttuğunu koparan bir yapısı var. Bir de fotoğrafa meraklı. Girişimci de, lisede bir fotoğraf makinası görüyor vitrininde fotoğrafçının, o zaman kolay değil almak. 1955-1977 arasında üretilen Sovyet yapımı, bel hizasında tutulup üstten vizöre bakılan çok güzel bir kamera. Şuan Brüksel'deki evimde. Onu almayı aklına koyuyor.

Fotoğrafçıya bir teklifle gidiyor Annem.
"Siz fotoğraf makinasını bana verin, ben de okulda ve dışarıda çektiğim fotoğrafları sizde bastırayım, insanlar sizden alsın, böylece kameranın ücretini ödeyeyim" diyor. Çok zekice ve medeni cesaret isteyen bir girişim. İşte böyle alıyor ilk fotoğraf makinasını ve çok güzel fotoğraflar çekiyor.
Atılgan bir genç kadın, bu fotoğrafında 22 yaşında. Anadolu'nun çetin koşullarına karşı direniyor hep.

Tasarım ve dikiş de biliyor. Giyim kuşamı ile hep göz dolduruyor. Kendisi tasarlayıp dikiyor kıyafetlerini. Ankara'ya gidiyor tek başına ve bir süre orada yaşayıp öğretmenlik kadrosunu almak için tek başına mücadele veriyor. Alıyor da kadrosunu. Babamla da Ankara'da tanışıyorlar zaten. Babam o sıralar Malatya'da yaşıyor, orada görevli. Babam bir Rumelili ailenin çocuğu. Sivas'a ise ayrı bir ilgisi, sevgisi var. Aşık Veysel dinliyor, bir Sivas türküsüne hayran taa çocukluğundan, Yeşil Ördek Gibi Daldım Göllere..Tanıştıklarında annemin Sivas, Şarkışlalı olduğunu öğrenince yüreği bir kez daha titriyor.

Annemin öğretmen olarak ilk tayini Hatay'a oluyor. Hatay'da tam bir çalıkuşu, çok seviyor hoşgörünün, çokkültürlülüğün şehri Hatay'ı ve insanının yüce gönlünü. Kaderini kendi çizen genç bir öğretmen. Adaletsizliğe, haksızlığa hiç tahammülü yok. Hayat boyu ne çekiyorsa bundan çekiyor ama yolundan da dönmüyor. Hala öyle...

İşte ben böyle bir annenin kızıyım.

Kader Sevinç

Brüksel