Karlı kış günlerinde bizim köy ve kasabalarda o zamanlar köylere köy denirdi de, kasabalara bucak, ilçelere nahiye denirdi. Daha medeniyetin 'm' si bile gelmemişti. Ama insanlar arasında bir yardımlaşma vardı. Hemde hiç çıkarsız. Yapılan işler imece usuluyle yapılırdı da kimse onun adını bile bilmezdi. Sadece darda kalanlara, işleri gerikalanlara yardım edilirdi. Harman zamanı, hasat zamanı yaşlılara ve ekinleri biçilemeyen ailelere birlikte yardım edilir. Onun o sıkıntısı giderilirdi. Düğün yapacaklara da yardım edilirdi. En azından o düğünde yakacak odunları dağdan köyün gençleri tarafından kesilip neşe içinde sarkılar, türküler söyleyerek getirilirdi. Başka bir zaman diğer komşunun işi görülurdü. Cenazesi olanlara yardım edilirdi. Cenaze sahiplerinin acısı paylaşılır, onu yalnız biraklazları komşuları. Örneğin karşılıklı sınırı konulmamış bir yazılı olmayan bir yasa vardı sanki. Herkes ona gayrı ihtiyarı uyradı. Çünkü bugün ona olan yarın sanada olabilrdi. Herkes birbirine saygıli. Herkes birbirine yardımcı. Birlikte ağlayıp birlikte gülerdik.
Son yıllarda karakediler girdiki girdi araya. İnsanlar birbirinin kuyusunu kazar oldu. Bizler onlar diye ayırmalar başladı.Ya bizdensin ya bertaraf olursun anlamında tehditler savrulmaya başladı. Balıkta baştan koktu zaten. Özgürce yaşayamaz oldu insanlar. Onların herşeyine karışıldı. Bunun önemini simdilerde anlıyorum. Bu ayırımcılık taaa önceleri 50'-60'lı yıllarda başladı. Köylerde camilerimiz topraktanda olsa vardi. Köylülerin kendi aralarında ücretini ödeyerek tuttukları hocaları vardı. Onlara gereken saygı gösterilior. Hertrlü müşküllerinde ona danışılırdı. Sonradan birileri bu camilere gelmez oldu. Kendilerine mescitler edindiler. Bu hala devam etmekte.Ve bu başkalaşma, kendi yandaşın kayırma. Hatta kendi adamından başkasından alış veriş bile edilmemeye başlandı. Yani temeller atıldı. Çağdaşlık adına ilericilik adına medeniyet adına ne varsa kötülenmeye başlandıda bu günlere geldik. Ama huzursuzuz. Tedirginiz. Yarın ne olacağını, kimin ne ile suçlanacağını, can guvenligimizin olup olmayacağı kaygısında insanlarımız.
Herneyse şimdi bu temmuz sıcağında ambargaya çeşmesinin başında olmakta vardı hayalimde. Ağaçtan oyularak yapılmış oluktan akan buz gibi suyu gene ağaçtan oyularak yapılmış susak dediğimiz kaptan yarısı üzerimize dökülerek mis gibi kokulu susakta suyu kana kana içmek vardı. İnsan o güzellileri unutamıyor vesselem. Gene ağaçtan oyularak yapılmış çesmenin aharındakı suyu yüzume çarpa çarpa yıkamanın zevkine guzelliğine varmak vardı.Tavsiye ederim. Hala kaldıysa bir yerlerde bu gibi güzellilkeri anılarımızda kalmadan bir yaşayın. Ve bu güzellkileri unutmayalım, ünutturmayalım. Herkesin mübarek ramazan oruçlarının kabulünü dilerim.