Önce soyadına ihtiyacı kalmadı, sonra ikinci adına… Artık adıyla anıldığında, dünyanın kim olduğunu anladığı bir şair “Nazım”. 1963 yılının 3 Haziran’ında kaybettiğimiz Nazım’ın elliden fazla dile çevrilmiş şiirleri ise, dünyanın hemen her ülkesinde okunuyor, canlı ve okunmaya devam edecek. Sayısız eseri ile bir insanlık değeri olan Nazım hakkında yazmak da zor ondan alıntı yapmak da. Bu hafta, bugün, dün ve yarını Nazım’ın dizeleri ile okumayı deneyeceğiz, haddimizi aşmadan…

BUGÜN : HEP BİRLİKTE DÜNYAYIZ

… / Gelmiş dünyanın dört bir ucundan. / Ayrı dilleri konuşur, anlaşırız. / Yeşil dallarız dünya ağacından. / Gençlik denen bir millet var, ondanız. / …

Bugün dünyada çok sayıda insan – çoğunluğu genç insan – güzel bir gelecek tesis edebilmek için büyük bir çaba sarfediyor. Çevresel olarak daha yeşil, sosyal olarak daha barışçıl, ekonomik olarak daha eşitlikçi ve yönetişimsel olarak daha katılımcı, güzel ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için çalışıyorlar.

Ancak, biz bugün o kadar çok kötü haber ve gelişme ile karşılaşıyoruz ki, bu güzel insanların çabası neredeyse görünmez oluyor. Bugün, bu dünyaya ve geleceğine ait olmayan bir canavarın can çekişirken çıkarttığı çaresiz yokoluş çığlıklarının gürültüsünden hiçbir şeyi duyamaz hale geldik. Tüm felaket haberlerinde, can çekişen bir sistemin ve bu sistemi ayakta tutmaya çalışan çaresiz destekçilerinin etraflarına sadece kötülük ve korku saçan suretlerini görüyoruz. Daha da kötüsü onunla konuşmaya çalışıyor ve onun iyi olmasına uğraşıyoruz.

Diğer yandan, bu canavar ile hiç muhattap olmadan, ona arkasını dönerek geleceği inşa edenler – güzel gençler ve onlara güvenenler ise – birleşiyor, sözlerini çoğaltıyor ve gezegen ile birlik olarak insan olmanın en güzel eserlerini oluşturuyor.

Nazım görüyor bunu. Bugünü görüyor ve şiirini yazıyor. Kimden olmak istediğimizi soruyor. Canavar mı, destekçisi mi, onu korku ve endişe ile hiçbir şey yapmadan izleyeni mi olacağız; yoksa bu güzel işleri yapan gençlik denen milletin insanı mı olmalıyız.

DÜN : HEP BİRLİKTE YÜRÜDÜK

… / Arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı, / arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin, / toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte. / …

İnsan gezegene değer katan, onu güzelleştiren bir tür oldu bu dünyada. İnsan çeşitliliği ile güzel, insan çabasıyla ve ürettikleri ile güzeldi. Onbinlerce yıl boyunca dünya insanı sevdi, insan da dünyayı. Birbirlerine iyi baktılar, beslediler, büyüttüler.

Ancak dünya üzerinde yürürken insan iki yüzü ile birlikte yürüdü. Bir yüzü elleriyle en güzel eserleri kayalara işledi, toprak ile bir oldu onu yeşertti, kendi sesini doğanın sesine katıp deyiş oldu, türkü oldu. Bir yüzü ise, kayaları parçalanacak düşmanlar, toprağı ezilecek bir köle bildi, hakimi olmak istedi. Sesi doğaya karışmadı, türkü deyiş olamadı, vahşi ve kahredici bir böğürtü oldu.

İnsanın bu kötücül yüzü, önüne çıkan her şeyi yaktı, yıktı, yaraladı. Doğanın kanı ile beslendi, yetmedi kendi türünün kanını içti. Terlemeden teri, emek vermeden emeği çaldı. Kendini tarihe yazmaya çalıştıkça doğa onun izlerini sildi, üzerini toprak ile kapattı. Ne savaşların cepheleri kaldı ne hakimlerin kuleleri.

Ama bu doğa, mağaralardaki resimleri, üzeri işli incelikli çömlekleri onbinlerce yıl korudu, sakladı. Doğa insanın güzel yüzünü bağrına bastı ve sarmaladı. İnsan ise o kötü böğürtüsünü bastırdı, deyişlerini ve türkülerini korudu. 

Dünyanın gelmiş geçmiş tüm kötüleri silindi gitti ancak doğa ile birlikte üretenleri, gelecek için üretenleri ise hep hafızalarda korundu. Aslında bu kadar basit bir teselliye de pek razı değiliz. Bugün yaşadıklarımızın mimarı olan bu kötülüklerin hesabının hem insanlığa hem de gezegene verilmesi gerekiyor. Bu hesabın da bugünün kötüleri tarafından verilmesi gerekiyor.

YARIN : BİR HEDEFİMİZ OLMALI

… / Yayından fırladı ok! Menzil ırak, çok ırak, çok... / Hedeften bir eser yok! Menzil ırak, çok ıraktı, ok uçuşta usta değil çıraktı. / Ok uçuşta usta oldu gayrı çırak değil. O ırak menzili artık ırak değil. / ...

Güzel bir yarının nasıl olacağı belli. Gezegene ve geleceğe düşman, üretene ve eşitliğe düşman, vahşeti ile barışa ve huzura düşman olanların kimler olduğu da belli. Bu güzelliklere düşman olanların insanlığa düşman olduğu da belli.

İnsanlık artık önündeki güzel geleceği ve bunu başarabileceğini daha net olarak görebiliyor. Nazım’ın gençleri ve bu gençlerin sevenleri nereye gideceğini daha iyi anlayabiliyor. Ne kör edici parıltısıyla para, ne yokedici kollarıyla elli yıllık tüketim çılgınlığı bu net görüntünün görülmesine engel olamıyor.

Parayı bir mübadele aracı olmaktan çıkartıp yeni kutsalı haline getiren, tüketimi özgürlük, özgürlüğü beş on yılda bir önümüze konulan sandık haline getiren, aradaki bütün özgürlük taleplerini isyan olarak gören bu can çekişen sistemin sonu geldiği aşikar. Artık çırak değil insanlık bu yolculuğunda; artık Nazım’ın ustaları var bu yolda.