Abartıyı yaşamımızda birçok alanda kabul etmiş durumdayız ve keyifle de kullanıyoruz. Özellikle sanatın birçok alanında, tarihin eski dönemlerinden başlayarak abartı kullanılan bir yöntem. Konumuzu etkin bir şekilde aktarabilmek için abartıyı kullanıyoruz. Bugünlere gelirken ise, abartmak sadece sanat ile sınırlı kalmıyor, başta siyaset olmak üzere ekonomi de hızla farkediyor abartmanın güçlü etkisini.

BUGÜN : ÖLÜM SAYISINI ABARTMAYIN

Pandeminin ikinci dalgası ile tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde karşılaşmış durumdayız. Malum, pandemi dünyanın neredeyse her ülkesinde küçümsenerek başlamıştı. Liderlerin bu konuyu abartmayın mealinde açıklamalarını unutmak mümkün değil. Gerçekliği yansıtan verileri “abartıyorsunuz” diyerek savuşturan liderler çok geçmeden bir iki ay içinde ekonomilerini ve sosyal yaşamı dondurmak zorunda kalmışlardı.

Bu sefer abartmak sırası siyasilere geçmiş ve Corona'dan korunmanın tamamen bireysel bir mesele olduğunu vurgulamaya başlamışlardı. Hepi topu üç beş kişisel korunma önlemini abartılı bir şekilde sanki kendileri bulmuş gibi ve hatta sanki aşı bulmuş gibi medyada paylaşmaya başladılar. Pandemiden dolayı vakaların ve ölümlerin sayısı artarken şu garip haberleri de okuduk: “yeni keşif, el yıkamak bulaşma olasılığını düşürüyor”, “tamam bulduk, maske takmak pandeminin yayılımını durduracak” veya “en iyi çözüm hiç kimse ile görüşmemek” gibi sıradan bir önlemin çözüm gibi abartıldığı siyasi açıklamaları.

Geçtiğimiz hafta abartı suçlamasına maruz kalan tek fenomen pandeminin ikinci dalgasının yükselen vaka ve ölüm sayıları değildi. Akdenizde hayatını kaybeden mülteciler, sayıları az olduğu için abartılmadan sıradan bir haber olarak hemen ertesi gün unutuldu. Fransa’daki bıçaklı saldırıda sadece üç kişi öldüğü için, verilen tepkiler abartı olarak değerlendirildi, hatta bizim basında neredeyse hiç yer alamadı. Jeremy Corbyn de liderliği döneminde partisindeki antisemitist uygulamalar ile ilgili yorumları abartılı olmakla suçladı.

Bir yerde kesilen ağaç sayısı onbinin altında ise çevre ile ilgili tepkinin abartılı olduğunu söylüyoruz. Bir iş cinayetinde aynı anda yirmiden daha az emekçi ölürse bu da abartılmaması gereken bir konu. Terör eylemlerindeki kayıpların abartıdan sayılmaması için en az yirmi sivilin, depremdeki can kayıplarında en az bin kişinin, denizde can veren mültecilere üzülmek için en az bir bot dolusu insanın can vermesi gerekiyor.

Ancak siyasiler için, virgülden sonra üçüncü hanedeki bir sayıda görülen iyileşme, ekonominin iyiye gittiğini söylemek için yeterli. Aynı sayı bir önceki değerine döndüğünde bunu eleştirmek ise abartıya giriyor. Doğal afetlerden perişan olmuş bir bölgeye gönderilen acil yardım çadırları büyük bir başarı sayılırken, aynı bölgedeki insanların bütün bir kışı aynı çadırda geçirdiğinden bahsetmek abartılı hatta kötü niyetli bir açıklama.  

DÜN : HABBEYİ KUBBE YAPMAK

Abartmak en sade şekilde “bir nesneyi veya durumu olduğundan daha önemli, daha büyük veya daha çok göstermek” olarak tanımlanıyor. Eskilerin mübalağa dediği şey. Rahmetli büyükbabam pek sevmezdi bir konunun mübalağa edilmesini ve fazlasıyla kullanıldığında mügalataya yani yanıltmaya neden olur derdi. Yine eskilerin ifadesi ile mübalağa “habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yapmak” olarak da tanımlanıyor. Pek tasvib edilen bir aktarım şekli değil yani eskiden beridir. Bu hali ile kültürümüze olumsuz bir davranış olarak yerleşmiş durumda. Dünyanın birçok farklı kültüründe de abartmak uygun bulunan bir aktarım tarzı değil.

Sanatsal uygulamayı bir ayrı başlık olarak ele aldığımız halde, günümüzde abartmak hakkı ancak belirli bir kesimin imtiyazına saklanmış durumda. Siyasilerin ve ekonomiyi yönetenlerin abartma hakkı saklı tutulurken, halkların bu yöntemi kullanması ise ayıplanmış ve neredeyse yasaklanmış durumda. Hatta halkların gerçekleşen olayları olduğu gibi aktarması bile kimi zaman abartmak olarak tanımlanabiliyor.

Abartmak geçmişten itibaren uygunsuz bir aktarım şekli olarak kabul edildiğinden, zaman içinde bir aşağılama ve suçlama aracı haline de gelmiş durumda. Özellikle siyasilerin karşıtlarının sesini kısmak ve davranışlarını kısıtlamak amacı ile bu suçlamadan fazlası ile yararlandığını görüyoruz. Zaten yaşananları abartı olarak suçlamadığınız halde, gerçeklik ile başa çıkmak da siyasiler ve ekonominin büyük aktörleri için çok mümkün değil. 

YARIN : HER BİR CANLININ EŞSİZ DEĞERİ

Şunu kesinlikle reddi mümkün olmayan bir gerçek olarak kabul etmek zorundayız. Üzerinde yaşadığımız bu dünyada, gezegenimizin kendisi dahil olmak üzere her bir canlının yaşam hakkı korunması, gözetilmesi gereken bir değerdir. Gezegenimizde hiçbir canlının kaybını telafi etme şansımız yok. Bu nedenle, doğal olmayan şekillerdeki her türden kaybı en ciddi şekilde ve büyük bir hassasiyetle analiz etmeli ve bu kayba neden olan durumun bir daha yaşanmaması için gerekli her türlü önlemi almalıyız.

İnsan yaşamına mal olan her türlü olumlayıcı açıklamadan da ivedilikle sıyrılmamız gerekiyor. Doğal olduğunu düşündüğümüz her türlü can kaybının aslında büyük bir vahşet olduğunu da farketmeliyiz artık. İnsanların savaşlarda cephelerde ölmesini şehitlik veya vatanperverlik olarak taçlandırarak doğal karşılıyoruz, doğal değil. Bir yapının inşası sırasında veya bir madende yaşanan can kayıplarını mesleğin gereği olarak yorumlayıp doğal karşılıyoruz, doğal değil. Bir türlü önüne geçemediğimiz enerji açlığımızı karşılamak için doğanın göbeğine barajlar, termik santraller yaparak, topyekün bir bölgenin fauna ve florasını bozuyor, bunu büyümenin doğal bir sonucu olarak görüyoruz, doğal değil.

Gezegenimizdeki her bir canlının eşsiz değerini korumak zorundayız. Her bir kaybı, abartı dahi kabul edilse dahi düşüncemizin merkezinde tutmalı, hesabını sormalıyız. Evet kayıplarımızı sayılardan bağımsız olarak önemsemeli, her bir konuyu abartmalıyız. Zira yaptığımız şey abartı olmayacak.

Eğer bugün dünyada abartı olarak kabul edilecek bir şey var ise, o da kendi oylarımız ile seçtiğimiz siyasilere karşı duyduğumuz gereksiz ve maksadını aşan biattır. Bunun dışında, geleceğimizi risk altına alacak ve abartılı tanımına girecek başka bir konu yoktur.