Türkiye, Anadolu’daki binlerce yıllık arkeolojik alanlardan toplanan antik tohum ve botanik örnekler ile modern tohumlardan oluşturulmuş koleksiyonu sahiplendi. Ancak bizim konumuz tohumların kimde olduğu değil, kimin olduğu.

BUGÜN : İNSANLIK TARİHİNİN TOHUMLARI

UCL (University College London) Arkeoloji Enstitüsü’nden Profesör Gordon Hillman’ın yaşamı boyunca Anadolu’daki binlerce yıllık arkeolojik alanlardan arkeobotanik örnekler ve modern tohumlar toplayarak bir koleksiyon oluşturuyor. Daha sonrasında Hillman’ın koleksiyonu BIAA’da (Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Araştırma Enstitüsü) kataloglanarak sergileniyor.

Türkiye, 2019 tarihli “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” gereği iki ay önce BIAA’nın elindeki arkeobotanik örnekler ile modern tohum koleksiyonunu yine Ankara'daki devlet müzelerinde sergilenmek üzere sahiplendi.

Türkiye konu ile ilgili olarak, ‘Ata Tohumu’ projesini hatırlatarak, "İngilizler, Amerikalılar ve Hollandalıların uzun yıllardır Anadolu'dan topladıkları ata tohumları yeniden, bakanlık yetkililerince geri alındı ve 73 yıllık hakimiyet, bir gecede ülkemize geri kazandırıldı açıklamasını yaptı. İngiltere ise Türkiye’nin uygulamasını biraz sitemle karşılayarak, koleksiyonun Türk ve uluslararası araştırmacılardan uzaklaştırıldığını ve bunun kullanmak isteyen herkese açık olan güzel, küçük bir araştırma olduğunu savundu.

Konu şimdilik kapandı belki ama, daha uzun yıllar bu ve benzeri anlaşmazlık veya uzlaşmalar ile karşılaşacağımız aşikar. Özellikle pandemik kapanmanın ve BLM’nin damgasını vurduğu 2020 yılında hemen her türlü kültürel miras tartışmaya açıldı. Korunması veya yok edilmesi, paylaşılması veya sahiplenilmesi tartışıldı ve tartışılmaya deva edecek.

DÜN : İNSANLIK MİRASININ ULUSALLAŞMASI

Benim konum, tohumların kimde olduğu değil, kimin olduğu. Ancak kastım bir ülke de değil aslında. İnsanlığın her türlü mirası, hangi ülkenin sınırları içinde ve hangi yasası gereği korunuyor olursa olsun, günün sonunda kime ait. Dünyadaki tüm insanlara mı yoksa bir ulusa mı? Ulus devletlerin ortaya çıkışının miladı Fransız Devrimi kabul edilir genellikle. Bu ayrıca tartışılması gereken bir konu, uzatmayalım. 

Ulus devlet kavramının oluşumu ile birlikte devletlerin önemli bir ihtiyacı ortaya çıkıyor. Ulus olabilmek için ortak bir tarih ve miras ile birlikte kültürel bir zemin oluşturmak ihtiyacı. Öyle ya, biz neden bir ulus oluyoruz. O zamana kadar, en inceliksiz hali ile, etnik kökeni ayrışmış biçimde kendilerini kapatan kavimlerin oluşturduğu ayrışık insan topluluklarının bambaşka bir üst tanımlamada buluşması için bu zemine ihtiyaç duyuluyor.

Tarihin önemli bir bölümünün yazımı galipler tarafından yapılıyor. Yaşanan tüm savaşların galipleri aslında bir insanlık tarihi değil bir kıyımın tarihini yazıyor. Ancak bu savaşlar ne tarih ne de ulus olmak isteyen insan toplulukları için yeterli değil. Belki dökülmüş olan kanlar en kutsal olarak kabul edilebilir ama yine de başka değerlerin de sahiplenilmesine ihtiyaç var. Güzel şeylere, o yalandan önemsenen ve korunan kültürel zenginliklere ihtiyaç var. Bu aşamada yoğun olarak pozitif yerküresellik ile negatif yerellik çatışmasına şahit oluyoruz. Hemen her türlü kültürel unsurun küresel mi yerel mi olduğunu tartışıyoruz. Bu arada o kültürel değeri coğrafyaya ve coğrafyanın bugün için hakim olan ulusuna bağlamaya meyilli oluyoruz. Firavun’un mezarı bir piramidin yüzde doksanı müslüman olan Mısır halkına ait olduğunu düşünmek çok yadırgamadığımız bir durum. Aksini düşündüğüm sanılmasın, ancak üzerinde tartışılacak konular olduğunu gözardı etmemeliyiz. Neden mi? Çok eskide değil son on yıl içinde ortadoğuda, ortak mirasımız olan onlarca cami, türbe, kilise ve manastırlar ile antik ve ortaçağın Palmira ve Hatra siteleri ile çok değerli kitaplıklar yok edilmedi mi?

YARIN : YENİDEN İNSANLIK OLMAK

Bu dünya üzerinde yaklaşık iki yüz bin senedir dolaşıyoruz. Bu da tartışmalı daha eski olduğunu söyleyen de var. Böyle kabul ettiğimizde dahi bu uzun tarihin yaklaşık yüzde beşinde bir devlet kurabilmişiz. Ulus devlet olmamızın tarihi ise bundan da kısa. Şimdi biz bu kısa ulus devlet tarihimiz ile topyekün bütün bir tarihin mirasına hakim olmak istiyoruz. Ulus devlete mi karşıyım, o da değil. Ben bir mirasın paylaşımında ortak değerlendirme sistemine sahip olamadığımızdan bahsediyorum aslında. Neyi sahipleneceğiz, neyi paylaşacağız.

Bugün belki kendimize ait olduğunu veya en iyi kendimizin koruyabileceğini düşündüğümüz ortak değerlerin aynı şekilde ortakça paylaşımı zihniyetini beslememiz ve çoğaltmamız gerekiyor. Distopik filmlerde görürüz ki, ortak miras kime ait olduğuna bakılmaksızın bir avuç insan tarafından korunur, insanlığa ait olduğu için, bizi insan yapan şey olduğu için.

Bugün ortak mirasını paylaşamayan dünyanın, aynı şekilde hepimizin çocuklarını ve geleceğini koruyacak olan aşıyı da paylaşamadığını görüyoruz. Daha da ötesi var. Bugün biz gezegenin bize sunduğu eşsiz doğal mirası da paylaşamıyor ve koruyamıyoruz. Suyu sahiplenmek istiyoruz olmuyor, doğal kaynaklar bizim olsun diyoruz olmuyor. Birlikte hareket edemiyor, birlikte bir gelecek inşa edemiyoruz.

Geleceğimiz için, insan olmaya devam etmek için, birlikte ürettiğimiz insan eli değerler ile birlikte kullandığımız gezegen değerlerini paylaşmayı öğrenmek zorundayız. Birimiz veya bir ülke olarak değil, hep birlikte.