Sosyal medyada bir telaş, bir heyecan. Dolu geliyor! Evinin garajı olanlar şanslı. Kapalı garajı olmayanlar İstanbul’daki bütün kapalı otoparkları doldurmuş durumda. Yakınında kapalı bir otopark bulamayanlar ise Banksy’yi kıskandıracak seviyede bir şehir enstalasyonu yaratmış durumda.

BUGÜN : İKLİM SORUNUNA BATTANİYELİ ÇÖZÜM!

İklim sorunu bizi vurduğu zaman konu ile oldukça ilgili olabiliyoruz. Havaların anormalliğinden bahsederken yaklaşık 4.5 milyar yıl yaşındaki bu gezegen için hiçbir anlam ifade etmeyen hepi topu otuz yıl öncesinden, çocukluğumuzdan bahsederek karşılaştırmalarda bulunuyoruz. Kış olunca artık kar yağmadığından, yaz olunca ise bir tatlı esinti dahi kalmamasından dem vuruyoruz.

Sadece yabancı filmlerde gördüğümüz hortumların talan ettiği sahil kasabaları, şehirleri alt üst eden seller ve tarım havzalarını yok eden kuraklıklar, artık yıl içinde sıklıkla okuduğumuz sıradan haberler olmaya başladı. Verimli ovalarımızda açılan obruklar, kuruyarak yok olan göller ve bir türlü önüne geçemediğimiz küresel ısınma... Havalar bir garip elbette.

Değerli Mikdat Hoca’nın mükemmel benzetmesinde olduğu gibi, dünyayı koca bir soğan kabul ettiğimizde ancak dışındaki kabuğu kalınlığında olan atmosferimizi gün geçtikçe daha yaşanamaz bir hale getiriyoruz. Bugün herhalde insanlığın üzerinde mutabakata vardığı tek konu olarak, gezegeni yok etmek amacında, el ele vermiş durumdayız.

Acaba bir gün sosyal medyada “yarın arabalarımızı kullanıyoruz” diye bir paylaşım olsa, battaniye operasyonu kadar hızlı yayılır mı, bilemiyorum. Kesinlikle yayılmaz herhalde ve ilk paylaşımda bulunana da deli derler. İklim sorunu ile mücadelede gelebildiğimiz son nokta battaniye operasyonu! Hatta konuyu abartıp arabasını ondülin ile kaplayarak garaja çeviren bile var.

Ama hakkımızı yemeyelim bir de ‘doğa ve insan için yeni bir başlangıç’ adına iyi dileklerimizi paylaştığımız ve bir saat ışıklarımızı kapattığımız “Dünya Saati” var. Bu arada benim kapatmadığımı tahmin edebilirsiniz. Buna karşılık yıl boyunca düşük enerjili tek lambada çalışmaya, çalışmadğım zaman karanlıkta oturmaya ve kış olduğunda kalorifer açmak yerine kalın giyinmeye özen gösterdiğimi belirtmek isterim. Yazın ise klima yerine kol kaslarıma da faydası olan yelpazeyi tercih ediyorum.

DÜN : TAMAM ANLAŞTIK İŞTE, DAHA NE?

UNEP (BM Çevre Programı) ve WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü) tarafından 1988 yılında gerçekleştirilen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim sorununun ağırlıklı olarak insan kaynaklı olduğunu kabul etmiştir.

Dört yıllık bir hazırlık sürecinden sonra, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan BMİDÇS (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi), uluslararası alanda atılan en önemli adım olarak kabul ediliyor. Konferanstan iki yıl sonra (21 Mart 1994) yürürlüğe giren sözleşmeye 196 ülke ve AB taraf oluyor. Türkiye ise on yıl sonrasında (24 Mayıs 2004) sözleşmeye taraf olmuştur.

BMİDÇS’ye taraf ülkeler mevcut sözleşmeyi güçlendirmek amacıyla, Kyoto Protokolü’nü (KP) müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, protokol 1997 yılında Kyoto’da yapılan konferansta kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. KP’nin hedefi ise sera gazı emisyonlarının toplamının, 2008-2012 yılları arasında 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürülmesidir. Tahmin edeceğiniz üzere bu hedef gerçekleşmedi. Halen 191 ülke ve AB’nin taraf olduğu KP’ye Türkiye de 2009 yılında taraf olmuştur.

Küresel iklim anlaşmalarında son önemli dönemeç ise Paris Anlaşması’dır. 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen BMİDÇS’nin 21. konferansında kabul edilmiş ve bir yıl geçmeden (4 Kasım 2016) yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması’nın en önemli özelliği ise tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörmüş olmasıdır. Türkiye Paris Anlaşması’nı aynı yıl içinde (22 Nisan 2016) 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamıştır.

Ancak tüm anlaşmalara rağmen geçen sürede küresel ısınma neredeyse hiç hız kesmeden devam etmiştir. Anlaşmalar imzalanmakta ama küresel ölçekte ekonomik hakimiyet savaşındaki ülkelerin ciddi önlemler almaktan kaçındıkları gözlenmektedir.

Bireysel olarak ise, battaniyeler ile dolu şeklinde yağan buz ile mücadele ederken, tek kişilik işe gidiş gelişlerde, aynı arabaların emisyonları ile de kutup buzulları ile mücadele ediyoruz.

YARIN : SICAK, DAHA DA SICAK OLACAK...

Önümüzdeki yıllar oldukça çetin. Küresel ölçekte insanlıktaki anomali devam ettikçe, artan oranda meteorolojik anomaliler ile de karşılaşacağımız kesin gibi. Temiz suya hasret kalacağımız günler ise çok yaklaşmış durumda.

QS World University Ranking 2020 listesinde altıncı sırada yer alan ETH Zurich Üniversitesi yaptığı bir araştırma ile iklim değişikliğinin 2050 yılına kadar dünyanın başlıca 520 kentini nasıl etkileyeceği incelendi. Araştırmaya göre ortalama hava sıcaklıkları açısından, İstanbul Roma'ya, İzmir Adana'ya, Ankara ise Taşkent'e benzeyecek.

Crowther Laboratuarı'nda yapılan, küresel sıcaklıklardaki 2 derecelik artışın dünyadaki kentleri nasıl etkileyeceğine yönelik araştırmaya bakılırsa 30 yıl içinde Bursa'nın havası Adana'ya, Gaziantep'inki Erbil'e, Adana'nınki ise Lefkoşa'ya benzeyecek. Londra'nın bugünkü Barcelona kadar sıcak olabileceği, Rio de Janeiro'da havanın Havana gibi hissedilebileceği, Moskova'daki havanın ise Sofya'yla kıyaslanabileceği belirtiliyor.

Yakın gelecekte arabalarına battaniye yerine şemsiye bulması gerekenler için 2050 yılında sıcaklığı en çok artacak bazı şehirlere ait bilgiyi de buraya not düşelim; Ljubljana 8, Madrid 6.4, Seattle 6.1, Londra 5.9, Moskova 5.5 derece ile ilk beşte. İstanbul ise 3.4 derecelik sıcaklık artışı ile kritik şehirler arasında.

Durumu şehir şehir merak edenler ise https://hooge104.shinyapps.io/future_cities_app/ linkine girerek durumumuzu daha net görebilir.

Dolu endişesi İstanbul’u sarmışken, sokağa çıkma cesaretini göstererek yazıda kullanılan resimleri çektiği için Sinem Keleş’e ayrıca teşekkür ederim.