24/25 Mart'ta Brüksel'de gerçekleşecek AB Liderler Zirvesi’ne, NATO Zirvesi için Brüksel'de olacak olan ABD Başkanı Biden da katılacak.

Gündemde olan AB Ordusu olarak da anılan PESCO - Daimi Yapısal İşbirliği Savunma Anlaşması, Ukrayna'nın işgali ile ortaya çıkmış yeni bir girişim değil.

14 Kasım 2017 'de imzalandı. CHP AB Temsilciliği olarak biz de bu konuda bir not yayımladık o dönem. https://t.co/c8WpmvsLvp 

Ayrıca meraklılarına şu içeriği de öneririm: https://t.co/dIlpLqYedp

ABD'nin Avrupa'nın savunma ve güvenlik alanında kendisinden bağımsız bir güç olması ve ABD hakimiyetindeki NATO'ya alternatif oluşturması endişesiyle PESCO'ya kuşku ile yaklaştığı biliniyor

ABD, PESCO'nun oluşumuna engel olamayınca, kendisinin de katılma isteğini PESCO'ya iletti.

Mayıs 2021'de AB aldığı karar ile ABD, Kanada ve Norveç'i PESCO'nun Askeri Harekat Kabiliyeti programına davet etti. PESCO içindeki programlardan biri bu. Şuan 60 kadar program var.

Türkiye mi?

Türkiye 2021 baharı sonunda PESCO'ya dahil olmak istemiş, AB üyeleriyle (G. Kıbrıs ve Yunanistan) ile sorunları ve demokratikleşme sorunları gerekçesiyle geçen yaz kabul edilmemişti. Avusturya veto etmişti. 

Hatta bazı medya organlarında Türkiye için "Truva atı" tanımı yapıldı.

Ukrayna'daki savaş ve Türkiye'nin hep arabulucu hem de SIHA lar vs ile oynadığı rol, AB'ye askeri ve yeni savunma mimarisi (PESCO) alanlarında Türkiye'ye olan ihtiyacını idrak ettirdiği için Yunanistan’ın Türkiye ile ilişkilerini düzeltmesi için adım attırıldı.

Ardından gelen Olaf Scholz'un çantasında da "Türkiye-AB ilişkilerine de faydası olabilecek PESCO" konusu vardı. Pek basına yansımadı.

Ukrayna'daki gelişmeler ışığında, Türkiye'nin PESCO'nun üçüncü ülkelere genişlemesi kapsamında projelerden  Askeri Harekat Kabiliyeti programına dahil edilmesi tekrar masaya gelmiş durumda.

PESCO'ya ve diğer AB programlarına dahil olmak iyi ve faydalı olabilir ancak AB üyelik müzakereleri de-facto dondurulmuş olan bir Türkiye, AB'nin bu tür girişimleri ile de-facto "stratejik ortaklık" / "imtiyazlı ortaklık" a sürükleniyor.

AB'nin istekli olduğu noktalarda Türkiye AB'ye entegre ve işbirliği içinde ve AB'nin istemediği alanda öteki, üçüncü ülke.

Türkiye proaktif bir politika izlemeyerek, AB'nin pişirip önüne getirdiği işbirliği proje mutabakatlarına angaje olarak olarak AB'ye üyelik yolunda daha çok ilerlemiyor daha çok uzaklaşıyor. Örneğin AB-Türkiye Göç Mutabakatı bize bunu net olarak gösteriyor.

Erdoğan iktidarı ve AB'nin liderlik ekibinin de açıkça söylemediği ortak isteği acaba bu olabilir mi?

Kader Sevinç 

Brüksel