Bugünkü AK Parti Hükümeti’nin Irak ve Suriye’de yaşam mücadelesi veren Türkmenlerle hiçbir şekilde ilgilenmemesinin yankıları sürüyor. Gerek Kerkük ve çevresinde yaşayan Türkmenler, gerekse Suriye’deki soydaşlarımızın lider kadroları “Türkiye bizi yalnız bıraktı. Hiçbir destek alamıyoruz. Tamamen buralarda IŞİD ve Kürt grupların merhametine bırakıldık” diyorlar.

 

Yerlerinden yurtlarından edilen, Barzani tarafından zulme uğrayan, evleri, tarlaları ve işyerleri ellerinden alınıp yağmalanan, daha sonra da IŞİD’ın hedefine oturtulan Kerkük ve Tuzhurmatu ile köylerinde katliamlara uğrayan Türkmenlerin çok zor koşullarda yaşam mücadelesi verdiği biliniyor. Söz konusu Araplar olunca mangalda kül bırakmayanlar, sıra Türk ve Türkmenlere geldiğinde suskunları oynuyorlar. Bu kardeşlerimize geçmişte de bugün de sahip çıkamadık.

 

Bugünlerde hiç dikkatinizi çekti mi? AK Parti kafa yapısını taşıyanlar, Gazze’de İsrail’in yaptıklarını kınamak ve protesto etmek için sokaklara taşmaya başladı. İsrail’in kan dökmesini ve terör estirmesini biz de kınıyoruz. Ancak, bu kafa yapısını taşıyanlar, acaba IŞİD’ın Türkmenleri katletmesi karşısında neden suskun kaldılar, niye seslerini çıkarmadılar? Dünya’nın birçok bölgesinde Türkler ve soydaşlarımız katlediliyor, zulüm görüyor bunlara neden sessiz kalınıyor? Söz konusu Arap olunca ayranı kabaranlar, konu Türk olunca dut yemiş bülbüle dönüyorlar.

 

Geçenlerde “Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük” Kitabının yazarı Ali Kerküklü bir yazısını bize gönderdi. “Sıra Türkiye”de başlığını taşıyan yazıda Türkmen Cephesi’nin kaygıları dile getiriliyor. Irak ve Suriye’den sonra sıranın Türkiye’nin karıştırılmasına geleceğine vurgu yapılıyor. Bu da bütün detayları ile anlatılıyor. Türkmenlerin sahipsiz bırakıldığı, yardım edilmediği, Kürt ve IŞİD’ın kollarına atıldığı belirtiliyor. Yazı uzun olduğu için sadece birkaç noktada alıntı yaparak Türkmen Cephesi’nin bu haykırışlarını sizlerle paylaşmak istedik.

 

“Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu pek çok grup tarafından fırsat bilinmiş, özellikle Kürt gruplar bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan kesimlerden biri olmuştur, otoritenin sarsılması (Merkezi Hükümetin zayıflığı) ve işgal, Kürtler tarafından tarihi bir şans olarak algılanmıştır. Bu bağlamda ABD, İngiltere ve İsrail’in desteği ile Kürtler, bölgelerini genişletmek için de yeni topraklara göz dikmiştir. Irak’ta gelişecek ayrılıkçı bir Kürt hareketinin, hele bir Kürt devletinin bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü (Türkiye, İran, Suriye, Azerbaycan

(Nahçivan) ve Ermenistan’ı) etkilemeyeceğini düşünmek mümkün müdür?

Zaten düşünmemek saflık olur!”

 

“Kürtlerin hayal ettikleri Irak, Türkiye, İran, Suriye, Azerbaycan

(Nahçivan) ve Ermenistan topraklarında sözde Kürt devletinin (ikinci

İsrail’in) sınırları: İskenderun Körfezi’nin batısından başlayan sınır, Amanos’un doğu ucu ve Toros Dağı’nın otlakları boyunca kuzeydoğu yönünde, Kahramanmaraş ve Malatya’nın yanından geçerek Fırat Nehri’nin batı kıyısı boyunca kıvrılır. Kuzeye doğru ilerler ve Tunceli yaylalarını içine alarak Karasu’nun (Fırat Nehri’nin batısı) oluşturduğu halka boyunca doğuya döner. Buradan Karasu’nun yukarı kısımları boyunca, Erzurum’un içinden geçerek genişler. Bu noktada Kars ilinin bazı bölümlerini içine alarak kuzey-kuzeydoğu yönüne kayar, Türkiye sınırlarını geçerek Ermenistan’daki Alagöz Dağı boyunca ilerler. Nahçivan’ı içine alacak biçimde keskin bir dönüşle Erivan’ın güneyine yönelir, Koy’un doğusundan geçerek Salamas, Urmiye ve Uşnu’yu içine alacak biçimde Urmiye Gölü’nün batı kıyıları boyunca ilerler.

Urmiye Gölü’nün güneyinden küçük bir açıyla doğuya yönelir; Miyandup ve Bicar’ın etrafını dolanır. Uzun Kızıl Nehir’in yukarı kısmını keserek Kangavar’a değin gider. Buradan güneybatıya doğru büyük bir yay çizerek Kirmanşah’ı içine alır ve Luristan’ın kuzey sınırındaki Maniş Kuh’ta sonlanır.”

 

“Kürtler, Sözde Türkiye’nin doğusu (Kuzey Kürdistan), Irak’ın kuzeyi (Güney Kürdistan), İran’ın kuzey batısı (Doğu Kürdistan) ve Suriye’nin kuzeyine (Batı Kürdistan) diye gönderme yapıyorlar.

Kürt grupları, elden ele ve internet sitelerinde dolaşan sözde Kürdistan haritasını dünyaya açıkça ilan ediyorlar. Sözde Kürdistan’ın resmi sınırları olarak gösteriliyor. Türkiye (Türkiye’nin 27 ili ), Suriye, İran, Azerbaycan (Nahçivan), Ermenistan ve Irak’ın toprakları da bu haritanın içinde yer alıyor. Bu haritada Türkiye topraklarını da içine alan 27 il şunlardır; Muş, Van, Adıyaman, Bitlis, Bingöl, Malatya, Hakkâri, Mardin, Erzincan, Kars, Siirt, Şanlıurfa, Tunceli, Mersin, Hatay, Kahramanmaraş, Ağrı, Elazığ, Şırnak, Batman, Iğdır, Osmaniye, Kilis, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep ve Sivas.”

 

“Irak gibi tarihi olan bir ülke etnik ve dini esaslara göre bölünürse Türkiye neden bundan muaf olsun. Aynısı İran, Suriye, Suudi Arabistan, Yemen ve Ürdün’de de bölünme olur. Pandora’nın kutusu sadece Irak’ta değil, Türkiye dahil bütün bölgede açılacak. Vatansever Türkler durumu doğru analiz etmelidir! Aksi takdirde Türkiye’de bölünür ve parçalanır. Büyük Ortadoğu Projesi adım adım uygulanıyor, Türkiye’ye bir şey olmaz demeyin!”

 

Konu, aslında ciddiye alınması gereken bir konudur. Dünyanın her tarafında bu işlerin alt yapısı bu şekilde hazırlanıyor. Daha düne kadar “Türkiye parçalanamaz ve Kürtler ayrışamaz” deniliyordu. Bugünkü tabloya baktığımızda çok şeylerin değiştiği ve değiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz.