İsrail’in Ramazan ayını bile dinlemeden, Gazze’de başlattığı bombalama ve kara harekâtında ölenlerin sayısı giderek artıyor. İsrail’in bu kanlı saldırılarına ise tüm dünya seyirci kalıyor. Özellikle Arap ilkelerinden ses yükselmiyor. Bizim Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan, gittiği her yerde mangalda kül bırakmıyor, İsrail’e veriyor veriştiriyor. “Yaptıklarının er veya geç hesabını verecekler” diyor.

Bu satırlar yazılırken, İsrail’in Gazze’ye attığı bombaların 500 tonu

geçtiği,220 masum insanın hayatını kaybettiği, 2000’in üzerinde yaralının bulunduğu haberleri geliyordu.

 

Erdoğan yandaşları ise, gösterilerde İsrail bayraklarını yakıyor.

“Kahrolsun İsrail” sloganları atıyor. Büyükelçilik önünde protesto gösterilerine de katılanlar “Katil İsrail” diye bağırıyor. Ölenler için toplu cenaze namazları kılınıyor. İsrail için söylenmedik, edilmedik beddua bırakılmıyor. Ancak, sonucun değiştiğini söyleyebilir miyiz? Hâlbuki sonucu değiştirebilecek adımlar atılabilir, bunlar atılmıyor.

 

Başbakan son yaptığı konuşmada Amerika ve Batı’dan çok İslam alemine seslendi ve “Ey İslam alemi hiç mi canınız acımıyor? Nerede İslam Dünyası?”diye sitem dolu sözlerini dile getirdi.

 

Erdoğan yandaşları,”Filistin halkına karşı en gür ses Erdoğan’dan geliyor” diyor. Doğrudur, konuşma ile “Kahrolsun İsrail” demekle, protestolarla, bayrak yakmalarla bu iş çözüme kavuşacaksa Erdoğan’a hak veririz. Ancak, şüpheniz olmasın, hiç kimse Erdoğan’ı ne dinliyor ne de takıyor.

 

AK Parti döneminde İsrail ile olan ticaret 3 katına çıkmış. Türk tarımında İsrail üretimi hibrit tohumlar kullanılıyor. Yerli tohum kullanımı yasaklanmış. Malatya Kürecik’teki füze kalkanlarının İsrail’in güvenliğini sağlamak için kurulduğunu bilmeyen kalmadı.

İnsansız uçaklar ve bunların teknik bakımları İsrail’den alınıyor ve yapılıyor. Adana İncirlik Üssü, böylesi durumlarda İsrail için çalışıyor.

 

Bunları niye yazıyoruz? Eğer, İsrail’e karşı gerçekten ortaya bir tavır koyacaksanız, yukarıda saydıklarımızı bir kalemde sileceksiniz ya da donduracaksınız. Böyle bir cesareti ortaya koyamadığınız sürece, söylemlerin hiçbir şey ifade etmediğini geçmiş yıllarda da gördük.

 

Konu ile ilgili çok yazdık, çok uyardık. İsrail, bölgede küçük Amerika’dır. Bugün, yaptıkları hem Amerika, hem de Batı tarafından onaylanıyor, İsrail haklı gösteriliyor. BM Güvenlik Teşkilatı bile aldığı kararlarla İsrail’i durduramıyor. Bugüne kadar BM Güvenlik Teşkilatı’nın aldığı kararları İsrail’in uyguladığını gördünüz mü?

 

Biz, burnumuzun dibinde soydaşlarımıza karşı girişilen vahşice işlenen cinayetleri bile seyredip, ilgilenmiyoruz. Türkmenler katlediliyor umursamıyoruz. Doğu Türkistan’daki Türklere görülmemiş işkenceler yapılıyor, katlediliyorlar sesimizi yükseltmiyoruz. Varsa yoksa bizim için Araplar ön plana çıkıyor. Hâlbuki bu tür katliam ve cinayetlerde ayırım yapmamak ve hepsinin karşısında olmak gerekiyor.

 

Ural Ateşer adlı bir arkadaşımız “Gazze ve timsah gözyaşları” başlığı altında bizimle paylaştığı yazının bir bölümünde bakınız neler diyor, biz de sizlerle paylaşarak bugünkü yazımızı noktalamak istiyoruz:

 

“Bu canice saldırılar bir kez daha bize ders olmalı... Sadece canı yananın canı yandığında değil, sadece "yılan kendisini ısırdığında"

değil... Dünyada olan tüm nefret, cinayet olaylarına karşı tüm vicdanlı insanlar, tüm güzel insanlar el ele vererek karşı çıktıklarında böylesi cinayetler geriletilebilir... Ama hiç bir hesap, hiç bir dinsel, politik, ideolojik, ekonomik hesap gözetilmeden insanlık düşmanı odaklara, devletlere karşı çıkılmadıkça; "bana ne, orada ölenler Hıristiyan", "bana ne, orada ölenler Müslüman...", "bana ne orada ölenler Afrikalı siyahlar...", "bana ne, orada ölenler, saldırıya uğrayanlar eşcinseller...", "bana ne, orada katledilenler Aleviler/Sünniler...", "bana ne, orada ölenler Kürtler..." demeden hep birlikte cinayetlere karşı çıkılmadıkça kim olursa olsun, döktüğü gözyaşları timsah gözyaşlarıdır...

 

 

Kendisine demokrat diyen, demokrasi için mücadele ediyorum diyen; ama sadece kendi takımından birine bir haksızlık olduğunda ayağa kalkan, ama kendi dışındakiler için kılını kıpırdatmayan bu ülke insanı artık timsah gözyaşları dökmeyi bırakıp, gerçek demokratlar, gerçek barışçılar olma yoluna girmelidirler... Kısa bir süreden beri Irak'da insanları, çoluk-çocuk demeden en vahşi ve ilkel şekilde boğazlayan ve kendine bilmem ne İslam devleti adı veren haydutları kınamayanların İsrail'in vahşeti karşısında gözyaşı dökmeleri sahtekârlıktır... Aynı şekilde O haydutları lanetleyip Suriye diktatörüyle fotoğraf çektirenler de aynı sınıftan sahtekârlardır...”