Dikkat edilecek olursa 5 yıldan bu yana Suriye’deki iç çatışmalara adeta seyirci kalan ve “Bırakın Müslümanlar birbirini kırsın” diyen Amerika ve Batı, ani bir dönüş yaparak Suriye konusunda çözüm ortaya koydular. Şimdi, Amerika, Rusya ve İran başrol oyuncusu olarak sahneye çıkmış durumda. Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi burada Türkiye’ye biçilmiş bir rol bulunmuyor.

Bizimkiler hala “Suriye’de Esad’sız çözüm olmaz” diyorlarsa da, başta Obama ve Putin “Esad’sız bir çözüm “düşünmediklerini açık şekilde ifade ettiler.

Burada hemen şunu da ekleyelim:

Suriye’de geçiş süresi içinde Esad yine olacak. Geçiş süresi bitiminde Esad’ın da işini bitirecekler. Bunu, bizimkiler istediği için değil, dış güçlerin işine böyle geldiği için olacak. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu gelişmelerin farkında olduğu için şimdi “Esad ile geçiş olabilir” demeye başladı.

Şimdi gelelim asıl konumuza:

Suriye sorunun çözümü aniden dış güçlerin önüne neden düştü? Bu kadar acelenin nedenleri neydi? Buna bakalım.

Suriye’den kaçan 13 milyon sığınmacı şimdi Avrupa kapılarına dayandı. Hemen her gün 10 bine yakın sığınmacının AB için çok büyük sorun olduğunu görmekteyiz. Avrupa’nın bu konuda köşeye sıkışması Suriye sorununun ivedilikle çözüme kavuşma gerçeğini de gözler önüne serdi.

Sığınmacı konusu Avrupa’yı öylesine bunalttı ki, AB ülkeleri “Kapılarımıza artık sığınmacı dayanmasını istemiyoruz. Bu konu çözülsün de Suriye’yi kim yönetirse yönetsin” noktasına geldi. Bu konuda Obama’ya baskılar artırıldı. Sığınmacılar konusunda toplantı üzerine toplantılar yapıldı.

İkinci önemli konu da Rusya’nın Esad’a desteğini kesmemesidir. Esad’ın ayakta kalabilmesi için 5 yıldır destek veren Putin, son olarak Suriye’ye savaş uçakları da gönderdi. Akdeniz’deki donanmasını güçlendirdi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu konuda pes etmemesi de Suriye’de bir an önce çözüm bulunması konusundaki adımların atılmasını hızlandırdı.

Bizi de yakından ilgilendiren çok önemli bir konu daha var:

Suriye’de Esad’a Obama, Putin, Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, İngiltere Başbakanı Cameron, Çin Devlet Başkanı Şi Cinpin gibi liderlerin yer aldığı büyük masada yer verilmesinin arkasında yatan önemli bir faktör ise Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Bilindiği gibi ABD’nin Irak işgalinin asıl nedeni ülkenin kuzeyinde bir Kürt devletinin altyapısını oluşturmak teşkil ediyordu. 2003’ten 2011’e kadar süren işgalde Irak’ın kuzeyi dışında tüm bölgeleri kaosa sürüklenirken, Barzani’nin egemen olduğu Kuzey Irak tam bir güvenli alan olarak öne çıktı. Kerkük dahil önemli petrol kaynakları Barzani’nin emrine verildi. Suriye’deki kaosun bir amacı da bu ülkedeki Kürtleri  Barzani’nin emrine vermek oluşturuyordu.

Amaç Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e ulaşan Barzani kontrolünde bir koridor inşası olarak öne çıkıyor. Nitekim ABD, geçtiğimiz günlerde IŞİD’in elindeki Cerablus’u da PYD’ ye vererek bu misyonu tamamlayacağını ilan etti. Şu anda 821 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırındaki Cerablus dışındaki tüm şehirler, PYD’nin, bir başka ifadeyle Barzani’nin eline geçti. Burada asıl amacın Büyük İsrail olduğunu görmek gerekiyor.

Bütün bu gelişmeler, Suriye’nin 3 ana bölgeye bölünmesi anlamına geliyor.

Bölgedeki sınırlar şu anda Amerika, Rusya ve İran tarafından çiziliyor. Çünkü ABD Başkanı Obama, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Biz bölgede Rusya ve İran ile çalışmaya hazırız” demişti. Şimdi bu Suriye ile hayata geçiriliyor.

Suriye politikalarımızın baştan sona iflas ettiğini de tüm bu gelişmeler ışığında görebilmekteyiz.

İsteklerimizin hiç biri kabul edilmedi.

Kuzey Suriye’deki Kürt koridoru açılmasının da karşısındaydık ve bunu “kırmızı çizgilerimiz” olarak değerlendiriyorduk. Amerika takır takır bu koridoru PYD’yi destekleyerek açıyor. Hiç kimseyi dinlemiyor. PYD güçlerine silah yağdırıyor. Kaldı ki, PYD güçleri arasında PKK’lıların var olduğunu da biliyoruz.

PYD’yi PKK ile eşdeğer görmüştük. “Bizim için PKK neyse PYD’de de aynı” demiştik. Amerika “PYD terörist grup değil, bizim kara ordumuz ve IŞİD ile mücadele ediyor” diyerek kendi doğrultusunda hareket etmeyi sürdürüyor. Ancak, hiçbir şey yapamıyoruz.

Yanlış Suriye politikalarımız sonucu sayıları 2 milyonu aşan sığınmacı ile de baş başa kaldık ve yıllardır bu sorunla boğuşuyoruz. Bundan sonra da bu sığınmacılar konusunun bizim için çok daha büyük yük olacağını da özellikle vurgulayalım.

Suriye sınırı boyunca “güvenli bölge” istedik, bugüne kadar bununla hiç kimse ilgilenmedi. Bundan sonra da böyle bir bölgeye ihtiyaç olmadığı açıklandı.

Suriye ve bölgedeki gelişmeler konusunda kimler kazançlı çıktı, kimler kaybetti şimdi çok daha açık ve net görülüyor. Bizi yönetenler hala Suriye ve bölge politikalarının çökmediğini iddia ediyorlarsa bu inandırıcı olabilir mi?