ŞAM (AA) - MUHAMMED KARABCAK - Suriye'de devrik rejim tarafından yaklaşık 6 yıl boyunca Saydnaya Hapishanesi'nde tutulan ve 8 Aralık 2024'te devrimcilerin hapishane kapılarını açmasıyla özgürlüğüne kavuşan Şamlı Ammar Duğmuş, cezaevinde maruz kaldığı işkenceleri unutamadığını belirtiyor.
Saydnaya, Beşşar Esed rejiminin Suriye'deki işkence merkezlerinin başında geliyordu.
Devrik rejim tarafından on binlerce Suriyeli bu hapishanede sistematik işkenceye maruz kaldı, binlerce kişi burada hayatını kaybetti.
İşkence merkezi olan Saydnaya'ya götürüldüğü düşünülen ve kendilerinden bir daha haber alınmayan binlerce Suriyelinin ise akıbeti hala bilinmiyor.
Devrimin ardından Saydnaya Hapishanesi'nde tutulan binlerce Suriyeli özgürlüğüne kavuşsa da burada gördükleri işkence ve yaşadıklarını aradan geçen 1 yıla rağmen unutamıyor.
Saydnaya'da yıllarca işkence gören ve devrimle birlikte özgürlüğüne kavuşanlardan biri de Şamlı Duğmuş.
- 'O gün oraya girmekle birlikte hayatımda baştan sona bir felaket açıldı'
Duğmuş, gözaltına alındıktan sonra başlayan işkence sürecini ve Saydanaya'dan kurtuldukları günü AA'ya anlattı.
Devrik rejimin Doğu Guta ablukasının tanığı olan Duğmuş, 15 Ekim 2018'de kurulan bir pusuda gözaltına alınmış.
Gözaltına alındıktan sonra Şam'daki Mezze Askeri Havalimanı'ndaki hava istihbaratına bağlı özel görevler birimine teslim edilmiş.
Duğmuş, '248 numaralı' şubede bir süre tutulduktan sonra işkence ve ölümlerle anılan Saydnaya Askeri Cezaevi'ne gönderilmiş.
Şamlı Duğmuş ve 145 diğer tutuklu, et taşımak için kullanılan soğutucu kamyonun içine zincirlenerek götürüldüklerini, cezaevine girişte dar demir merdivenlerden indirilerek, iki yana dizilen gardiyanlar tarafından coplanarak içeri sokulduklarını aktardı.
Mezze'de bir hafta boyunca tek kişilik bir hücrede tutulan Duğmuş, 'O gün oraya girmekle birlikte hayatımda yeni bir sayfa değil, baştan sona bir felaket açıldı.' dedi.
- 'İster itiraf et ister etme, ben senin yerine istediğim suçu yazarım'
'Silahlı olmak' suçlaması yönetilen Duğmuş, işkence sürecinin Mezze'de başladığını belirtti.
Duğmuş, hakkındaki suçlamaları reddettiği için işkenceye maruz kaldığını belirterek, 'Müfettiş bana 'İster itiraf et ister etme, hiçbir şey değişmez; ben senin yerine istediğim suçu yazarım.' dedi' ifadesini kullandı.
Mezze'de gördüğü işkenceler sonucu üzerine atılan suçlamaları kabul etmek zorunda kaldığını dile getiren Duğmuş, şöyle devam etti:
'Ellerimi arkadan bağlayıp tavana astılar. Omuzlarım neredeyse yerinden çıkacaktı. Yaklaşık yarım saat süren bu 'askı' işkencesi sırasında defalarca bayıldım. Eklemlerime ve kemiklerime, aralarında 'yeşil İbrahimi' adını verdikleri yeşil bir sopa da bulunan çubuklarla vurmaya başladılar. Sonunda yapmadığım halde silahlıydım demek zorunda kaldım.'
Duğmuş, işkence altında zorla alınan itirafının ardından devrik rejimin istihbaratının en üst birimi olarak bilinen '248 numaralı' şubeye gönderildiğini, burasının Saydnaya'ya sevk için ana geçiş noktası olduğunu belirtti.
-'Kat kat üst üste yatıyorduk, boğularak ölenler oluyordu'
Burada konuldukları koğuşta zor şartlar altında kaldıklarını dile getiren Duğmuş, 'İki buçuk metreye, beş metre bir koğuştu. Normalde 60 kişi alır, biz 120 kişiydik. 'tüfek gibi dizilmek' anlamında 'tesyif' dediğimiz şekilde, kat kat üst üste yatıyorduk. Sabah kalktığımızda aramızdan boğularak ölenler oluyordu.' ifadelerini kullandı.
Koğuşta havalandırmayı kesme cezasının da en ağır işkence yöntemlerinden biri olduğunu söyleyen Duğmuş, 'Tek hava kaynağı olan pervane birkaç dakikalığına kapatıldığında, yerin altında bulunan koğuşta hava hızla tükeniyor, insanlar boğulma krizine giriyordu. Nefes alamıyorduk.' diye konuştu.
Ağır ateşli hastalıkların da koğuşta yaygın olduğunu, ilaç ve tıbbi yardım bulunmadığını aktaran Duğmuş, 'Bazıları 24 saat içinde ateşten beyinleri iflas ediyor, önce halüsinasyon görüp annesinin, kardeşlerinin adını sayıklıyor, sonra idrarını tutamaz hale geliyor, üç gün içinde ölüyorlardı.' diye anlattı.
- Saydnaya girişten itibaren süren işkence
Saydnaya girişte elbiselerinin zorla çıkartıldığını dile getiren Duğmuş, 'Hepimize üstünüzde ne varsa çıkarın emri verildi. Çırılçıplak kaldık. Ardından bizi yere kapanmaya zorladılar. Her tutuklunun üzerinde 3-4 gardiyan, küfür ve hakaret eşliğinde vurmaya başladı.' dedi.
İlk günler, cezaevinin tabiriyle 'tanışma' faslının olduğunu ifade eden Duğmuş, 'Ağır dayak, bilinçli aşağılamalar, psikolojik işkence ve bazı mahkumlara yönelik cinsel saldırılar bu dönemin parçasıydı.' şeklinde konuştu.
Duğmuş, bir diğer işkence yöntemini ise 'müzik grubu' olarak adlandırdıklarını belirterek şöyle paylaştı:
'Uzun bir koridorda sırtüstü yere yatırılıyor, ayaklarımız yukarı kaldırılıyorduk. Yaklaşık 15 polis yan yana dizilirdi. İlki ayaklarımıza vurarak yürür, ardından ikinci, üçüncü derken hepsi sırayla geçerdi. Sonuncusu bittikten sonra tekrar en baştaki başlar, döngü devam ederdi. Biz de buna 'müzik grubu geldi, ayaklarımızda çalıyorlar' derdik.'
- 'Çoğu yaşlı işkence sonucu hayatını kaybederdi'
Duğmuş, cezaevindeki güvenlik görevlisi Hani İyad el-Ali, namıdiğer 'Ebu Yakub'un yaşlı tutukluları görünce adeta gözünün döndüğünü belirterek, 'Onlara 'çocuklarını düzgün yetiştirseydin, ülke bu hale gelmezdi' diye bağırır, ardından döverdi. Çoğu bu işkencelere dayanamayarak hayatını kaybederdi.' şeklinde anlattı.
Saydnaya'da zamanla şartlar daha da ağırlaşmış, hastaneye sevkler neredeyse durmuş ve hastalar cezaevine gelen doktorlar tarafından basit muayeneyle geçiştirilmiş.
- Özgürlüğüne kavuştuğu günü unutamıyor
Yaklaşık 5 yıl boyunca Saydnaya'da tutulan ve türlü işkencelerden geçen Duğmuş, özgürlüğüne kavuştuğu 8 Aralık sabahını unutamıyor.
Saydnaya'da normalde sabah içtimaları ve akşam sirenlerin çaldığını ancak o gece 23.00'da sirenlerin aniden ötmeye başladığını hatırlattı.
Sirenlerin çalmasıyla koşuşturan ayak sesleri ve uzaktan gelen silahlı çatışma sesleri duyulmuş sonrasında cezaevinde sessizlik hakim olmuş.
Dış dünyada ve devrime giden süreçten bihaber tutuklular, Saydnaya'daki sessizliğin ardından Beyaz Cezaevi'nde isyan çıktığı ve tüm gardiyanların destek için oraya gittiğini düşünmüşler.
Sabah 03.00'a doğru, kadın ve çocuk sesleri gelmeye başladığını aktaran Duğmuş, 'İlk defa kadın ve çocuk sesi duyuyorduk. Bir arkadaş 'Yarın pazar, ziyaret var, ama hiç böyle ses duymadık, ne oluyor?' dedi.' şeklinde konuştu.
- 'Saydnaya'da ilk defa ayakta namaz kıldım. Sanki o namazla birlikte zinciri kırmıştık'
Duğmuş, sabah yaklaştıkça kapılara vuruş sesleri arttığını, birden dışarıdan birinin tekbir getirdiğini ,hemen ardından yoğun silah sesi yükseldiğini anlattı.
Olup bitene anlam veremediklerini söyleyen Duğmuş, şöyle devam etti:
'Koğuşlardan birinde, kapıya vuran bir ses belirdi. 'Burada kimse var mı? Konuşun!' diye seslendi. Kimse cevap vermeye cesaret edemedi. Polisin bizi tuzağa çektiğini düşündük. Konuşursak koğuşu tespit edip hepsini öldürecekler sandık. Ses tekrarlandı. Bu kez Dera'lı bir mahkum dayanamayıp kapıya koştu, yukarıdaki ızgaradan dışarı baktı ve dışarda sakalı uzun, elinde silah olan biri olduğunu söyledi.'
Duğmuş, dışardaki kişinin devrimcilerden olduğunu ve onları kurtarmak için geldiğini söylediği anda cezaevinde tekbir seslerinin yankılandığını dile getirdi.
Bir tutuklunun yüksek sesle ezan okuduğunu aktardan Duğmuş, 'Yıllar sonra ilk defa cezaevinde düzgün bir ezan duyduk. Ardından cemaatle namaz kıldık. Saydnaya'da ilk defa ayakta namaz kıldım. Sanki o namazla birlikte zinciri kırmıştık.' dedi.
- 'Sokağa çıktığımda dünya bana yabancı geldi'
Devrimcilerin kısa süre sonra hapishanenin kapılarını açtığını anlatan Duğmuş, o anki yaşadığı şaşkınlığı şöyle paylaştı:
'Yaklaşık 15 dakika sonra blok kapıları birer birer açıldı ve devrimciler, kaldığımız 3. bloktaki 2 No'lu koğuşa ulaştılar. Kapı açıldığında nereye gideceğimizi, dışarıda ne olduğunu bilmiyorduk. Bildiğimiz tek şey, kelepçenin kırıldığıydı.'
Koğuştan çıktığında yerde bulduğu bir sopayı eline alıp koridora fırladığını belirten Duğmuş, 'Hiçbir şey bilmesem de elimde bir sopa olsun istedim. Kendimi ilk defa savunabilecek gibi hissettim. 'Ne oldu, anlatın.' diye sordum 'Rejim düştü' dediler.' diye konuştu.
Cezaevine ulaşan 20 kilometrelik yolun, tamamen yaya insanlarla dolu olduğunu ifade eden Duğmuş, şöyle devam etti:
'Bir kişi çıkıyorduysa, milyonlar içeri giriyordu sanki. Herkes elinde bir fotoğraf taşıyordu. Sokağa çıktığımda, dünya bana yabancı geldi. İki gün boyunca hiçbir şey yemedim, çünkü hala inanmakta zorlanıyordum. Asfaltı görmek bile doymama yetmişti.'
- 'Yedi yıl sonra kızımı yeniden kucakladım'
Saydnaya'da binlerce kez kızını yeniden kavuşmayı hayal ettiğini Duğmuş, kavuşma anını şöyle anlattı:
'Onu koşarken gördüğüm an, dizlerimin bağı çözüldü. Yere kapandım ve onu kucakladım. İlk sarılışımız en az on beş dakika sürdü. Yedi yıl sonra kızımı yeniden kucakladım. Hastalıkla savaştık, aşağılanmaya direndik, zillete razı olmadık. Her şeye rağmen ayakta kaldık ve sonunda Allah bize kızımızı yeniden göstermeyi nasip etti. Bu, hayatımın en güzel anıydı, özgürlüğün ve dönüşün anı.'




