İSTANBUL (AA) - Eski AK Parti Mardin Milletvekili ve yazar Orhan Miroğlu'nun yazıp yönettiği 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' belgeseli, Atlas 1948 Sineması'ndaki özel gösterimle izleyiciyle buluştu.

'Kapadokya Değer Ödülleri' sahiplerine verildi
'Kapadokya Değer Ödülleri' sahiplerine verildi
İçeriği Görüntüle

Matiate Production imzası taşıyan belgesel, 12 Eylül Darbesi'nin ardından Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan insan hakları ihlallerini tanıkların gözünden ve tarihi belgelerin ışığında yeniden ele alıyor.

Cezaevinde hayatını kaybedenlerin hatırasına adanan yapım, demir parmaklıklar ardında yaşanan fiziksel ve psikolojik şiddeti, dönemin arşiv görüntüleri ve canlandırmalar eşliğinde anlatıyor.

Belgesele dair AA muhabirine açıklamalarda bulunan Miroğlu, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında birçok insanın yıllarca Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu kaldığını belirterek, 'O dönem cezaevinde bulunan herkesin bir hatırası, hafızası var ve ne yazık ki geçen zamanda bu bellek çok yatışmadı, normalleşmedi, sağaltılamadı. Birçok arkadaşımız orada yaşananlara dair çeşitli çalışmalar yaptı ve orada yaşananları gün yüzüne çıkarmaya gayret etti.' dedi.

Miroğlu, kendisinin de bir dönem Diyarbakır Cezaevi'nde kaldığını anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'Cezaevini anlatan anı romanım 'Dijwar: Faili Meçhul Cinayetler ve Diyarbakır Cezaevi'ne Dair Her Şey' ismiyle 2004'de yayımlandı. O dönem bu kitabı basacak yayınevi bulmak oldukça güçtü. Bunun yanı sıra cezaevinden aileme yazdığım 140'a yakın mektup vardı. Elbette dönemin koşullarında olan biten her şeyi yazmak mümkün değildi. Bu mektuplar da 2009'da 'Öİümden Kalma: Diyarbakır Cezaevinden Mektuplar' adıyla okurlarıyla buluştu. 2023'te de 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' adıyla o dönem cezaevinde bulunmuş bir askerle yaptığım iki söyleşiyi anlatan bir çalışmam oldu. Bütün bunlar da belgeselin oluşmasında önemli bir katkı sağladı.'

- 'Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar, siyasi değil insanlıkla ilgili'

Orhan Miroğlu, belgeselin 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' isminin çok yönlü bir hafızayı temsil ettiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

'Cezaevinde görev yapanların aileleri yakınlarının hangi koşullarda askerlik yaptığını bilmiyorlardı. Aileler, çocuklarını 'normal' koşullarda bir askerlik yaptığını düşünüyorlardı. Onlardan birisiyle yaptığım söyleşide, 'Ailelerinizle nasıl haberleşiyordunuz?' diye sorunca bana, bir 'posta kutusu aracılığıyla' cevabını verdi. Cezaevi adına 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' diye bir posta kutusu açılmıştı. Ama o kişisel bir posta kutusu değildi. Asker bana, 'Gelen mektupları gidip bir komutan alıyordu. Sonra gözden geçirerek bize veriyordu. Biz de aynı şekilde yazdığımız mektupları o posta kutusuna gönderiyorduk ve oradan ailelere gidiyordu.' dedi. Ben de bu hikayeye atıfla belgeselin adını 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' olarak belirledim.'

12 Eylül darbesi öncesi ve sonrasında yaşanan şiddete de değinen Miroğlu, 'O dönem Diyarbakır'da yaşanan olaylar var. Belgesel, cezaevi ve orada yaşanan olaylara insan hakları ihlallerinin gerçekleştiği, insanlığa karşı işlenmiş suçların yaşandığı bir merkez olarak bakıyor. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları düşündüğüm zaman meselenin siyasi değil insanlıkla ilgili bir anlama sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ben de belgeselde yaşananları siyasi değil insani bir noktadan bakarak ele almaya çalıştım.' ifadelerini kullandı.

- 'Türkiye ne yazık ki yaşadığı olaylarla gerçek anlamda yüzleşemedi'

Miroğlu, belgeselin üzerine kurulduğu temel meselelerden birisinin de 'yüzleşme' olduğunu vurgulayan Miroğlu, 'Türkiye ne yazık ki yaşadığı olaylarla gerçek anlamda yüzleşemedi. Çoğu zaman 'yüzleşir gibi' yaptı ama bunun bir sonu gelmedi. Bu belgesel bu anlamda bu yüzleşmenin bir parçası olmaya çalışıyor. Belgesel bu yüzleşmede Diyarbakır Cezaevi'ne 12 Eylül'ün penceresinden bakıyor. O dönem çok yoğun bir şeklide etnik bir hınç, öfke ve askeri bir doktrinasyon vardı. Belgesel de izleyenleri var olan bu olaylara şahitlik edecek.' değerlendirmesinde bulundu.

Askeri dönemin bitişinin ardından Diyarbakır Cezaevi'yle ilgili bilgilerin gün yüzüne çıktığını söyleyen Miroğlu, 'Askeri dönem ve vesayet bittikten sonra cezaevindeki slogan ve amblemler tamamen silindi ve tarihe karıştı. Ama o döneme dair arşiv kayıtlar, cezaevinin mahiyetine dair tabloyu net bir şeklide ortaya koyuyor. Biz de bu arşivden fazlasıyla yararlandık. Oraya giden gazeteci arkadaşımız Sadık Kaplan'ın çektiği 300'e yakın fotoğraflar, cezaevinde hiçbir boşluk bırakmadan her tarafına yayılan sloganların, söylemlerin nasıl bir baskı oluşturduğunu ve yaşandığını gözler önüne seriyor.' dedi.

Orhan Miroğlu, belgeselin Türkiye'nin son 50 yılında yaşanan önemli olaylardan birisine dair bir tanıklık olduğunun altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Belgesel, içinde bulunduğumuz milli birlik, kardeşlik ve demokrasi süreci için oldukça anlamlı bir yerde duruyor. Elimizdeki film burada görev alan herkesin istifade edeceği çok zengin bir görsel anlatıya sahip. Bu elbette planlı çalışma değildi. Belgeselle sürecin anlamlı bir örtüşmesi oldu. Biz bütün olayları neden yaşadık? Bu soru önemli. Türkiye bu hafızadan artık kurtulmalı ve bütün bu yaşanılanlarla son bir kez yüzleşip geriye değil ileriye, önüne bakmalı. Belgeselin yeni bir kin ya da öfke oluşturmak için değil o dönem yaşananları anlamak, hafıza tazelemek ve Türkiye'nin olan bitenle yüzleşmesine bir katkı sunmasını arzu ediyorum.'

Yaklaşık iki buçuk saat süren belgeselin özel gösterimine siyaset, sanat ve kültür dünyasından çok sayıda davetli katıldı.

Kaynak: AA