Geçtiğimiz Cuma (30 Ağustos 2019), ADD Bursa Şubesi’nin davetlisi olarak Bursa’da 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü kutlamaetkinliklerine katıldım ve akşam da “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Dünü, Bugünü ve
Yarını”konusunda düzenlenen panele konuşmacı olarak iştirak ettim.
Bursa, Bursa olalı bu denli yüksek katılım ve coşkusu ile böyle bir 30 Ağustos
Zafer Bayramı  kutlaması görmemişti. Yüksek sıcağa ve neme rağmen binlerce insan yürüyüş yaptı, attığı sloganlarla  Cumhuriyete, ilke ve değerlerine, ebedi önder ve başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılığını ve sevgisini ortaya koydu ve Bursa Belediye Başkanı’nın Zafer Bayramımıza karşı yaptığı saygısızlığı ve düşmanca tavrı lanetledi.


Kendisini Affettirmek İçin Dumlupınar’da!


Kim ne derse desin; Bursa’daki bu çok yüksek katılımlı ve coşkulu Zafer Bayramı
kutlamasının mimarı istemeden de olsa Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Alinur  Aktaş oldu.  Yani  Belediye  Başkanı Zafer  Bayramı üzerinden  halkı
kışkırtmasaydı; bu yaz sıcağında binlerce kişi yurdun her köşesinden  Bursa’ya
akmaz ve bu muhteşem yurtsever kitle bir araya gelmezdi. 
Alinur Aktaş, 30 Ağustos’ta Bursa’da yoktu. 97 yıl önce zaferin kazanıldığı yer olan
Dumlupınar’daki törenlerdeydi. Anlaşılan o ki; sözlerinin Türkiyegenelinde halkta
büyük bir infial ve nefret uyandırması nedeniyle kendisini affettirebilmek için
Dumlupınar’a gelmişti. Halbuki, bu da yanlıştı! Yerel yöneticiler özel bir zorunluluk
olmadıkça, bayramları görevli oldukları yerde bulunarak karşılamak zorundaydı!
Ayrıca biz, Aktaş’ın kim olduğunu da biliyoruz. 
İnegöl’de de Aynı Zihniyetle Karşılaşmıştık
Bugünlere geleceğimizi ve anayasa değişikliği ile getirilmeye çalışılan tek adam
rejiminin ülkemize felaketten başka bir şey getirmeyeceğini öngördüğümüzden, 16
Nisan 2017 Referandumu öncesinde gücümüzün yettiğince ülkeyi dolaşıp, evet
demenin kan, kin ve gözyaşından başka bir şey gelmeyeceğini anlattık. Bu
yerlerden bir tanesi de AKP’nin güçlü olduğu İnegöl’dü! Alinur Aktaş, o zaman
İnegöl Belediye Başkanı idi. Düşmanlığını yaptı ve beni konuşturmamak, halkın
doğruları duymasını engellemek ve iktidarın yalanlarına mahkûm etmek için ilçede
salon vermedi ve verdirtmemeye çalıştı. Ancak ADD İnegöl Şubesi  bir düğün
salonu kiraladı, bu sayede konuşmamı yapabildim. Sonrasında da şehri ve esnafı
dolaştım.
Alinur Aktaş, Belediye Meclisinde 30 Ağustos’ta ulaşımın ücretsiz olması hakkında
yapılan teklife “O zaman Ormancılık gününde de tatil yapalım” sözlerinden sonra
“30 Ağustos, halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir” demiştir. Budüşmanlık içeren sözlerle geldiği yer düşmanlarımızın yanıdır ve Sofokles’in dizinin
dibidir.
Sofokles, Venizelos’un oğludur ve 8 Temmuz 1920’de emperyalizmin o zamanki
ağababası İngiltere’nin desteğinde Bursa Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde
Osman Gazi’nin türbesine gelir, sandukasını tekmeler, “Kalk biz geldik, kurduğun
devleti yıktık!” der ve sandukaya yaslanarak kendince bu tarihi anın hatıra
fotoğrafını çektirir. 
Ancak Hasta Olunca Sağlığın Kıymeti Anlaşılır
Osmanlı’ya başkentlik de yapan Bursa, tam tamına 2 yıl 2 ay ve 3 gün esaret
altında kaldıktan sonra, 30 Ağustos 1922’de kazanılan Dumlupınar Meydan Savaşı
sonrası, 11 Eylül 1922’de kurtarılır. Gelecek hafta Çarşamba (11 Eylül 2019),
Bursa’nın kurtuluşunun 97. yılını kutlayacağız. Alinur Aktaş ya tarihi bilgiden ve
derinlikten yoksundur  ki  bu  bile bir  dereceye kadar  kabul  edilebilir  -çünkü
öğrenmenin yaşı ve makamı olmaz- ya da Atatürk, Cumhuriyet ve
çağdaşlaşmanın olmazsa olmazı Aydınlanma Devrimlerine düşmanlık nedeniyle
gözleri kapanmış ve kalbi mühürlenmiştir.
Gerçekten, hem Alinur Aktaş’a hem de AKPiktidarlarına ne kadar teşekkür etsek
azdır.   Çünkü; “Bir   musibet,  bin   nasihatten  daha   iyidir” derler.   Tabii   ki
teşekkürümüz, ülkemiz için musibet sayılacak işler yaptıkları için. Aynen hasta olunduğunda sağlığın kıymetinin anlaşılması gibi bir şey bu. Yaptıkları ile  GaziMustafa Kemal Atatürk’ü, Cumhuriyeti, devrimleri, kadın erkek eşitliğini,
özgürlükleri, yani ezcümle Cumhuriyetin kazanımlarının ne olduğunu halk olarak
daha iyi anlamamıza yardımcı oldukları için. 
Böyle Bir Diyanet Yok Hükmündedir!
Zafer Bayramı’na damgasını vuran diğer olay; Atatürk’ün adını anmayan ve
camilerde andırtmayan Diyanet’in düşmanca tavrıydı. Diyanet’in içinde çok sayıda
çağdaş, Cumhuriyet değerlerine  saygılı  ve   yurtsever  din  adamlarımızın  ve
hocaların varlığını biliyoruz ama halen kurum olarak yönetiminin iktidarı arkasına
alarak  Cumhuriyetin değerlerine, ulusal kimliğimize ve Atatürk’e soğuk bakan
hatta düşmanca yaklaşan Arabistlerin elinde olduğunu da görüyoruz. Bu haliyle
Diyanet, yok hükmündedir! Bu yüzden camilerde artık kavgalar çıkar hale gelmiştir.
Trabzon’da Yenimahalle İncirlik Camii, 30 Ağustos’ta caminin dışına Türk
Bayrağıve Atatürkposteri astı ve Trabzon Müftülüğü “O resmi oradan kaldır”
dedi. Ama İncirlik Camii Yaşatma Derneği Başkanı Ali Sait Yılmaz
“Kaldırmayacağım!” dedi. Tam bir rezalet ve Cumhuriyet düşmanlığı! Ali Sait
Yılmaz’ın tavrı ne kadar alnından öpülesi ise, müftünün ve arkasındaki iradenin tavrı
da o kadar yere batasıcadır. Atatürk’e, Cumhuriyetimize ve kazanımlarına
düşmanlık yapılan istisnasız her nerede anında tepki koymak gerekiyorsa; orayı terk etmek yurtseverliğin, Cumhuriyetimize, kurucu değerlerine sahip çıkmanın ahlaki
gereğidir.
Büyükada Sinagogu ve Avram Efendi
Camilerde Diyanet’in ve arkasındaki iradenin emri ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk
yok sayılıyor ve anılmıyor ama Büyükada’daki Sinagog’ta anılıyor ve İzmir Marşı
söyleniyor! Açık konuşmak gerekirse; Cumhuriyetimize, kurucu ideolojisine, kurucu
babamız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yan bakılan, yok sayılan, anılmayan,
düşmanlık yapılan mabetler bizim değil, olsa olsa düşmanın mabetleri olabilir. 
1921’in Şubat’ında, Anadolu’daki kurtuluş mücadelesi hızla devam etmektedir.
Ankara hükümetinin İstanbul’da bulunan Alemdar gemisine ihtiyacı vardır ve
Karadeniz’e kaçırılması istenir. Ancak yedi kahraman insan ikna edilir. Kolay değil
padişaha başkaldırmak! Emperyalist güçlerin işgali altında bulunan bir şehirden aileni bırakarak kaçmak ve Kuvayı Milliye’ye katılmak yürek, bilek ve cesaret ister.
Bu cesareti gemi kaptanı gösteremez, türlü mazeretler üreterek gitmez ve kaçar.
Alemdar’ı Çarkçıbaşı Osman Efendi komutasındaki yedi kahraman, İstinye’den
hayli maceralı, çatışmalı ve şehit de verilen mücadeleden sonra önce Karadeniz
Ereğli’ye, sonra Trabzon’a kaçırır. Kahramanlardan birisi de Musevi Avram
Efendi’dir. Önce casus mu diye şüphelenilir ama uzun bir gözetimden sonravatanseverlik sınavını pekiyi ile geçer.
Biz Pensilvanya’dayken!
Kimsenin etnik ve inanç kökeni bizi ilgilendirmez. Bu, esasında çağdaşlığın da
gereğidir. Atatürk’ün dediği gibi; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına
Türk Milleti denir” Bu tanım, dünyanın en çağdaş, en kucaklayıcı ve en hoşgörülü
ulus kimlik tanımıdır. Cumhuriyet’in kurucu değerleri ile sorunu olmayan ve
düşmanlık etmeyen, alt etnik ve inanç kimliği ne olursa olsun bir numaralı yurttaştır
ve başımızın üzerinde yeri vardır. Ama Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine
düşman olan, Türkde Müslüman da olsa bizden değildir. 
Geçtiğimiz hafta sonu çok şeyin yıldönümüydü. 31 Ağustos 2013’de,
Pensilvanya’da, Fethullah Gülen’in malikânesinin önünde yaptığımız eylemin
üzerinden tam olarak altı yıl geçmişti. Ertesi günü ise 1 Eylül’de, New Jersey’de
Gülen Cemaati ile ilgili bir panele katılmış, konuşma yapmış ve cemaatin ipliğini
pazara çıkarmıştık.


Kandırılmadılar, Aldatılmadılar! 


Her iki konuşmamda da Gülen’in darbe hazırlığı içinde olduğunu, köstebeklerinin
iktidarın namütenahi desteği ile devletin içine asker, polis ve yargı başta olmak üzere atandırıldığını ve yerleştirildiğini, bu yapının ülkemiz, bölgemiz ve dünya
barışı için tehdit olduğunu anlatmıştım. Biz dışarıda bunları anlatırken; içeride milletvekilleri vardı ve Gülen’in elini eteğini öpüyor, bağlılık bildiriyorlardı. Ayrıca;
bizim bu eylem ve konuşmalarımız iktidar tarafından Türk Halkı duymasın diye
sansürlendi ve bize düşmanlık edildi. Yani kandırılıp aldatılmadılar! Halkı
kandırdılar, aldattılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve aydınlara beraberce kumpas
kurdular. 
Bursa’da kutlamalarda ve panelin organizasyonunda büyük katkıları ve emekleri
olan Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şubesi’ne ve onun değerli, çalışkan ve
yurtsever başkanı Nedret Yayla’ya teşekkür ediyor ve çalışmalarında başarılar
diliyoruz