Onları öyle tv ekranında görünce taa o uzun ve çileli geçen, garıp ve biçare geçen günlerimi anımsadım. 
Ayakkabımız olmadığı için lastik çarıklarımızı ve karalastikten alti delik olan ayakkabımsı giyeceklerimizi alttan kıl iple bağlayarak yurümeye çalıştığımızı.
Dağlardaki bayırlardakı kuş uçmaz kervan geçmez koye benzer birkaç kerpiç evden, tahtaya benzer odunlardan yapılmış eve benzer kulübelerden oluşmuş köylerdeki çilelerimizi. 
Oralara ışık götürdüğümüzü. Oraları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için uğraştığımızı anımsadım.
Uzun uzun o günlere, yıllara, saatlere gittim. 
Sizleri ve oraları cekilenleri biliyorum anlıyorum arkadaşlarım.
Tahta bavulla yola çlıtığını, yurdun en ücra köşesinde görev yaparkan hiç pişman olmadıklarını anlatıyorlardı. 
Biraz yaşları ilerleselerde o köy ensitiüsü denen ve cocukluğumuzun geçtiği geliştiği yerlerdeki garipliklerimiz, geceleri yatakhanerde birden kalkıp anne baba diye feryatlarımızi anımsadım.
Nur içinde yatsın bizleri o okullarda yetiştiren öğretmenlerimiz. 
Allah daha uzun ömürler versin hayatta olanlara. Onların ellerinden binlerce kere öpüyorum.
Tahta bavul aklımı aldıda ondan anlatıyorum o gunleri, geceleri saatleri geçmek bilmeyen ya da saniyeler kadar suren uzun okul hayatımızı. 
Hiç unutmam bir arkadaşımızın babası ziyarete gelmişti. Sıra ile ellerdinden sanki kendi babamız gibi öpüp sarılmıştık.
O arkadaşımızı babası oğlunun ceketi biraz yıprandığı için söküp ters yuzünü çevirerek terzi denen ama o kadar anlayan birisine diktirip arkadaşımıza giydirdiğini.
Öğleden sonraları acıktığımızda üç kuruşlarımızı birleştirerek leblebi şeker alıp paylaşarak yediğimizi.
Aynaları ilk defa gorünce saatlerce kendimizi incelediğimizi. 
Öğretmenlerimizin tuvaletleri nasıl kullanacağımızı uygulamalı olarak anlatıp gösterdiklerini. 
Musluğu kullanırken neler yapmamız gerektiğini. Sabah kalkıca yatağımızı nasıl düzeltmemiz gerektiğini. Okulumuzun verdiği elbise ve ayakkabiları giyerek kendimizi incelediğimizi. Bir arkadaşım düşüp biryerlerini incittiğince hep beraber üzülüp yardıma köştuğumuzu. Beraber ağlayıp beraber guldüğümüzü.
Onları biliyor yaşıyor, görüyor özlüyorum. 
Evden okula ilk gelen bir yedi yaşındaki öğrencimizin gözyaşlarını, akan burnunu sildiğimizi.
Hep beraber taş taşıyıp okulumuzun duvarlarını hatta bacalarını yapıp not aldığımızı.
Çok acıktığımızda fırından birleşerek aldığımız taze ekmeğı paylasarak yadiğimızı.
Ne günlerdi o günler o heyacanlar. 
O köylere gittiğimizde oralarda didinerek yilmadan, yorulmadan 24 saat calıştıklarımızı anımsıyor biliyorum arkadaşlarım.
O arkadaşlarımı öyle televizyonda görünce eskilere ve unutamadığım, unutamayacağım, bugün olsa zevkle o günleri yaşamaya hazır olduğumu hissediyor ve bu gücü kendimde görüyorum.

- - - -