Maliye Bakanı Mehmet Şimşek devletin araç saltanatı ile ilgili eleştirilere yanıt verirken özetle şöyle diyor:

“ Araç saltanatı diye ortalıkta bu işin istismarı yapılıyor. Taş çatlasa 2 bin genel müdür var. Hadi 40 müsteşar ve 100 Müsteşar Yardımcısı olsa abartıyorum.26 Bakan, bunların hepsini toplasanız Türkiye’nin milli gelirinde bütçesinde çerez parası değil. Araçların bakımı, onarımı, yakıtı için yılda 3 milyar 300 milyon lira harcama yapılıyor.”

Öncelikle şunu anımsatalım:

Devlette hiç kuşkusuz araç kullanılacaktır, buna itirazımız yok. Araç kullanımı sadece Bakan’ın söylediği araçlarla sınırlı değil, üstelik yardımcı araç kullanımındaki saltanatın devletin zirvesindekinden daha ağır bir fatura oluşturduğunu unutmamak gerekiyor.

Çok gelişmiş ve ekonomisi bizden çok daha iyi olan ülkelerde Başbakanların, Bakanların çok daha düşük fiyat ve yakıt kullanan araçları tercih ettiğini görmekteyiz. Kaldı ki, bazı ülkelerde Bakanlar, Müsteşarlar ve diğer görevlilerin daha ekonomik araç kullandığını da biliyoruz. Bisikletle işe gelenlerin olduğunu bile unutmayalım.

Şimdi asıl söylemek istediklerimize gelelim:

Maliye Bakanı Şimşek, araç saltanatına harcanan para için “çerez parası kadar bile değil” diyor ama ülkedeki dar gelirlileri sanki unutuyor.

Bugün emeklisi dilenecek duruma gelen bir ülkede araç saltanatı için “Bu çerez parası bile değil” deniliyorsa bu adeta emekli ile alay etmek demektir. Emekliler, Seslerini yükseltmeye çalışıyorlar ama “Bütçede para yok” denilerek maaşlarına zam yapılmıyor. Peki, bütçede para yok ise bunu dengelemek Maliye Bakanı’nın işi değil mi?

O zaman, devlet harcamalarındaki fazlalıklar budanmalıdır. Geçmişte bunun örneklerini çok gördük. Başbakanlık genelgeleri ile araç saltanatları dizginlenmeye çalışılmış, kırtasiye giderlerinde azalma olmuştur. Diğer giderlerin azaltılması da istenmiştir. Bu tamamen denge meselesidir. 

Memuru, işçisi, emeklisi, dul ve yetimi sıkıntıda olan bir ülkede Maliye Bakanı saltanat araçları için harcanan parayı küçümsüyor ise buraya bir nokta koymak gerekiyor. Tamam, araçlara gereken tahsisat ayrısın, ama bundan önce düzenlenmesi gerekenlerin yerine getirilmesi gerekir. Bir taraf aç iken, işsiz iken, geçinememe sıkıntısı içindeyken, huzursuzken, diğer taraftan saltanat için harcanan paralara “Çerez parası kadar bile değil” demek doğru bir gerekçe olamaz. Böyle bir açıklamada çözüm değildir. Biz, Maliye Bakanı’nın bu açıklamasını talihsiz bir açıklama olarak değerlendiriyoruz.

Dikkat edilecek olursa son aylarda Türkiye’nin ekonomisi kötüye gidiyor. Dolar’daki yükselişin önüne geçilemiyor. Benzine zam üzerine zam yapılıyor. Çarşı-pazardaki ürünler el yakıyor. Mutfaklardaki yangın her geçen gün daha da büyüyor. İşsizler ordusuna her gün yenileri ekleniyor. Çözüm bekleyen onca sorun varken, siz kalkıp saltanat araçları için “Çerez parası bile değil” deseniz bu sözleriz de tartışılır.

İşsiz sayısı azalmış, emeklisinin huzur içinde yaşandığı bir durum yaratılmış, memuru ve işçisi aldığı ücretten memnun hale gelmiş bir ülkede yaşamış olsak, Maliye Bakanı’nın söylediklerine itirazımız olmaz. Bugün pahalılık almış başını gidiyor, enflasyon rakamları iki hanelere çıkmış, Dolar’daki artış dizginlenemiyor, akaryakıt fiyatları buna göre düzenleniyor ve ortalık neredeyse yangın yerine dönmüş durumda. Böyle bir ortamda da Bakan’ın söyledikleri işin tuzu biberi olmuyor mu?

Zaten, seçimler arifesinde seçmen bugün burnundan soluyorsa bunun en önemli nedeni, içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdır. Bunu Maliye Bakanı’nın da çok iyi bildiğini sanıyoruz.

Kamuoyu araştırma grupları ard arda anketler düzenliyor. Anket sonuçlarını hep birlikte inceliyoruz. Seçmenin en büyük sıkıntısının ve şikâyetinin ekonomik sıkıntı yaşadığı bu anketlere aynen yansıyor. Çokları “Geçinemiyoruz” diye feryat ediyor. Çokları “Borç batağı içindeyiz” diyor. Çokları mutfaklardaki yangından, çarşı-pazardaki pahalılıktan şikâyet ediyor. Evine ekmek götüremeyen var. Yıllardır işsiz olanlar var. Biz bütün bunları görmezden gelebilir miyiz?

Cumhurbaşkanı da katıldığı bir TV programında “ Anadolu’da birçok yerde örgütlerde, vatandaşta bir rehavet var, seçim heyecanı yok” diyor. Seçim sonuçlarının da sürprizlerle dolu olduğuna vurgu yapıyor. 

Doğrudur, yüzü gülene biz de rastlayamıyoruz. Halinden şikâyet etmeyeni göremiyoruz. 

Bugün lüks araçları, aşırı harcamaları savunacak durumda değiliz. Bu bizim şahsi görüşümüzdür. Vatandaşı sıkıntı içinde olan, huzur bulamayan, günlük yaşam mücadelesi veren bir ülkede lüks araçları ve aşırı harcamayı savunmak bize göre yangına körükle gitmek demektir ve son derece de yanlıştır. Vatandaş “Biz ay sonunu getiremiyoruz, geçim sıkıntısı içindeyiz, siz bizim vergilerimizle saltanat sürüyorsunuz” diyorlarsa bunlara “yalan” diyebilir miyiz?

İşte bu nedenlerle bütün bunların sandığa yansıyacağını söylüyoruz. Çünkü seçmen, sözünün dinleneceği yer olarak sandığı görüyor.