Avrupa Parlamentosu Türkiye kararlarına devam ediyor, Türkiye olumsuzluklarla Avrupa Birliği gündeminde yer almaya devam ediyor.7 Temmuz Çarşamba günü AP Genel Kurulu'nda yapılan Türkiye'de muhalefete yönelik baskıları konu alan oturumu takip ettim ve CHP Genel Merkezi paylaştım. 

Bu oturumda konuşulanlar, aynı zamanda Avrupa Parlamentosu içinde siyasi grup ayrımı yapmaksızın, Türkiye’nin hem ne kadar yakından izlendiğini hem de oluşan havanın ne kadar olumsuz olduğunu gözler önüne sermektedir.

Özetler:

Muhafazakar, "Avrupa Halkları Partisi Grubu (EPP) ’nden milletvekili Gheorghe-Vlad Nistor daha önce de Türkiye’nin hukuk dışı pratiklerini tartıştıklarını, Türkiye hakkında hazırlanan raporu onayladıklarını ancak bu rapor doğrultusunda bir yaptırımın olmadığını belirtti. Vlad Nistor, “Bu rejim saldırgandır. Bugün muhalefete saldıran rejime karşı tavır almak gerekir, yarın değil!” çağrısında bulundu."

***

İlerici Sosyalistler ve Demokratlar İttifakı (S&D)’den Nacho Sánchez Amor, Türkiye’de hükümetin, muhalefeti baskı altına almak istediğine ve Ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutuklanması için girişimlere değinerek şunları söyledi: “Strateji iki yöntem içeriyor, çok geniş bir terörle mücadele mevzuatının kötüye kullanılmasını, milletvekillerinin parlamentostatüsünün tekrar tekrar iptal edilmesini, demokratik olarak seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasını ve en son olarak, birden fazla adli dava ile savcıların tam bir saldırısını içeriyor.”

***

Liberal, Avrupayı Yenile Grubu (Renew) Grubu adına konuşan Hilde Vautmans ise "Siyasi partilerin yasaklanması, bağımsız medyanın engellenmesi vb hepsi şuan Türkiye’de uygulanıyor. Erdoğan medya özgürlüğünü yok eden biri oldu. Bir kere daha söylemeliyim ki bu Türkiye AB’de yer alamaz! Çünkü demokrasiye saldırıyor, demokratik kurumların işleyişini bozuyor. Erdoğan’a artık yeter demeliyiz” dedi.

***

Yeşiller Grubu adına konuşan Sergey Lagodinsky, “Hiçbir şey demokrasinin yokluğunu haklı çıkaramaz. Ne terörizm korkusu ne de sadakatsizlik iddiası. Bu saldırı HDP’ye değil çoğulcu demokrasi inşasına saldırısı” dedi. Haziran ayında Türkiye'de yaptığı görüşmelere de değinen Lagodinsky “...demokrasinin nasıl öldüğünü gördüm. Genç, kadın, yaşlı kimsede umudu göremedim. Eğer çoğunluk boğulursa demokrasi yaşayamaz” ifadelerini kullandı.

***

Aşırı sağ görüşlerle öne çıkan Kimlik ve Demokrasi (ID) grubundan Thierry Mariani de Türkiye’deki baskılara dikkat çekerek, Erdoğan’ın tehditlerine son verin! dedi. Mariani ayrıca AB'nin Erdoğan'a karşı zayıf davrandığını, gereken yanıtı veremediğini söyledi. "Biz paralize olmuş durumdayız, yaptığımız ikiyüzlülük, Erdoğan hala bizden fon alıyor.” dedi.

***

AP Sol Grup adına Özlem Demirel ise Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Başkan Yardımcısı Joseph Borrell Fontelles’in Türkiye ile iyi ilişkilerin geliştirilmesi önerisini eleştirdi. Von der Leyen’in "Türkiye ile AB ilişkilerini olumlu buluyoruz” ifadesine tepki gösteren Demirel şöyle konuştu: “Enterasan değil mi? HDP ile ilgili tek kelime yok. CHP ile ilgili tek laf yok. Bunun yerine Türkiye ile pozitif gelişmeden, Türkiye ile pozitif ajandadan bahsetmek Erdoğan rejimi kabul etmektir. En üzüntü verici olanı AB’nin yardım ettiği rejim, AB ile temelden çelişiyor. Erdoğan yönetimi muhaliflere baskı uyguluyor. İnsanlar taleplerini dile getirmek için açlık grevine giriyor. Erdoğan yönetimi insanları kaçırıyor. Peki AB ne yapıyor? Erdoğan rejimi ile iş birliği! Bu nedenle kabul edilemez. Değerlerimize uygun değil. Erdoğan rejimi ile pozitif ajanda olamaz. AB ne yapıyor? Bu soruya cevap vermeli."

***

Avrupa şühecisi ECR Grubu adına söz alan W. J. Waszczykowski "Türkiye ile dostça konuşmalıyız, tehdit etmek yerine" dedi. Muhalefete yönelik baskıları dostça çözebiliriz. Türkiye henüz üye değil ama aday ülke buna göre muamele edelim. Türkiye önemli" dedi.

Bir gruba bağlı olmayan bağımsız milletvekilleri adına söz alan F. M. Castaldo ise

"Ankara ile ilişkilerimiz olmalı ama değerlerimizi ayaklar altına alamayız" dedi.

***

Toplantının başında ve sonunda söz alan AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Borrell :

"Türkiye'den Avrupa insan hakları sözleşmesine saygılı olmasını bekliyoruz. Lakin Türkiye'ye karşı tavrımızda dengeli olmalıyız.

Mültecilere fon vermemizin sebebi dayanışma ve kendi istikrarımız için bir yatırım." dedi.

Borrell gelen eleştiriler karşısında "Bu bizim kendi istikrarımız için bir fonlama, D. Akdeniz'de istikrar için de Türkiye ile konuşmamız gerek ve bir çelişki yok tavrımızda" şeklinde savundu kendini.

_______________________________
Avrupa Parlamentosu üyeleri muhalefetin baskı altında tutulmasını sert bir biçimde kınadılar.

Avrupa Parlementosu'nda 8 Temmuz 2021 tarihinde gerçekleşen genel oturumda ilgili karar 603 lehte, 2 aleyhte, 67 çekimser oy ile kabul edildi.

Kararda değinilen özet noktalar şunlar oldu:

• Türkiye’deki tüm siyasi partiler yasal işlevlerini serbestçe ve tam bir şekilde yerine getirebilmeli.

• Demokratik yollardan seçilen belediye başkanları görevlerinden alındılar ve atanmış kayyumlar yerlerine getirildi.

• Ankara'daki Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu davaları takip etmeli ve insan hakları ihlallerine karşı görüşlerini dile getirmeli.

• AB-Türkiye ilişkilerindeki ilerleme ayrıca insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün durumuna bağlıdır.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dokunulmazlığının Kaldırılması Başvurusu AP Kararı'nda

Kararda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İYİ Parti, DP, HDP, TİP gibi partilerden siyasilerin de aralarında bulunduğu 20 muhalefet milletvekiline yönelik dokunulmazlıklarının kaldırılması talebine değinildi.

CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Artan Saldırılardan Derinden Endişe Duyuyoruz

Kararda Ana muhalefet partisi CHP ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik giderek artan baskılara geniş yer verildi. Avrupa Parlamentosu "parti yayınlarının mahkeme kararı ile toplatılması, kamuoyuna açık biçimde Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan tehditler ve fiziksel saldırılar bizi derinden endişelendirmektedir" dedi.

Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi açıklamaları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılma talebini, 4 yıl hapis cezası ile karşı karşıya kaldığı Cumhurbaşkanı'na hakaretten açılan davaları kınıyoruz denildi.

Ayrıca "CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yönelik devam eden siyasi ve yasal tacizi vurguluyoruz" ifadesi yer aldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik Cumhurbaşkanı'na hakaretten açılan davalar not edilirken, 11 Ocak 2021 tarihinde açılan davadaki 1 milyon TL tazminat talebi de ifade edildi.

Avrupa Parlamentosu üyeleri muhalefetteki siyasi partilerin baskı altında tutulmasını kınadılar ve iktidara Türkiye'de tüm partilerin serbestçe ve tam bir şekilde yasal faaliyetlerini çoğulcu ve demokratik bir sistemin temel prensipleriyle uyuşur biçimde yerine getirebilmeleri noktasında çağrıda bulundular.

Yargı Kararlarıyla Muhalefet Partileri Engelleniyor

Muhalefet partilerinin faaliyet özgürlüklerinin kısıtlanmasına yol açan mahkeme kararlarının, hukuk devletinin erozyonu, yargıdaki sistemik bağımsızlık eksikliği ile bağlantılı olmayı sürdürdüğünü düşünüyoruz denildi.

Kararda, Avrupa Parlamentosu üyeleri, HDP'nin Anayasa Mahkemesi’nde tekrardan dava edilmesini sert bir biçimde kınadılar. "HDP’ye yönelik dava, binlerce parti uyesi, yöneticisi, milletvekili, yerel meclis üyesi ve belediye eşbaskanina yönelik, esases terörle ilgili ithamlar içeren, yıllar süren kısıtlamaların nihai sonucudur" denildi. AIHM kararlarına rağmen eski Cumhurbaşkanı adayları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın, ayrıca Osman Kavala'nın tutukluluklarının sürmesi güçlü şekilde kınandı.

"HDP’nin engellenmelere maruz bırakılmadan Türkiye’nin demokratik kurumlarına katılımını sağlamak, Türk toplumunu daha kapsayıcı hale getirmek ve Kürt sorununun barışçıl çözümüne yonelik olumlu bir ivme oluşturulması adına temel bir yoldur." ifadesi yer aldı.

Muhalif Belediyelere Engelleme

Avrupa Parlamentosu üyeleri ayrıca, Türk makamlarınca, şüpheli kanıtlar temelinde, demokratik yollardan seçilmiş olan belediye başkanlarının görevden alınmasına ve yerlerine kayyum atanmasına yönelik alınan kararı kınadılar.

Kararda dikkat çeken bir diğer konu da CHP'li büyükşehir belediye başkanları tarafından yönetilen İstanbul, Ankara ve İzmir’de tüm muhalefet partilerden belediyelerin işleyemez hale getirilmesine neden olan siyasi, yasal ve idari tedbirleri işaret edilmesidir.

Avrupa Parlamentosu üyeleri, siyasi muhalefetin haklarını ve demokratik rollerini yerine getirme kabiliyetlerine zarar vermeye devam eden bu faaliyetlerle ilgili özellikle "çoğulculuğun güvence altına alınması" ile "toplanma ve ifade özgürlüklerine saygı gösterilmesi" noktasında Türkiye’deki iktidara çağrıda bulundular.

Karar, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’na siyasi davaları takip etme, tüm davaları inceleyerek, basın açıklamaları yaparak ve hapishane ziyaretleri için izin talepleri yoluyla durumu takip etmeleri konusunda çağrıda bulundu.

Avrupa Parlamentosu üyeleri, Türkiye’ye sunulabilecek olumlu gündem konusunda, dış politika konularındaki ilerlemelerden farklı olarak, İstanbul Sözleşmesi’nce güvence altına alınan haklar gibi kadın hakları, dinsel özgürlük ve "etnik azınlıkların" ve LGBTI topluluğunun haklarını içerecek şekilde ülkedeki sivil ve insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında ortaya konacak iyileşmelere bağlı olmasının gerekliliğine dikkati çektiler.

AP Genel Kurulu, Avrupa Parlamentosu Başkanı'ndan bu kararı diğer ilgili AB kurumlarının tepe yöneticileri ve Türkiye Cumhuriyeti iktidarına, TBMM ile paylaşmasını istedi.

Değerlendirmelerim

• AP'de muhalefete yönelik baskıların çok yakından bilindiği göze çarpıyor açıklamalarda. Türkiye yakından izleniyor.

• Türkiye gündem maddesi, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'na Nikaragua gündeminden hemen sonra geldi ve bu oldukça manidardı. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, AB'nin Türkiye dosyasındaki tutumu konusunda konuştu. Bunun anlamı Türkiye ile ilişkilerin tamamen bir üçüncü ülke olarak ele alındığıdır. AB'ye katılımcı ülkede insan hakları ve özgürlükler konusunun konuşulduğu oturumda normalde AB Genişleme ve Komşuluk Politikası Komiseri'nin de bulunması gerekirdi. Türkiye,

AKP iktidarı döneminde AB ilişkilerinde üçüncü ülke konumuna savruldu. Oysa AB ile çeşitli alanlarda derin entegrasyon içinde olan bir ülke Türkiye ve oluşan bu durum bir güç asimetrisi yaratıyor. Erdoğan iktidarı, kendi politikaları sonucu oluşan bu güç asimetrisine karşı eylem ve politikalarıyla Türkiye'nin üçüncü ülke konumunu pekiştiren bir rol oynamayı sürdürüyor.

• Borrell'in AP Genel Kurulu'ndaki sözlerinin meali "evet, Türkiye'de bunlar oluyor biliyoruz ama Türkiye'deki iktidar ile her şeyden önce kendi istikrarımız için işbirliği yapmak zorundayız çünkü göçmenleri hiçbiriniz hakkaniyetle ülkenize almak istemiyorsunuz" dur. AP milletvekillerinin sert eleştirilerine karşı Avrupa Komisyonu ve Konsey'in tavrını böyle savundu. AB kurumları arasında Türkiye dosyasına yaklaşım giderek farklılaşıyor. Yetkisi sınırlı olan AP "insan hakları ve demokrasi" derken, yetkiyi elinde tutan AB Konseyi ve beraberinde Komisyon ve Dışişleri ise "istikrar, işe gelen konularda işbirliği" penceresinden bakıyor. Bu tabloya bakınca AB'nin o dilinden düşürmediği havuç / sopa taktiğine, bu kez bir de iyi polis / kötü polis taktiği mi ekleniyor sorusu akla geliyor. AB'nin Türkiye dosyasına yaklaşımında daha tutarlı, bütünleşik, Avrupa değerlerine bağlı, vizyoner bir tutum alması onun tarih önündeki önemli testlerinden biri.

• Türkiye konusunda, özellikle Polonyalı üyelerinin AKP'ye olan yakın bağları ile bilinen, Avrupa şüphecisi ECR dışında tüm grupların çok sert eleştiriler getirdiği görülmekte. AP'de Türkiye'ye çok olumsuz bakan blok iyice güçlendiği bir kez daha görülüyor. ECR da karara evet oyu kullanan gruplar arasındaydı.

• Lakin bu yakın takip ve insan hakları, demokrasi, özgürlükler konusundaki net tavrına rağmen AP içinde hiçbir grubun AB'yi Türkiye'de demokratikleşme konusunda doğru biçimde çözüm geliştiremediği de dikkatleri çekiyor.

• Hemen hemen tüm grupların üzerinde hemfikir olduğu yegâne çözüm müzakereleri kesmek ve yaptırım uygulamak.

• AB karar alma sisteminde AP'nin bu yönde bir yetkisi yok, bu bir çözüm de değil. Bu sebeple Komisyon ve Konsey'e serzenişte bulunmakla yetiniyor. AP milletvekilleri demokratikleşme, üyelik fasıllarını açarak bu alanlarda ilerleme talebini ilerletme konusunda etkili bir tavır sahibi değiller. Bu da uzun yıllardır Türkiye'deki demokrasiye ve demokrasi savunucularına zarar veriyor.