Bu yoksulluk, olanaksızlıklar taaa dünya kurulalı beri vardı. Şimdilerde de devam etmekte. İnsanlarımızı etkilemekte. Çektikleri sıkıntılari kendi kendilerine çekmekte. Kimselere derdini açamamakta. Derdini açsabile dinleyecek dosdoğru bir dost bulacağı da şüpheli halde.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir odada 10 kişi üç yatakta uyudunuz mu hiç?
Evlerin çok soğuk olduğu kış aylarında alt kattaki hayvanların ısısı ile ısınmaya çalıştınız mı hiç?
Sabah kalktığınızda gece yağan karın dam boyu yığıldığıni, ellerinizi küreklerle karı yararak tünel açtınız mı hiç? Acaba gece mi gündüz mü diye kendi kendinize sordunuz mü hiç?
Gene kış günleri sabah su dolodurmak için yalınayak ak karda çeşmeye gidip ellerinizi hoh diye ısıtarak dönmeye çalıştınız mı hiç.
Evde kuru olsun katık olsun karnınızı yarım yamalak doyurmaya calıştınız mı hiç? Suyun içine toz şeker katarak katık edip karnınızı doyurmaya çalıştınız mı hiç?
Daha da yazıp sayacaklarıma sayfalar yetmezde. Genede etrafınızda olup bitenlere bir göz atınız. Yapılanların doğru ya da yanlışlarını inceleyiniz. Her olayda acaba benim başıma gelse ne olurdu diye sorunuz.
Yapılan haksızlıklara, ayırımcılıklara, başkalaştırma, ötekileştirme, itibarsızlaştırmalara karşı koyunuz. En önemlisi siz yapmayınız. Ucunda ölüm var, ayrılık var. Bunu aklınızdan çıkarmayınız. Sonra son pişmanlık çare etmiyor.
Körü körüne, araştırıp incelemeden o öyle demiş doğrudur. Bu böyle demiş yanlıştır hatalarına ne kadar inanacağız? Bence silkinmeliyiz. Ulus olarak, birey olarak doğruları ahirette mi söyleyeceğiz diyerek doğruları söylemeye, yapılan yanlışlara karşı çıkmaya çalışmalıyız.
Bu dünyanın sonunda ölüm de var. Yarın orada ne cevap vereceğimizi hesaba katarak hareket etmeliyiz. Birgün gülüp geçtiğimiz, aldırmaz davrandığımız olayların kendi başımızada gelebilecegini unutmayalım.
Var iken yokluğun halini bilelim, anlamaya çalışalım.