İtalya'nın Sicilya adasında bulunan Etna Yanardağı'nda İtalyan Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü ve Alman Helmhotz Okyanus Araştırmaları Merkezi'nden araştırmacılar tarafından yürütülen çalışmada, yanardağın çevresindeki deniz tabanında aylar süren incelemeler yapıldı.
Araştırma süresince, bazı dönemlerde herhangi bir hareketlilik tespit edilmezken, Mayıs 2017'de 8 günlük bir sürede yanardağın güneydoğu kanadında denize doğru 4 santimetrelik bir kayış belirlendi.
Araştırmanın sonuçlarını Science Advances dergisinde yayımlayan uzmanlar, bu hareketliliğin yanardağda "felaket boyutlarında bir çöküşe" ve bu olası çöküşün de büyük heyelan ve tsunamilere yol açabileceğini belirtti.
'Ayakları yokmuş gibi'
İtalyan basınına araştırmayla ilgili bilgi veren Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü (Ingv) araştırmacıları, elde ettikleri bulguları "Etna'nın güneydoğu tarafında ayakları yokmuş gibi" diye açıkladı.
Ingv'den Alessandro Bonforte bu araştırmayla, Etna'nın deniz altındaki kısımlarda ilk kez deformasyon tespit edildiğini söyledi.
Etna Yanardağı'nda 1980'lerden itibaren yapılan araştırmalar, yanardağın tepe kısımlarında bir kayış olduğunu gösteriyordu.
Bu kayışın magma hareketlerinden kaynaklandığı düşünülüyordu. Ancak son araştırmada elde edilen bulgular, yanardağdaki kaymanın çok daha derinlerde de mevcut olduğunu gösterdi.
'Büyük tehlike'
Araştırmacılar, bu hareketlilik ve deformasyonun yerçekiminden kaynaklandığını ve magma dinamiklerinden de etkilendiğini tahmin ettiklerini yazdı.
Alessandro Bonforte, "Eğer tek sebep magma olsaydı, en büyük hareketlilikler yanardağın orta bölgelerinde görülürdü. Ancak karada yılda 2 cm, deniz altında ise 4 cm'lik bir yer değiştirme gözlemledik" dedi.
Araştırmacılar, bu bulguların Etna'daki kayışın geçmişte tahmin edilenden "daha büyük bir tehlike yarattığı" anlamına geldiğini belirtti. Ancak olası bir çöküş ve tsunaminin ne zaman meydana geleceğini hesaplamanın mümkün olmadığı belirtiliyor.
Uzmanlar, Etna Yanardağı'nın yaklaşık 500 bin yaşında olduğunu ve son yıllarda yapılan incelemelerin bu 500 bin yıllık tarihin gidişatını önceden kestirmek için yeterli olmadığını vurguluyor.