Bugünkü yazıma, geçtiğimiz gün Almanya’dan aldığım elektronik posta mesajı ile başlamak istiyorum.

“Türker Bey,

Türkiye’ye döndünüz mü? Biraz önce işten geldim ve size geciktirmeden yazıyorum. Bugün OdaTV’deki yazınızı okudum. Yazınızdaki tespitleriniz çok doğru ve yerinde. Ne gördüyseniz, onu yazmışınız. Video kayıtlardan konuşmanızı tekrar izlediğimde şunu gördüm; Atatürk’ü anlatırken, tüm benliğinizle ona konsantre oluyorsunuz. O günleri yaşıyor gibisiniz!

O kadar etkiliydiniz ki; salonun yarısından fazlası AKP seçmeni olsa bile, Atatürk’ün ismi geçtiğinde alkışlamaktan geri kalmıyordu!

Hollanda’da ve Almanya dahil Avrupa’nın birçok yerinde, tam olarak 38 yıl kaynak uzmanı olarak çalıştım. Rotterdam, Antwerpen, Amsterdam gibi şehirlerde, Exxon Mobil, BASF, Shell, BP gibi şirketlerin rafineri, enerji ve kimya tesislerinde. Dünyanın en büyük petrol borusu döşeyen gemisi olan Audacia isimli geminin yapımında çalıştım ve onun yüksek basınca dayanıklı özel alaşımlı borularını kaynattım. 325 metre boyundaki bu geminin yapımında çalışırken; hiç gürültü patırtı çıkmaz, herkes elinde planı ve görevi, huzur içinde işini yapardı. 

46 yıldır bir yandan çalışırken, bir yandan da düşündüm; “Niye bizim ülkemiz de böyle olmasın diye! Ne yazık ki bugün; dönebileceğimiz ve huzur içinde yaşayabileceğimiz bir Türkiye bırakmadılar. AKP İktidarı bunu mahvetti ve Cumhuriyetimizin kazanımlarını cahilce ve hoyratça tüketti! 

Anlattıklarınızdan çok etkilendim. Batı’nın ürettiklerini kullanarak, modern ve çağdaş olunamaz. Almanya ve Hollanda gibi ülkeleri güçlü ve üretici kılan kafa yapısına ihtiyacımız var bizim.

Başarılarınızın devamını dilerim. Sağlıcakla kalın, sevgiler.”

Almanya’da yaşayan işçi kardeşimizi yürekten kutluyorum, farkındalığı nedeniyle.

Yansıtma 

Bugün; ülkemizin yönetimde bulunan en yetkili ağızlar Almanya ve Hollanda’ya demokrasi eleştirisi ve Nazi suçlaması yapıyor ama kendisine hiç bakmadan! Buna psikolojide “Yansıtma” denir! Yani; kişinin asıl kendisine söylemesi gerekenleri, karşısındakine söylemesidir. Ya da kendine yakıştıramadıklarını, başkalarına yakıştırmasıdır. Ülkemizi yönettiğini zanneden iktidar bunu hep yapıyor. İktidar, kendine ait makbul olmayan özellikleri ve davranışları karşısındaki kişilere yansıtıp; bunlar sanki karşısındaki kişilerin özellikleri ve davranışlarıymış gibi, onlara yüklemeye çalışmakta ve bunu Türkiye’de muhalefete, muhalif düşünen örgütlere ve insanlara da yapmaktadır!

Bugün Almanya ve Hollanda’da, her iki ülkenin başbakanını acımasızca eleştirebilir ve hatta suçlayabilirsiniz, başınıza hiçbir şey gelmez. Maliyeciler size baskın yapmaz. Polis, size gaz sıkmaz ve şiddet uygulamaz. Bu ülkelerde muhalif olduğunuz halde; devletten ihale ve sosyal yardım alabilirsiniz. Alman Şansölye (Başbakan) Angela Merkel; Protestan inancına sahiptir ama Katolikleri aşağılamaya çalışmaz, inanç partizanlığı yapmaz, hatta aklına bile gelmez. Ama bizim ülkemizde; dibine kadar mezhepçilik ve tarikat partizanlığı yapılır ve muhalifleri susturmak için her türlü şeytani yönteme başvurulur.

Utanması Lazım!

Bugün Almanya’ya, Hollanda’ya ve Türkiye’ye bakın; hangi ülkede demokrasi, insan hak ve özgürlükleri konusunda çok ciddi problem var. İnsan suçlama yaparken, biraz kendine ve ülkesine bakıp utanması lazım!

Hollanda’ya Nazi suçlaması yapmak, cehaletin tezahürü! Hollanda, 10 Mayıs 1940’da Nazi Almanya’sının işgaline uğrar. Rotterdam, Naziler tarafından bombalanır. Yani Hollanda, Nazilerin zulmünden çeker. Ama bunu bilmek için, okumak ve öğrenmek lazım. Ayrıca tarihinde aynen bizim gibi; İspanya baskısından kaçan Sefarad Yahudilerine ve Fransa’dan kaçan Protestanlara kucak açmak gibi hoşgörü örnekleri de vardır!

Anne Frank

Hollanda’da Nazilerin yarattığı zulmün ne olduğunu öğrendiğim kaynaklardan birisi de; lise çağlarında okuduğum Anne Frank’ın “Hatıra Defteri” kitabı olmuştu. Anne Frank, 12 Haziran 1929’da Yahudi anne ve babanın çocuğu olarak, Frankfurt yakınlarında doğar. Nazi baskısı nedeniyle, ailesi ile birlikte Amsterdam-Hollanda’ya göçerler. 

Hollanda Nazilerin işgaline uğrayınca, ailesi ile birlikte iki yıl tavan arasında saklanır. Ağustos 1944’te yakalanırlar ve önce Auschwitz, daha sonra Mart 1945’de Bergen-Belsen toplama kampına götürülür ve burada tifüsten yaşamını kaybeder. Anne Frank’ın ölümünden sonra, tavan arasında tuttuğu anı defteri kitap haline getirilir!

Batıyoruz!

İki yıl önce, Anne Frank dahil, yaklaşık 70 bin insanın yaşamını kaybettiği, Hannover yakınındaki Bergen-Belsen toplama kampını gezmiş ve vahşetin izlerini yerinde görmüştüm.

Ülkemizi yönetenler konuştukça, daha çok batıyoruz. Bugün ülkemizin ekonomisi, tamamen iflas halinde. Ülkemizin geleceğini satarak, referanduma kadar idare etmek için borç para buldular. Ülkemize yapabilecekleri en iyi hizmet susmak! Geçen gün, denizcilik sektörü ile ilgili olarak İstanbul’da açılan Exposhipping Fuarı’na (21-24 Mart 2017) gittim, bomboştu. İlgi yok, üretim ve ticaret durmuş durumda. Sektörü tanıdığımız için dolaştık ve konuştuk: Herkes şikayetçi, sorunun kaynağı ise iktidar ve bu konuda fikir birliği var! Ama korktukları için, açık açık konuşamıyorlar!