Türk ekonomisindeki durum, içeride bizi yakından ilgilendirdiği gibi dışarıyı da ilgilendiriyor. Ekonomik tabloyu değerlendiren uzmanlar “Eninde sonunda Türkiye IMF’ye muhtaç olacak” diyor. 

Ancak, şu anda Türkiye’nin IMF’nin kapısına dayanmak gibi niyetinin olmadığının da altını çizelim.

Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmemesi ile başlayan tartışmalar sürerken, bu konuda dışarıdan da Türk ekonomisi ile ilgili görüşler ard arda gelmeye başladı. Özellikle TL.’nin değer kaybetmeye devam edeceği, buna paralel enflasyonda artışların önlenmeyeceği ifade ediliyor.

Die Welt gazetesi ekonomi editörü Holger Zschaepitz, Türk ekonomisini değerlendirirken "Yabancı yatırımcı Türkiye 'ye bakarken hukuk devleti ve siyasi istikrara bakıyor" açıklamasında bulundu. Ekonomi editörü Zschaeptitz açıklamasından bir bölümünde şu vurguyu yapıyor:

“Erdoğan'ın ekonomi mucizesini mümkün kılan şey, çok sayıda alt yapı yatırımları ve şirketlerin borçlanarak buna katkı sağlanarak teşvik etmekti. Bu ekonominin yüzde 7 gibi büyük bir oranda büyümesini sağladı. Ancak bu çok hızlı büyüme ekonomide aşırı ısınma anlamına geliyor. Bu süreçte büyük bir cari açık oluştu. Türkiye ihraç ettiğinden çok daha fazlasını ithal etti. Oluşan finansman açığı gittikçe büyüdü. Gayrı safi yurtiçi hasılanın yüzde 6'sına tekabül eden bu açığın artık yurt dışından yabancılar tarafından finanse edilmesi gerekiyor. Ancak yabancılar Türkiye 'ye bakarken hukuk devleti ve siyasi istikrara bakıyor. "Bu kredileri artık vermek istemiyorum" diyor. İşte bu nedenle Türkiye mucizesi yıkılmaya, parçalanmaya başlıyor.”

Zschaepitz’in görüşlerine devam:

“Peki mevcut kabinede ne görüyoruz; Mehmet Şimşek gibi, finans piyasaları için güvenilir son isimlerin de hükümetten el çektirildiğini görüyoruz. Bunun ötesinde, Erdoğan çıktı, "iki yıl önceki darbe girişiminde yapamadıklarını yapmak istiyorlar,batılı güçler beni finans piyasalarında bitirmek istiyor" dedi. Bir masal yazılıyor. Oysa gururunu bir kenara koyup," evet bir hata yaptım, yardıma ihtiyacım var, güvenilir insanları görevlendirmeliyim" diyebilir. Bunları yapmak yerine inatla " ben haklıyım, yolumda devam edeceğim" diyor. Lira değer kaybetmeye devam ediyor. Enflasyon tırmanmaya devam edecek. Ve Türkiye 'nin içine sürüklendiği bu sürece bir şekilde dur demek gerekecek. Ekonomik büyüme devam ediyor. Önümüzdeki yıl bankalar ve şirketler 182 milyar dolar borç ödemek zorunda. Lira değer kaybettikçe ve kredileri dolar üzerinden alan ancak gelirleri lira üzerinden şirketlerin maliyetleri hep daha da artacak. İşte bir noktadan sonra bu durum, şirketler ve bankalar açısından sürdürülemez hale gelecek. Oysa hiçbir ekonomi bankaların batışına göz yumamaz. Bankacılık krizleri eninde sonunda bir devlet krizine dönüşüyor. Çünkü bankalar ulusal ekonomilerin kalbini oluşturuyor. Ve bankaların kurtarılması gerekiyor. Finans sisteminde çöküş yaşanabilir. Bu da beraberinde Türkiye ekonomisini aşağıya doğru sürükleyebilir.

Şimdi açıklamaların can alıcı noktasına gelelim. Ekonomi editörü " Türkiye 'nin kaybolup gitmesi batının yararına olamaz" diyor. Bu konudaki açıklamaları da şöyle:

“Türkiye batı için stratejik açıdan önemli bir konumda bulunan büyük bir ülke. İstikrarsızlık kimsenin çıkarına değil. 80 milyonluk nüfusuyla, ihracat yapabildiğimiz önemli bir pazar. Türkiye 'de AB üyeliği gibi karşılayamayacağımız beklentiler yarattığımız için sorumluluk da taşıdığımız gelişmeler yaşandı. Türkiye tepki koydu. Batının çok da memnun olmadığı kadar uzaklaştı. Evet bir sorun mevcut. Ama Türkiye 'nin kaybolup gitmesi batının yararına olamaz. Finans piyasaları ile ilgili söylenen söylemler konusunda şunu söylemeliyim; Ben bir ülke olarak finans piyasalarına gidip borç alıyorsam, işte o zaman bu finans piyasalarına bağımlı olurum. Benim lehime olumlu bir atmosfer varsa üzerime para yağdırırlar. Çok para alabilirim. Faizler de düşük olur. Ama piyasaların beni çok da sevmediği, faizlerin yüksek olduğu dönemler de olur. Finans piyasalarına giden, borçlanan herkes bir şekilde kapana kısılabileceğini, sonuçları olabileceğini bilmeli. İşler tersine döndüğünde de 'piyasalar beni mahvetmek istiyor' diyemezsiniz. Ayrıca Türkiye 'nin döviz rezervleri yaklaşık. 97 milyar dolar geriledi. Bir yılda ödenmesi gereken borcun 180 milyar dolar olduğunu dikkate alırsak Türkiye 'nin tek başına finansman sağlaması mümkün görünmüyor. Bu büyük bir sorun. Türkiye'ye yurtdışından doğrudan yatırımlar geriledi. 2017 yılında gayisafi yurtiçi hâsılasından yüzde1'inden az gerçekleşti. Para ve uzmanlık getiren yabancı yatırımlara büyük ihtiyaç duyan gelişmekte olan bir ülke için bu oran çok az. Ama yabancı yatırımcıları onlara kızarak zafiyete uğratarak çekemezsiniz. Yabancı yatırımcılar mülkiyet haklarının garanti edilmesini ister. İşte bu çerçeve koşulları sağlanmadıkça bu yatırımları çekemezsiniz. 'Sevgili yatırımcılar, gelin ülkemizde yatırım yapın" demem gerekir. Erdoğan İngiltere'ye gidip bunu yapmayı denedi. Ama Merkez bankası bağımsızlığına yine tepki gösterdiği korkunç bir söyleşi verdi. Oysa yabancı yatırımcılar bağımsız bir Merkez Bankası ve hukuk güvencesi istiyor.”

Yorumu sizlere bırakıyoruz.