TÜİK Yaşam Memnuniyeti 2020 araştırması sonuçlarını yayınladı. Araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye halkı hem umudunu hem de mutluluğunu kaybediyor. Son on yıllık süreçte halkın mutluluk endeksi yüzde 62’den 48’e düşmüş durumda. Üzülelim mi, sevinelim mi bilemedim...

BUGÜN: UMUT DA GİDERSE NE KALIR GERİYE?

Türkiye’de umudumuzu da mutluluğumuzu da yavaş yavaş kaybediyoruz. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de yıllar geçtikçe, iyi bir geleceğe dair insanların umudu eriyor. Umut insanın mutluluğunda önemli bir yer tutuyor ve umut yittikçe mutluluk da azalıyor.

TÜİK araştırmasında Türkiye’de halkın geleceğe değin görüşleri soruluyor. 2012 yılında gelecekten umutlu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 77 iken 2020 yılında bu oran 7 puanlık düşüş ile yüzde 70’e düşüyor. Bu on yıllık süreçte umudun filizlendiği tek dönem ise 2016, sonrasında düşüş başlıyor.

Mutluluk ile ilgili ne söylüyor araştırma? Değerlere bakında ilk sırada, sağlık olsun diyoruz. Türkiye halkı için “sağlık” her zaman ilk sırada yer alan mutluluk değeri. Son on yılda sadece 2017 yılında yüzde 17’lik bir orana sahip olan “sevgi” ise yüzde 13’e gerilemiş durumda.

Mutluluk kaynaklarımızın başında ise aile geliyor yüzde 70 ile. Ailemiz ve onun sağlığı. İkinci sıradaki mutluluk kaynağımız ise yüzde 15’lik oran ile çocuklarımız. Kendi yitirdiğimiz umudu çocuklarla filizlendirmeye çalışıyoruz sanki. Çocuklarımızı izlemek, onların sevincine ortak olmak çabası bir mutluluk kaynağı arayışı hepimiz için. Ancak bu arada ilginç bir veri daha var araştırmanın içinde. Mutluluk kaynağı olarak sadece kendisini görenlerin oranı da 2012 yılında yüzde 2 iken geçen yıl yüzde 4’e yükselmiş.

Cinsiyete göre mutluluk durumuna baktığımızda erkeklerin mutluluk oranının (%43) kadınlardan (%53) daha düşük olduğunu görüyoruz. Evli olmayan erkeklerde ise bu oran yüzde 36’ya kadar düşüyor. Eğitim durumuna göre mutluluğun en düşük olduğu kesimi yüzde 44 ile ilk ve ortaokul mezunları oluşturuyor.

TÜİK araştırmasının ilginç verilerinden birisi de Türkiye halkının aldığı hizmetlere dair memnuniyet değerlendirmesi. 2012-20 yılları arasında memnuniyetin arttığı hizmetlerin başında yüzde 77 ile “asayiş” geliyor. İkinci sırada ise, sıkı durun, “adli hizmetler” geliyor. Adli hizmetlerden memnuniyet 2012 yılında yüzde 45 iken, 2020’de on beş puanlık artış ile bu oran yüzde 60’a yükseliyor. Halkımız adaletten memnun görünüyor, gerisini siz düşünün.

DÜN: NASIL MUTLUYDUK ACABA?

TÜİK araştırması ile birlikte okumamız gereken bir diğer rapor da BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı’nın Dünya Mutluluk Raporu. Bu raporun 2020 sürümünde Türkiye 5.132’lik mutluluk skoru ile 153 ülke arasında 93. Sırada. Pek de ümit veren bir noktada değiliz açıkçası. Ancak bu rapora da baktığımızda değişimin TÜİK araştırmasındaki gibi olduğunu görüyoruz. BM raporunun 2015 sürümünde Türkiye 5.332’lik skor ile 158 ülke arasında 76. sırada yer alıyor.

Aslında sorunu sadece bir coğrafyaya sıkıştırmak çok doğru değil. Genel olarak dünyada ve hemen her ülkede yaşanan uygunsuzluklar insanların her geçen gün daha umutsuz ve mutsuz olmasına neden oluyor.

Her zaman yaşadığımız ekonomik sorunlar, sosyal daralmalar ve bunlara bağlı psikolojik sıkıntılara, sağlık ve çevresel yıkımlar ile etik felaketler de eklenince küresel ölçekte bir umutsuzluk ve mutsuzluk dalgası yükselmeye başladı.

Sadece geçtiğimiz haftayı düşünelim. BM Genel Sekreteri Antonio Guteres dünyanın 130 ülkesine aşının hiç ulaşmadığını söylerken, Save the Children'in Başkanı Susanna Krüger ise dünya üzerinde 72 milyon çocuğun cinsel taciz tehdidi altında olduğunu bildirdi. Ocak ayında ise WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus pandemi sürecinde dünyanın feci bir ahlaki çöküş yaşadığını söylemişti. İklim sorunu ve yaşadığımız ekonomik eşitsizlikler ile bunların etkilerini ise saymıyorum bile.

Hem virüsün yaydığı korku dalgası hem de pandemi endişesinin kötüye kullanımı ile beslenen yasakçı yönetim zihniyetinin baskısı altında, sahip olduğumuz küçük mutlulukları bile yitirdiğimiz bir dünyada mutlu olmak? Böyle bir dünyada nasıl mutlu olabiliriz ki?

YARIN: BEKLENTİMİZİ VE ÇABAMIZI YİTİRMEDEN...

Açık söylemek gerekirse, ben bugün mutsuz olan ülkelerin bu mutsuzluk durumunu değil, mutlu ülkelerin nasıl olup da mutlu olabildiklerini merak ediyorum. Dünya tek başımıza veya sadece bir ülkenin halkı olarak mutlu olamayacağımız bir gezegen. Öyle de olmalı zaten.

Mutlu olmaktan önce, umudu yeşertmek gerekiyor. Aslında “umut etmek” hali pek de sevmediğim bir durum. Umut etmekten ziyade beklenti sahibi olmayı tercih edenlerdenim. Umut etmek genellikle herhangi bir konuda iyileşmeyi başkasından beklediğimiz anlamına geliyor. Beklenti sahibi olmak ise daha aktif bir durum, insanın kendisinin de çaba sarf etmesini gerektiriyor.

Gezegen ile uyumlu, adil bir gelecek için, umudu korumak için hala nedenlerimiz var. Her hücremiz, yani her bireyimiz ile insanlık olarak bu dünyada yaşayabileceğimiz daha nice güzel günler var. Beklentimizi ve bu beklentiyi gerçekleştirecek çabamızı yitirmeden yolumuza devam etmeliyiz.

Not: Yazıda yer alan tüm sayısal değerler, okumayı kolaylaştırmak için, ondalık değerleri yuvarlanarak kullanılmıştır. Örneğin 76,6 değeri 77 olarak verilmiştir.