Bütün dünya ve Türkiye’de Korona virüs, Covid 19 almış başını gitmişken, vaka sayıları hiç olmadığı kadar hızla artarken geçtiğimiz Cuma günü millet olarak İzmirde yaşanan deprem ile sarsıldık. İnanamadık, anlayamadık ilk önce. 

Daha sonra bütün TV kanallarından, sosyal medyadan görüntüler, bilgiler gelmeye başladı. Amerikan filmi izler gibiydik; koskoca apartmanlar bir anda yerle bir oluyor, toz bulutu haline geliyor ve bu görüntüler amatör kameralara tesadüfen takılıyordu. 

Hele havadan çekilen bir görüntü vardı ki gözlerimin önünden gitmiyor. Sallanan, delice sallanan bir İzmir ve binalar arasında oluşan toz bulutları. Neydi bu toz bulutları dedik bir an, inanmak ya da düşünmek istemedik o toz bulutlarının aslında yıkılan binalar, kaybolan hayatlar, yok olan umutlar olduklarını!  

DEPREM GERÇEĞİ 

Deprem dünyanın bir çok ülkesinin olduğu gibi Türkiye’mizin de maruz kaldığı bir gerçek. Daha önce de maalesef bir çok deprem yaşadı ülkemiz. Yaralarımız tam sarılmamışken, sanki deprem gerçeğini unutmuş gibi yaşamaya devam ederken İzmir depremi yüzümüze sert bir tokat gibi çarptı, içimiz yandı bir kez daha.

AFAD’ın 6.6, Kandilli rasathanesinin 6.9 olarak, yabancı kaynakların ise 7 şiddetli olarak açıkladığı deprem bir kez daha bizlere acı bir ders verdi ve yine dudaklardan “deprem değil, bina öldürür” sözlerini döktürdü. Yanyana, dip dibe bulunan binalardan birisi yıkılırken, diğerleri dimdik duruyordu. Birisi hasar görmüşken, diğerinde hiç bir şey yoktu. 

Ben de bir İzmirli olarak olayın şokunu çok büyük yaşadım. Ekranlara yapışıp kaldık. Telefonlarımızın diğer ucundaki yakınlarımızdan güzel haberler almayı bekledik. Umutla, merakla, heyecanla güzel haberler bekledik. Neyse ki çok büyük hasarlar yoktu ama yine de çok canlar yandı, çok yuvalar yıkıldı. 

İzmirliler minik çapta depremlere alışkındılar ama böylesi hiç yaşanmamıştı. Umarım ki bir daha da hiç yaşanmaz. 

ÖĞRETTİKLERİ 

Bu depremde, diğerleri gibi yine bizlere dayanışmayı öğretti, yardımlaşmayı öğretti. Evi hasar görmeyenler evlerini, otel sahipleri otel odalarını, kafe ve restaurant sahipleri dükkanlarını açtılar depremzedelere ücretsiz. Birçok yardım kampanyaları düzenlendi hemen. Türkiye’nin her bir ucundan arama kurtarma ekipleri geldi, yardımlar yağdı. 

Deprem bize bir de umudun ve mucizenin hep olduğunu öğretti yine. Umutlar azalmış ama çalışmalar tüm hızıyla sürerken 58 saat sonra kurtarılan 14 yaşındaki İdil, 65 saat sonra tam 3 gün-3 gece tek başına aç, susuz ama minicik umut dolu kalbiyle bekleyen, kendini kurtaran Balıkesirli itfaiyecinin parmağını hiç bırakmayan 3 yaşındaki Elif, hele de 91. saatte neredeyse tüm umutların tükendiği anda bulunan, kurtara ekiplerine el sallayan 4 yaşındaki minik Ayda bir kez daha hatırlattı bize umudun mucizenin hep yanıbaşımızda olduğunu. 

Peki bu binaları yapan müteahhitler, bunlara ruhsat veren yetkililer, bürokratlar bu depremden bir şeyler öğrendi mi dersiniz? Ya da vicdanları birazcık olsun sızladı mı? Onların ihmali, vurdumduymazlıkları, çıkarları uğruna canlarından olan onca insana, ailelerine nasıl hesap vereceklerini düşünüyorlar mı? Yoksa onlarda yakın tarihimizin en yıkıcı depremi olan 1999 depremi ve daha sonraki depremlerdeki gibi bir kaç yıl yatıp ya da hiç ceza almayıp ellerini kollarını sallayarak, yeni binalar mı dikecekler. 

İzmirim, güzel İzmirim geçmiş olsun, yaralarını bir an önce saracağız, hep birlikte daha da güçlü olacağız. Depremde hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar, evlerini yitirenlere de sıcak yuvalar diliyorum.

Sizler de katkıda bulunmak isterseniz alttaki linki tıklayıp depremzedeler için gıda paketi, sıcak yemek, uyku tulumu, hijyen paketi satın alabilirsiniz. 

https://www.bizizmir.com/

Yüzün bir daha asılmasın İzmirim, dağlarında hep çiçekler açsın!