Yıllardır Avrupa Birliği (AB) kapılarında bekletilen ve oyalanan Türkiye’nin, sığınmacılar konusunda AB ile yapılan anlaşma ile AB’ye tam üyeliği ve vizesiz dolaşım fırsatının elde ettiği biliniyor. Ancak, AB tarafından dayatılan 72 kriterin tam olarak yerine getirilmesinin istenmesi ile başlayan kriz giderilemedi.

 

Bilindiği gibi AB üyesi ülkeler Türkiye’den özellikle “Terörle Mücadele Yasası”nda, “Düşünce ve basın özgürlüğü” konusunda değişiklik yapılması ve yasaların bu şekli ile çıkmasını istiyor. Uzun zamandır, üyeliğe kabul edilen diğer ülkelerden istenilmeyen birçok konuda Türkiye’ye baskı yaptıklarını da görüyoruz.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konularda yaptığı sert açıklamalarla da Türkiye ile AB arasındaki görüşmelerin sıkıntıya girdiği ve özellikle vizesiz Avrupa kapılarının şimdilik yine Türkiye’ye kapatıldığını gördük.

 

Dikkat edilecek olursa AB, sürekli oyalama peşinde koşuyor.

 

Yapılan açıklamalarda da sürekli olarak Müslüman bir ülke olduğumuza vurgu yapılıyor, nüfusumuzdan endişe duyulduğu söyleniyor. Daha da açık şekilde “Bir İslam ülkesinin aramızda işi yoktur” denilmeye getiriliyor.

 

Daha önce Fransa, Avusturya ve İngiltere hiçbir şekilde Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğini açıklamışlardı. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande “Avrupa kapıları hiçbir zaman Türklere açılmayacak” derken, Avusturya’da Seçim kampanyasında göçmen ve İslam karşıtı tutum izleyen Hofer, “Türkiye AB’ye tam üye olursa, Avusturya derhal AB’yi terk etmelidir” açıklamasında bulunmuştu.

 

Şimdi sıkı durun:

 

En son İngiltere Başbakanı Cameron, İngiltere’deki Türkiye karşıtlarına karşı yaptığı konuşmada “Türkiye’nin bu ilerleme hızı ile AB’ye girmeleri muhtemelen 3000 yıl civarında olur” dedi.

 

Açık şekilde ifade edelim:

 

Artık, AB kapılarında sürünmekten, bunlara adeta “alay” konusu olmaktan bıktık. Bizi, artık bu kapılarda süründürmelerine, alay konusu yapılmasına bizi yönetenlerin izin vermemesi gerekiyor. Yapılması ve alınması gerekenler nelerse yerine getirin.

 

Sığınmacılar konusunda kapıya sıkışan ve Türkiye’yi adeta bir sığınmacı kampına çevirmek için bizim sırtımızı sıvazlayanlar, öte yandan gizli hesaplar içindeler.

 

Elimizde şu anda Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelen sığınmacı akını ve geri dönüş konusu var. Bu silahı gerekirse kullanalım.

 

Almanya Başbakanı Merkel, sığınmacılar konusunda en çok kaygılanan ve ülkesini sığınmacılardan korumak için çaba gösteren bir lider olarak öne çıkıyor. Ancak, geçenlerde Almanya’da yayınlanan bir haber, Merkel’in de bu konuda içten pazarlıklı olduğunu gözler önüne serdi.

 

Almanya'nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, Alman hükümetinin Türk vatandaşlarına vize serbestisinin 2017 yılında tanınmasını beklediğini bildiren bir yazı yayınladı.

 

Gazetenin hükümet kaynaklarına dayandırdığı haberde, Almanya'nın vize muafiyetinin önceden planlandığı gibi 1 Temmuz'da yürürlüğe girmesini artık olası bulmadığı kaydedildi. Buna neden olarak, AB ile Türkiye arasında vize muafiyetinin koşulları konusunda müzakerelerin tıkanması ve müzakerelerin haziran ayı sonuna kadar sona erdirilemeyeceğinin görülmesi gösterildi.

 

Özetle “ipe un seriliyor.”

 

Müzakerelerin tıkanmasının ana nedeninin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın reddettiği, “terörle mücadele yasasındaki” değişiklik talebi olduğu kaydedildi.

 

Görüldüğü gibi her kafadan bir ses çıkıyor. Türkiye karşıtları çoğalıyor. AB ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Hiç birisi bizi “karakaşımız, kara gözümüz” için sevmiyor.

 

Türkiye, içine sokulmak istenilen bu duruma layık bir ülke değildir. Artık, Türkiye’yi bu duruma düşürmeyin.

 

Bir diğer konu da AB’nin geleceğidir.

 

Kısa süre içinde birliğin dağılması bile gerçekleşebilir.

 

İngiltere’de 23 Haziran’da kritik bir oylama yapılacak. İngiliz halkı AB’de kalıp kalmamaya karar verecek. Bu konuda AB karşıtları sürekli olarak kampanya yürütüyor. Özellikle de Türkiye aleyhtarlığı gösteriler yönetimi zorluyor. Bu konudaki kampanyalarda “Türkiye AB’ye giremez” teması işleniyor.

 

İngilizler daha önce de AB üyesi olduklarında paralarını korumuşlar ve ülkelerinde Euro yerine Sterlin’i kullanmışlardı.

 

Birçok Avrupa ülkesinde de Türkiye karşıtı kampanyaların başladığını görüyoruz.

 

Görebildiğimiz kadarı ile bu işin suyu çıktı. Türkiye’nin itibarını ve geleceğini karartmamak için bizim de gereken adımları atmamız gerekiyor. Artık Avrupa kapılarında sürünmemek, ağzımıza çalınmak istenilen bir kaşık balla avutulmak istemiyoruz. Saygınlığımızla daha fazla oynanmasına da artık bu saten sonra izin vermememiz gerektiği görüşündeyiz.

 

Necdet Sivaslı