Dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler  enerjiye olan gereksinim ve bağımlılığı her geçen gün daha da artırmaktadır.  

Enerji ihtiyacını karşılamada bilindiği üzere yenilenemeyen ve yenilenebilir enerjiler olmak üzere iki çeşit kaynak kullanılmaktadır. Türkiye bu bağlamda son yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarına ciddi anlamda yatırımlar yapmaktadır.

Günümüzde birincil enerji tüketiminde halen daha fosil yakıtlara (petrol, gaz ve kömüre) olan bağımlılığın devam ettiği görülmektedir.

Dünyada yoğun bir biçimde fosil yakıtları kullanarak elde edilen enerji tüketimi neticesinde hava ve çevre kirliliği meydana gelmekte bu da insan ve toplum yaşamını olumsuz şekilde etkilemektedir.

Karbondioksit gazının atmosferde yoğun bir şekilde birikmesi, küresel ısınmaya neden olmaktadır. Dünyada hava sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, iklim değişikliklerine, kutuplardaki buzulların erimesi ve buna benzer daha birçok olumsuzlukların yaşanmasına neden olmaktadır. 

Atmosferi koruyabilmek ve küresel sıcaklıkların artmasını önleyebilmek için, fosil yakıt kullanımını azaltmak gerekiyor. Bunun için de ülkelerin enerji altyapılarını yenilenebilir enerjileri kullanmaya uygun hale getirmeleri gerekmektedir.

Fosil türevli rezervlerin sınırlı miktarda olduğu ve bir gün tükenecekleri de bu anlamda göz ardı edilmemelidir. Daha yaşanabilir bir dünya için fosil yakıt kullanımını mümkün olduğunca azaltarak bunun yerine farklı alternatiflere yönelmek gerekmektedir. 

Bu bağlamda ileride dünyada fosil yakıtların enerji ihtiyacını karşılayamaması neticesinde enerji darboğazı ile ne zaman karşılaşılacağı da ayrıca önemli diğer bir tartışma konusudur. 

Bilim adamları fosil yakıt kullanım miktarlarının azaltılması konusunda ülkeleri ciddi olarak uyarmaktadırlar. Fosil yakıt kullanımı yerine önerilen alternatifler olarak yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerji görülmektedir. 

Yenilenebilir enerji kaynaklarına bakacak olursak karşımıza, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, biokütle enerjisi, hidrojen enerjisi, hidrolik enerji, jeotermal enerji, dalga enerjisinden oluşan su gücü enerjileri, nükleer enerji ve füzyon enerjisi çıkmaktadır.

TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, bu anlamda Türkiye'nin yenilenebilir enerjide merkez olacağını belirterek, "Özellikle yenilenebilir enerji alanında teknoloji geliştirme yatırımları, Türkiye’nin küresel anlamda sürdürülebilirliğe daha fazla katkı sunmasını ve bir teknoloji üssüne dönüşmesini sağlayacak. Bu sayede Türkiye yenilenebilir enerjide tam anlamıyla bir merkez olacak. " açıklamasında bulundu.

Dönmez, ayrıca güneşten rüzgâra, hidroelektrikten biyoenerjiye ve jeotermale kadar yenilenebilir enerjinin her alanında yapılan yatırımların vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu da ayrıca ifade etmiştir.

Japon bilim adamları nükleer enerjiyi önümüzdeki yüzyılın belkemiği olarak değerlendirmektedirler.   

Nükleer enerjiden enerji üretimi oldukça verimli bir şekilde sağlanabilmektedir. Ayrıca nükleer enerjiden elde edilen enerji sırasında küresel ısınmaya etki edecek herhangi bir gaz da kullanım sonucu açığa çıkmamaktadır. 

Günümüzde nükleer enerjinin, bir enerji çeşidi olarak dünyanın belli bölgelerinde yaygın bir kullanım alanı bulmaktadır. Dünya genelinde bazı ülkelerde nükleer enerji santralleri sayesinde elektrik enerjisi üretilmektedir. 

Türkiye, artan enerji talebinin karşılanması, enerjide dışa bağımlılığın ve çevresel, vb. olumsuz etkilerin azaltılabilmesi amacıyla enerji üretiminde nükleer enerjiden de yararlanılması kararı alınmıştır. Bu çerçevede, Akkuyu ve Sinop Nükleer Güç Santralleri (NGS) Projeleri yürütülmektedir.

Akkuyu ve Sinop NGS, 3 + (artı) nesil nükleer santraller olup, en ileri güvenlik sistemlerine sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Sahip oldukları tüm güvenlik önlemleri Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı standartlarına uygundur.

Enerji arz güvenliği için sahip olunan enerji çeşitliliği ve bunun yanında istikrarlı devamlılık arz eden enerji akışı son derece önemlidir.

Sürdürülebilir kalkınmayı devam ettirebilmek için gelişmiş ülkelerin kullanmakta oldukları nükleer enerji santrallerinin benzerlerinin Türkiye’de de daha da geliştirilerek kullanılmasının uygun olacağı konunun uzmanları tarafından ifade edilmektedir. 

Hazar doğalgazını Türkiye ve Avrupa’ya taşıyacak TANAP 12 Haziran 2019 günü, Rus gazını Türkiye ve Avrupa’ya taşıyacak Türk Akım ise 8 Ocak 2020 günü resmen hizmete açılmışlardır.  

Türkiye görüldüğü üzere coğrafi konumunun kendisine sağladığı avantajı kullanarak, enerjide merkez ülke olma yolunda başlattığı projeleri somutlaştırmaktadır.  

Türkiye’nin içerisinde yer aldığı uluslararası enerji projeleri kendisi için büyük önem arz etmesi yanında söz konusu enerji kaynaklarına sahip ülkeler ile enerjiyi talep eden ülkeler için de son derece büyük bir öneme sahiptir.

Türkiye’nin içerisinde yer aldığı mevcut petrol boru hatlarına baktığımızda karşımıza; Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı (Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı) ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC) çıkmaktadır.

Yine bu anlamda Türkiye’nin içerisinde yer aldığı gaz boru hatlarına baktığımızda ise karşımıza; Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı (BTE), Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Enterkonektörü (ITG), Batı Hattı (Rusya – Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı), Mavi Akım Boru Hattı, İran – Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile TürkAkım Projesi çıkmaktadır. 

Türkiye’nin elektrik enerjisi tüketimi 2018 yılında bir önceki yıla göre %2,2 artarak 304,2 milyar kWh, elektrik üretimi ise bir önceki yıla göre %2,2 oranında artarak 304,8 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir.

2019 yılında Türkiye’nin elektrik üretiminin, yüzde 31,4’ü hidrolik enerji, yüzde 28,6’sı doğal gaz, yüzde 22,4’ü kömür, yüzde 8,1’i rüzgâr, yüzde 6,2’si güneş, yüzde 1,6’sı jeotermal ve yüzde 1,7’si ise diğer kaynaklardan elde edilmiştir.

Türkiye, elektrik konusunda da,  elektrik pazarının AB elektrik pazarıyla fiziksel entegrasyonunun sağlanması amacıyla, Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) Genel Müdürlüğü ile ENTSO-E ilgili kurullarının Türkiye elektrik sisteminin Avrupa Kıtası elektrik sistemine kalıcı olarak bağlantısı hususunda 15 Nisan 2015 tarihinde Brüksel’de "Uzun Dönemli Anlaşma" imzalanmıştır. Böylece Türkiye elektrik sistemi ve elektrik piyasası ile Avrupa iç elektrik piyasası arasındaki entegrasyon ileri bir aşamaya taşınmıştır.  

Fosil yakıt olan kömür günümüzde dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok alanda kullanılmasına karşın en öncelikli olarak elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre hali hazırda kömür %37’lik payı ile dünya elektrik üretiminde en çok kullanılan kaynak olarak göze çarpmaktadır.

Türkiye, 2018’de 85 milyon ton kömür üretmiştir. Türkiye’nin hali hazırdaki mevcut rezervlerine göre, yılda en az 200 milyon ton kömür üretmesi gerekir.  

Türkiye’de 2018 verilerine göre 5,5 milyar dolarlık kömür üretimi yapılırken buna karşın 4,5 milyar dolar değerinde de kömür ithalatı yapılmıştır.  

Türkiye’nin kömür ithalatı gerçekleştirdiği ülkelere bakacak olursak Rusya ve Kolombiya ön plana çıkarken bu ülkeleri Güney Afrika, Avustralya, ABD ve Kanada’nın izlemekte olduğu görülmektedir.

Türkiye’de kömür üretim ve tüketim miktarları artmaya devam ediyor, bu bağlamda bu enerji kaynağında dışa bağımlılık da halen devam etmektedir. Yerli kömür üretiminin yaklaşık yüzde 5’i taş kömürü, yüzde 90’dan fazlası linyit ve kalan yüzde 5’i de asfaltitten oluşmaktadır.  

Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Türkiye’deki kömür üretimi potansiyelini daha da artırmak için son yıllarda kömür arama projelerine hız vermiştir. Bulunan yeni rezervlerle birlikte 8,3 milyar ton olan linyit rezervi 18,9 milyar tona ulaşmıştır.

Yoğun bir şekilde kömür (fosil yakıtları) kullanarak elde edilen enerji üretimi neticesinde hava ve çevre kirliliği meydana geldiğinin bunun da insan ve toplum yaşamını olumsuz şekilde etkilemekte olduğunu yeri gelmişken bir kere daha tekrarlamak isterim.

Türkiye şu an için TürkAkım Projesi sayesinde 31,5 milyar metreküplük doğal gaz geçişinde 15,75 milyar metreküpü hiçbir aracı ülke olmadan temin etmektedir. 

Enerjinin İpek yolu olarak görülen TANAP ile 16 milyar metreküplük  Azerbaycan doğal gazı Türkiye ve Avrupa’nın istifadesine sunulmuş durumdadır. TANAP’ın taşıma kapasitesinin ilerleyen süreçte ilk olarak 24 milyar metreküpe ardından da 31 milyar metreküpe çıkartılması hedeflenmektedir.

Doğal gaz konusunda girmişken Gaz-Hidratlar konusunda kısaca değinmeden geçmek olmaz diye düşünüyorum. Gaz hidratlar, düşük sıcaklık ve yüksek basınç altında, düşük moleküler ağırlıklı gazların, su molekülleri tarafından bir kafes yapısı içerisinde tutulmasıyla oluşan donmuş buza benzeyen, çoğunlukla beyaz renkli kırılgan kristalimsi oluşumlardır.

Gaz hidratları önemli kılan ise sıkı durun, sadece 1 m3‟ünde standart basınç ve sıcaklık koşullarında 164 m3 gibi yüksek bir oranda doğal gaz içermesidir. Evet, yanlış duymadınız 1 metreküp gaz hidratı 164 metreküp oranında doğal gaz içeriyor!

Kendi hacminden 164 kat daha büyük hacimdeki doğalgazı bünyesi içerisine hapsedebilme özelliğinden dolayı gaz hidratlar yakın geleceğin enerji kaynağı olarak da değerlendirilmektedir.

Gaz hidratlar kara ve çoğunlukla da deniz tabanında bulunan kristal yapıda, su molekülleri içine hapsolmuş metan, etan ve propan gibi hafif doğal gazlardan oluşan katılar olarak tarif edilmektedir.

Türkiye’dei Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de gaz hidratlar olduğu konunun uzmanları tarafından ifade edilmektedir.

Gaz hidratlar konusunda iki konu önem arz etmektedir, birincisi keşfedip çıkarmak ikincisi ise gaz üretimine yönelik olarak gerekli yatırımların yapılmasını organize edebilmek.  

Bu bağlamda Türk tarafı olarak zaman kaybetmeden dünyada gaz hidratlardan doğal gaz üretimine yönelik üretim ve test aşamasına geçmiş ülkelerle yakın işbirliği içerisine girilmelidir.  

Bu bağlamda ivedilikle gaz hidratlar konusunda uzmanlık ve bilgi birikimleri bulunan ülkelerin deneyim ve tecrübelerinden yararlanılarak Türkiye’nin bu alanda ilerlemesine yönelik ciddi adımlar geciktirilmeden atılması gerekmektedir. Yeri gelmişken gaz hidratlar konusunda Japonya’nın çok ciddi araştırma ve yatırımları olduğunu ifade etmek isterim. 

Sonuç itibarı ile, Türkiye’nin Milli Enerji ve Maden Politikası’na baktığımızda, enerji arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa olmak üzere üç temel strateji üzerine inşa edilmiştir. Birbirleriyle doğrudan ilişki içerisinde olan bu stratejileriyle Türkiye’nin enerji alanında istikrarlı bir şekilde ilerlemesinin hedeflenmekte olduğu görülmektedir.

TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi küresel enerji merkezlerinden biri haline getirme hedefiyle çalıştıklarını yeri geldikçe ifade etmektedir.

Türkiye, bu bağlamda uzun yıllardır yaptığı yatırımlarla fiziksel altyapı, boru hatları, yeraltı depolama tesisleri, sıvılaştırılmış doğalgaz tesisleri ile rekabet gücünü oldukça artırmış bir durumdadır.

Türkiye, bu anlamda özellikle uluslararası enerji projeleri paydaşlığı çerçevesinde enerji çeşitliliği ve enerji arz güvenliğini sağlamanın yanı sıra enerji koridoru olma yolunda da son derece stratejik hamlelerde bulunmaya devam etmektedir. 

Yine bu çerçevede Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve kendine ait öz kaynakların kullanımının olabildiğince üst seviyeye yükseltilmesi hedefi olduğu da göz ardı edilmemelidir. 

Türkiye’nin enerji alanında kısaca öne çıkan mevcut girişim ve hamleleri böyle. Suriye ve Libya’da hayatın normale dönmesinin ardından bu bölgelerdeki enerji potansiyelleri konusunda neler olacağı, Doğu Akdeniz’de(KKTC, İsrail, Mısır, Lübnan, Irak vb) önümüzdeki süreçte ne gibi yeni gelişmeler yaşanacağı, Çin, Rusya, İran ve Katar gibi ülkelerle olan yakın işbirliklerinin ileriye dönük olarak enerji ve teknoloji alanlarında ne gibi yeni projelere dönüşeceği büyük bir merak konusudur! 

Türkiye’nin enerji alanında önümüzdeki süreçte daha ne gibi yeni sürpriz, girişim ve hamleleri olacağını hep birlikte bekleyerek göreceğiz…