Suriye’deki iç çatışmalarda Esad yanlıları ile muhaliflerin ortaya koyduğu insanlık dışı infazlar dış dünyada adım adım izleniyor. Özellikle insan haklarına aykırı, vahşi görüntüler ve öldürmelerin bir savaş sucu olduğuna da dikkat çekiliyor. Yapılan son açıklamalarda insanlık sucu işleyenlerle bunlara destek verenlerin aynı suç kapsamında olduğu vurgulanıyor.

Demokrasiye, insan hakların aykırı davranışların kimden gelirse gelsin karşısında olduk. İnsanların kanını donduran vahşi infaz görüntülerin İslamiyeti kirlettiğine, bunun mezhep çatışmaları ile hızlandırılmasına yol açtığına bu köşede sıkça değindik. Bugün, Suriye’de kirli bir çatışma sürüyor. Müslümanlar, birbirini boğazlıyor. Üzücü olan da, özellikle Müslüman ülkelerin bu çatışmalara destek vermiş olmasıdır.

KELLE AVCILARI İŞ BAŞINDA

Geçenlerde Suriye’de yine kayıtlara geçen ve dış dünyada tepki uyandıran bir olay gerçekleşti, kısaca önce buna değinelim:

 New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Alevi köylerini basan Suriyeli muhaliflerin sivillere saldırıp, 190 kişiyi öldürdüğünü, 200’den fazla kişiyi rehin aldığını açıkladı. Olaya 20 grubun katıldığını, 5’inin sivillere saldırdığını duyuran HRW, konu ile ilgili olarak da 105 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda, Suriye’de son aylarda tam bir alevi avı başlatıldığına da dikkat çekiliyor. Bunun bölgeye yayılabileceğine de vurgu yapılıyor.

 Bu raporun ayrıntıları da var. Özellikle hem Esad yanlılarına, hem muhaliflere çağrı yapılıyor ve vahşete dönüşen infazların insanlık sucu olduğuna değiniliyor “ Bu sucu işleyenler uluslar arası mahkemelerde yargılanacaklardır. Bunun yanında sucu işleyen bu katillere destek veren, onları koruyan ve kollayanlar da aynı suçu işlemiş sayılırlar ve aynı suç kapsamında yargılanırlar” deniliyor.

 TÜRKİYE’NİN DE DİKKATİ ÇEKİLDİ

 Bu ayrıntıya dikkat edilecek olursa, burada üstü kapalı da olsa Türkiye’nin dikkati çekilmektedir. Türkiye, bugüne kadar Esad’ın devrilmesi için mücadele eden muhalif gruplara destek veriyor. Dış dünya, Türkiye’nin hangi gruplara ne gibi destek verdiğini de çok iyi biliyor. Özellikle Suriye’deki Alevi katliamlarında Türkiye’nin rolü ve izinin var olduğunun da tartışıldığını burada belirtmek istiyoruz. 

Esad’ın katliamlarını kınayan Başbakan ve Dışişleri Bakanı, muhaliflerin yaptığı katliamları görmezden geliyor, ses çıkarmıyor ve bir kınamada bile bulunmuyorlar. İnsanlık dışı uygulamalar, katliamlar bir insanlık suçu ise, bunu kim yaparsa yapsın bizimkilerin de aynı anlayış ile karşısında durması gerekmiyor mu? 

Zaten Suriye’deki iç çatışmaların sürmesini, Müslümanların birbirini boğazlamasını isteyenler var. Dış dünya bir yandan “demokrasi, insan hakları” savunuculuğunu yaparken, diğer yandan Müslüman grupların birbirini boğazlamasını da seyrediyor. Her şeyi işlerine ve çıkarlarına geldiği gibi yapıyorlar. Gelecekte bizim karşımıza da çıkıp “Siz de insanlık sucu işleyenlere destek verdiniz, bunun belgeleri var” derlerse bu bizim için sürpriz olmamalıdır. Bu çatışmalar yoğunlaştıkça, bunun sıkıntısını en çok çeken ülke olarak öne çıkıyoruz. Kaldı ki, mezhep çatışmalarının yayılması, gelecekte bizi de tehdit edecek boyutlara ulaşabilir. 

 ÇATIŞMALAR SONA ERERSE

Suriye’deki çatışmalardan en fazla zarar gören ülke olduğumuza göre, kendimizi bu bataklıktan çıkarabilmenin de hesaplarını yapmak durumundayız. Zaten, Suriye konusunda hem yalnız kaldık, hem köşeye sıkıştık. Siyasi ve ekonomik yönden giderek de zararımız büyüyor. Bu durum karşısında en sağlıklı yol, çatışmaların sona erdirilmesi ve Türkiye’nin de bunda önemli rol oynamasıdır. Suriye’deki çatışmaların bitmesi, huzur ortamının sağlanması, sığınmacıların da ülkelerine dönmelerini sağlayacak, üzerimizden çok önemli bir yük kalkmış olacaktır. 

 Bölgede belirleyici olmak, liderliğe oynamak kolay değildir. Yarın adımız “teröristlere destek veren ülke” diye anılırsa bu lekeyi üzerimizden nasıl atabileceğiz? Nitekim HRW’nin raporu, bize çok açık biçimde bunun mesajını şimdiden vermektedir. 

Dikkat edilecek olursa Ortadoğu’da ve bölgemizde artık dengeler değişmeye başladı. Özellikle Amerika ve İngiltere’nin İran ile olan sorunlarda uzlaşma yoluna girmesi ile bu dengeler daha da değişecek gibi görünüyor. Biz de artık politikalarımızı buna göre değiştirmek, kendimize çeki-düzen vermek durumundayız. Yarınlar bizim için çok geç olabilir.