Bir tarafın, potansiyel gücünü karşı tarafın yapmayı planladığını düşündüğü eylemlerden vazgeçirmesi için tehditkâr bir şekilde kullanması üzerine kurduğu politikaya “Caydırıcılık”(Deterrence) denir. Caydırıcılıkta asıl olan karşı tarafta yaratılan algıdır. Yani sizin kendinizi ne kadar güçlü ve ne kadar caydırıcı olarak gördüğünüz veya düşündüğünüz değil, karşı tarafa verdiğiniz izlenim ve yarattığınız algıdır. Eğer birileri size meydan okumaya başladıysa biliniz ki; caydırıcılığınızı yitiriyorsunuzdur.

Ne yazık ki ülkemiz, siyasi iktidar nedeniyle caydırıcılığını büyük oranda yitirmiştir. İktidarın geçtiğimiz 18 yıl içinde Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi ile çelişen çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisinden ve ortaçağın aklı olan “Yeni Osmanlı” hayalinden kaynaklanan politikalarıyla Türkiye’yi emperyalizmin taşeronu yapmış, neredeyse tüm dünya ile kavgalı hale getirmiş, ekonomisini iflas ettirmiş, kurumlarını tahrip ve devlet aklını yok etmiştir.

Artık Parti Şurası Var!

Bunlardan daha da önemli olarak iktidar; Gülen Cemaati (FETÖ) ile beraber kumpas ve itibarsızlaştırma operasyonları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çok sayıda üst düzey nitelikli personeli tasfiye etmiş, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra da tek başına yaptığı operasyonlarla TSK’nın genetik kodları ile oynamış, okullarını ve hastanelerini kapatmış, kışlalarını ve üslerinin bir bölümünü elinden almış, Yüksek Askeri Şura’yı AKPŞurası haline getirmiş ve halen sürdürdüğü dilimleme siyaseti ile TSK’yı çağdışı ideolojisi ve hayali kapsamında dizayn etmeye çalışmaktadır.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcılığı dış tehditlere karşı daima tamdı ve kimse Türkiye’ye karşı meydan okuyamazdı. 1974 Barış Harekâtınıbaşarı ile yaptı. Soğuk Savaş’ın (1945-1989) bitiminden sonra da caydırıcılığına artan bir güçle devam etti. Bu konuda örnekler çok!

Atina ve Lefkoşa’ya Geri Adım Attırılmıştı

Yunanistan’ın 31 Mayıs 1995’de karasularını 6 milden 12 mile çıkarma kararına karşı Türkiye 8 Haziran 1995’de aldığı bir kararla Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkarma kararını uygulamasını casus belli (savaş nedeni) olarak sayacağını ilan etmiş ve geri adım attırmıştır. 1997’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından Kıbrıs’a konuşlandırılmak istenen S-300 füzelerinin ülkemiz açısından güvenlik sorunu yaratacağını öne sürerek direnç göstermiş ve Atina ile Lefkoşa’ya geri adım attırmıştır.

1998’de zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye sınırında, Reyhanlı’da Türkiye’nin sabrının taştığına, PKK’nın bitirilmesi için savaşın göze alındığına yönelik bir konuşma yapmış ve Suriye’yi açıkça tehdit etmiştir. Bu konuşma sonrasında Öcalan ve Suriye’de bulunan silahlı yapılanması bu ülkeden tasfiye edilmiştir.

Haddini Bildiririz, Ezer Geçeriz!

Ama 2016 yılında, iktidarın o güne dek yaptıkları nedeniyle caydırıcı olunamamış ve Süleyman Şah Türbesi Suriye’den kaçırılmak zorunda kalınmıştır. 27 Şubat 2020’de, Cumhuriyet tarihimiz boyunca ilk defa Türk Silahlı Kuvvetleri yabancı bir devletin silahlı kuvvetlerinin hedefi olmuş ve Rusya ile Suriye’nin ortak operasyonu sonucu 33 şehit vermiştir. Bugünlerde Yunanistan bile Türkiye’ye karşı düşmanca tavır içinde olabilme ve açıkça tehdit edebilme cesaretini göstermektedir. Geçmişte bu mümkün değildi.

İktidar ve yandaşları tarafından hemen “Savaşırız, Yunanistan’a haddini bildiririz ve ezer geçeriz!” söylemleri gündeme sokuldu. İşte caydırıcılık bu; ulusal hedeflere savaşmadan ulaşmak. Hele de bu devirde, savaşı kazansanız bile bu yıkım demektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Hatay’ı savaşmadan aldı, egemenliğimiz ve güvenliğimiz açısından yaşamsal derecede önemli olan 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’ni de savaşmadan elde etti. Bu hedeflere ulaşmada belirleyici güç Türkiye’nin uluslararası ortamda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten yani o dönemin iktidarından kaynaklanan saygınlığı ve diplomasisi idi!

Herkesle Kavga Ederek Mümkün mü?

Ayrıca savaşır ve Yunanistan’ı ezer geçersek gerçekten ulusal hedeflerimize ulaşabilir miyiz acaba? Yunanistan, 1830’da bağımsızlığını kazandıktan sonra hep doğuya doğru ve Osmanlı’nın aleyhine büyüdü. Hiç savaş kazanmadı! Hatta Osmanlı her savaşta Yunanistan’ı ezdi geçti. Ama barış masasında Avrupalı büyük devletlerin Yunanistanlehine verdiği destekle Osmanlı hep kaybeden taraf oldu. Bugün Yunanistan 500 milyonluk AB’nin bir üyesi. Üstüne üstlük; Türkiye’nin uluslararası hukuka dayanarak engelleyebilme hakkı olmasına rağmen iktidar, 2004 yılında devlet aklını yok sayarak tek başına verdiği düşüncesizce bir kararla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) de AB üyesi olmasına imkân verdi. Oldu mu şimdi iki AB üyesi ülke karşımızda!

Şimdi soruyorum; Doğu Akdeniz çanağında bulunan Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, GKRYve Yunanistan ile kavga edip sadece Libya’nın batısında iç savaş halinde bulunan İhvan’a yakın bir parça ile mutabakat muhtırası yapmak bizi Mavi Vatan hedeflerimize ulaştırır mı? Yoksa; İhvan ve Hamas aşkından vazgeçip ülkemizin gerçekten çıkarları peşinde koşarak, tüm bu ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek ve deniz yetki alanları konusunda anlaşmalar yaparak Yunanistan ve GKRY’yi yalnızlaştırmak mı bizi Doğu Akdeniz ve Ege’de Mavi Vatan hedeflerine daha kolay ulaştırır?

Keşke Hamasetle Olsa!

İkinci seçenek için çağdışı “Siyasal İslamcı” politikalardan, gerçekleşme şansı milyonda bir bile olmayan “Yeni Osmanlı” hayalinden vazgeçmek ve güçlü bir diplomasi uygulamak gerekir! Çinli komutan, filozof ve strateji dehası Sun Tzu “Gerçek zafer, savaşmadan kazanılan zaferdir. Gerçek önder, savaşmadan kazanan önderdir.” demiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri büyük badirelerden geçti ve çok kan kaybetti. Geride kalanlarınsa insanüstü bir güçle çalıştıklarını, bir kişinin en az beş kişinin işini yaptığını, kahramanlar gibi mücadele ettiğini çok iyi biliyoruz. Askerimizden asla şüphemiz yok! Ama siyasi iktidardan da şüphemiz yok, ülkemizi çağdışı ideolojisi ve hayali peşinde felakete sürüklediğinden de! Ülkemizin durumunu ve caydırıcılık algımızın zayıfladığını NATO da AB de Rusya da Çin de Yunanistan da biliyor. Keşke hamaset yaparak, kahramanlık türküleri söyleyerek, pehlivan tefrikaları ve kaptan paşa hikayeleri anlatarak ve ona buna meydan okuyarak bu işler olsa!