"Ordu'nun Akkuş ilçesinde bu yıl liseden mezun olan ve üniversite sınavlarına giren 18 yaşındaki Emre Kocagöz, eğitim masraflarını karşılamak için Konya'ya giderek bir inşaatta çalışmaya başladı. Kocagöz, önceki gün çalıştığı inşaatın 5'inci katından dengesini kaybederek düştü. Ağır yaralanan Kocagöz, kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahaleye rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti…"

Geçen hafta Türkiye'deki gazetelerde kendine küçük bir yer bulan bu haber, giderek kanıksanan işçi ölümlerinin binlerce örneğinden sadece biri. 13 Mayıs 2014'te meydana gelen ve 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma faciası gibi bir kerede büyük kayıpların verildiği olaylar haricinde, her gün ortalama beş kişinin yaşamını yitirdiği iş kazaları, kamuoyunun gündeminde kendine yer bulmakta zorlanıyor. Oysa işçi ölümleri, yıllar içinde artarak devam ediyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, Haziran ayında en az 164 işçi iş kazalarında yaşamını yitirirken, 2017'nin ilk altı ayında en az 906 işçi hayatını kaybetti. Haziran ayında hayatını kaybeden işçilerin 42'si trafik kazasında, 27'si ezilme ve göçük sebebiyle, 46'sı ise yüksekten düşme ve elektrik çarpması nedeniyle öldü. Bu dönemde hayatını kaybeden işçilerin üçü ise henüz 15 yaşında bile değildi.

Geçen yıl tarihi rekor kırılmıştı

2016 yılında ise işçi ölümleri Türkiye tarihinin rekorunu kırarak bin 970'e ulaştı. 2016'da yaşamını yitirenlerin bin 682'si işçi ve memur, 288'i ise çiftçi ve esnaf olurken, aynı dönemde güvencesiz çalışan 56 çocuk, 110 kadın ve 96 göçmen işçi de iş kazalarında can verdi. DW Türkçe'ye konuşan uzmanlar, işçi ölümlerini azaltmak için sendikal örgütlenmenin özendirilmesi, güvencesiz çalışma biçimlerinin yasaklanması, çalışma saatleri ve barınma gibi unsurların yeniden planlanması gerektiği görüşünde.

İSİG Koordinatörü Murat Çapa'ya göre, Türkiye'deki işçi ölümlerinin en önemli özelliği neredeyse tamamının "önlenebilir" nitelikte kazalardan kaynaklanması. Türkiye'de iş güvenliği politikaları oluşturulurken işçilerin sürecin dışında tutulduğunu ifade eden Çapa, üretim sürecinde hiçbir karar yetkisi olmayan, sendikalaşma hakları da büyük oranda ellerinden alınmış olan işçilerin tamamen savunmasız bırakıldığını kaydediyor. 2017'nin ilk yarısında beş tane grev erteleme kararı alındığına işaret eden Çapa, "Şu anda sendikalaşma oranı yüzde 11 civarında. Ama toplu sözleşme yapma hakkı çok daha az, yüzde 4'ler civarında. İstihdam piyasasının yüzde 90'ından fazlası güvencesiz çalışıyor" diye konuşuyor.

"En basit önlemler bile alınmıyor"

Hükümetin taşeronluk sistemini kaldıracağı yönünde defalarca söz vermesine rağmen bu konuda gerekli adımları atmadığını dile getiren İSİG Koordinatörü Çapa, şunları söylüyor:

"Büyük şantiyelerde pek çok taşeron firmaya bağlı işçiler birlikte çalışmak zorunda kalıyor. Aralarında hiçbir iletişim ve koordinasyon sağlanmıyor. İş güvenliği önlemleri ekstra maliyet sayılıyor. En basit önlem olan ve 200-300 TL'ye mâl edilen elektrik kaçağı önlemleri alınmadığı için Haziran'da 20 işçi elektrik çarpması sonucu öldü. Ayrıca ölümler içinde büyük yer kaplayan yüksekten düşme vakalarının; uygun korkuluklu iskele olmaması, asansör, döşeme boşluklarının kapatılmaması, döşeme kenarlarına korkuluk konmaması gibi temel önlemlerin alınmamasından kaynaklandığını görüyoruz."

Hükümetin 2012'de çıkardığı 6331 Sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu pek çok açıdan Avrupa Birliği standartlarında hükümler getirerek, Türkiye'de iş yeri denetimleri ve işçi eğitimleri konusunda bir milat kabul edilmişti. Ancak geçen beş yıllık süre zarfında iş yerlerindeki denetimsizlik ve eksikliklerden kaynaklanan işçi ölümleri artarak devam etti. Kanunda yer alan birçok düzenleme ise henüz hayata geçirilmedi. Örneğin Türkiye'de özel sektörün yüzde 90'dan fazlasını temsil eden küçük işletmelerde iş güvenliği uzmanı bulunması zorunluluğu 2020'ye ertelendi.

"Sıfır kaza kampanyasının içi boş"

Hükümet son olarak, Soma faciasının üçüncü yıldönümü olan 13 Mayıs 2017'de "Hedef Sıfır Kaza" adıyla bir kampanya başlattığını duyurdu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun katılımıyla 3. Havalimanı inşaat alanında 'İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklarasyon' imza töreni düzenlendi. Fakat aradan geçen iki ayda henüz iş sağlığı ve güvenliği konusunda atılmış bir somut adım yok.

Türkiye'de iş güvenliği alanında yıllardır hiçbir iyileşmenin sağlanamadığının altını çizen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) İş Sağlığı ve İş Güvenliği Daireleri Müdürü Tevfik Güneş'e göre, yaşanan ölümlerin nedenlerini Türkiye'deki kalkınma modelini tartışmadan anlamak mümkün değil. Çalışma Bakanlığı'nın "hedef sıfır kaza" kampanyasına DİSK olarak destek verdiklerini, buna karşın bugüne kadar yapılan açıklamalar dışında hiçbir somut adım atılmadığını belirten Güneş, "Biz ilgili kurumlardan taahhüt ettikleri adımlar için yazılı bir belge istiyoruz. İki aydır bize belge göndermiyorlar" diyor. İSİG Koordinatörü Çapa ise hükümetin kampanyasının 3. Havalimanı inşaatında açıklanmasına itiraz ediyor. Çapa, "Biz bu inşaatta 15 ölüm tespit ettik ama içeriye giriş izni alamıyoruz. Hiçbir şekilde dışarıyla bilgi paylaşılmıyor. Adeta bir toplama kampı gibi. Böyle bir yerde sıfır kaza kampanyası başlatılınca, ciddiyetinden şüphe duyuyoruz" diye konuşuyor.

Peki, her gün Türkiye genelinde pek çok evi yasa boğan işçi ölümlerinin engellenmesi konusunda medya yeterli işlevi görüyor mu?

"Medya ölümleri kadermiş gibi veriyor"

Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik, Türkiye'de medyanın işçi ölümleri konusunda gerçeklerden çok uzak bir imaj yarattığını öne sürüyor. "Ölümler medyada kadermiş gibi anlatılıyor. Hükümetin bu konudaki görüşlerine paralel bir dil benimseniyor" diyen Çelik, tek bir seferde büyük kayıplar yaşanmadıkça medya kuruluşlarının işçi ölümlerini görmezden geldiğini ya da bu tür haberlere çok az yer verdiğini söylüyor.

Çalışma hayatında yaşanan gelişmelerin Türkiye’de işçi ölümlerine dair bilançonun artarak süreceğine işaret ettiğini belirten Çelik, şu değerlendirmede bulunuyor: "Aslında ölüm vakaları açıklanandan çok daha fazla. Çünkü bu rakamlar sadece ani ölümleri içeriyor. Yani sakat kaldıktan sonra ya da bir süre tedavi gördükten sonra yaşamını yitiren işçiler dahil değil. Göçmen işçiler, çocuk işçiler, mevsimlik tarım işçileri de düşünüldüğünde ne yazık ki bu iş cinayetleri devam edecek. Kamuoyunda ise medyanın da aracılığıyla ‘Kaskını takmadı, öldü’ gibi bir bakış açısıyla işveren ve hükümetin iş kazalarındaki sorumlulukları görmezden geliniyor."

Kaynak: Deutsche  Welle Türkçe