Adil olmayan, her şeyin iktidar adaylarının kazanması için kurgulandığı ve bumaksatla devletin tüm imkânlarının gayri anayasal bir biçimde, fütursuzcakullanıldığı ve hatta iktidar için güvenoyu niteliğine büründürülen 31 Martseçimlerinde halk, iktidara güçlü bir tokat atmıştır. Ama iktidar, bundan ders alacağına ve bütün gücünü ekonomik iflas başta olmak üzere Türkiye’nin sorunlarının çözümüne ayıracağına, hala problemi anlamamış gözükmekte ve seçim sonuçlarını başarısızlığını içselleştirmemektedir.
İktidar İstanbul’da kaybedişini ise bir türlü hazmedememekte ve
kabullenememektedir. FETÖ veya bizzat kendisi tarafından seçim öncesi
kaybetme ihtimaline göre kurguladığı usulsüzlükler üzerinden iptal ettirebilmek
gayretlerini yoğunlaştırmakta ve “Ali Cengiz” oyunları peşindeymiş gibi
görünmektedir. Umarım yanılırım! İstanbul’da seçimin tekrarı iktidarın hem kendi
hem de ülkenin ayağına kurşun sıkması demektir.
“Senin Hırsızın Kötü, Benimki İyi” Olamaz!
Öncelikle; seçimi kazanan tüm belediye başkanlarına, parti farkı gözetmeksizin
başarılar dilerim. Tüm belediye başkanlarından isteğimiz; adil ve dürüst olmaları,
partizanlık yapmamaları ve belediye hizmetleri için verdiğimiz vergileri, belediye
hizmetleri için kullanmalarıdır. Yani; kafasında tüy bitmemiş yetimin ve öksüzün
hakları olan vergilerimizi kendilerine ve partilerine yakın cemaatlere, vakıflara,
derneklere, futbol takımlarına aktararak, peşkeş çekmemeleridir.
Çağdaş ve demokratik olmanın olmazsa olmazı; en başta parasal konular olmak
üzere, şeffaf ve hesap verebilir olmaktır. Bu hesap verme sadece seçimden
seçime değil, görev süresi içindeki her gün, her hafta, her ay ve her yıl için
geçerlidir. Şehrin çeşitli hizmetleri için yapılacak ihaleler açık ve internet üzerinden
denetlenebilir olmalı, kapalı kapıların ardında alavere dalavere yapılmamalıdır.
“Senin hırsızın kötü, benim hırsızım iyi” yaklaşımı asla kabul edilemez.
Ben Ahirette Hesap Veririm
Bir şehrin belediye hizmetleri ile ilgili kayıtları gizlilik dereceli değildir. Yani herkes
tarafından bilinmesi, ulusal güvenliğimizi haleldar etmez. Aksine; parasal konular
öncelikli olmak üzere, belediye kayıtlarının şeffaf ve herkesin erişimine açık
olmasının sosyal barışımız açısından sayılmayacak kadar çok faydası vardır.
Halk iradesi ile seçilen bir belediye başkanı; o şehrin belediye hizmetleri ile ilgili
tüm kayıtlarını geçmişe yönelik olarak inceleyebilir, uzman kuruluşlara inceletebilir
ve bu maksatla ayrıca kayıt altına alabilir ve aldırabilir. Bunu her türlü yollarla
engellemeye çalışmak; geçmişte yapılan yolsuzluklara, suiistimallere ve kamu
kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekildiğine dair ağır şüphenin doğru olduğunu
teyit eder. “Ben hesabımı ahirette veririm” söylemleri ve yaklaşımları, hırsızlığın
suçüstü olma durumudur.
Ekonomik İflas ve Beka Sorununun Sorumlusu İktidar
Erdoğan, seçimden sonra yaptığı açıklamada özetle; seçimin geride kaldığını,
güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere gündeme odaklanma ihtiyacına işaret
ediyor ve 2023 hedeflerine, yapısal reformlara, milletin ortak değerlerine atıfta
bulunarak “Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde siyasi görüş
ayrılıklarımızı bir tarafa bırakarak, 82 milyon hep birlikte hareket etmeliyiz”
dedi.
Bu tespit, baştan sona kadar sorunlu! İktidar 17 yıldır Türkiye’yi yönetiyor ve
bugün geldiğimiz yer; ekonomik iflas, yokluk kuyrukları ve beka sorunu. Bunların
nedeni ise tartışmasız iktidarın kendisi! İktidar 2023 vizyonunu ortaya koydu ve
“Türkiye’yi dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi yapacağım” dedi. Ama bu
hayali gerçekleştirebilmek için ne yapısal reformlara ne teknolojiye ve ne de
insana yatırım yaptı. Sadece, Cumhuriyetimizin ekonomik değerlerini haraç mezat
sattı, yabancılaştırdı ve tüm kaynaklarımızı taşa, toprağa, saraya ve lükse gömdü.
İktidar Türkiye’ye Küme Düşürdü
İktidar görevi devraldığında; dış borcumuz 130 milyar dolar, benzinin litresi 1.48
TL, 1 dolar 1.50 TL, 1 euro 1.66TL, 1 gram altın 17 TL idi. 17 yıl sonra bugün ise;
dış borcumuz 450 milyar dolar, benzinin litresi 7.10 TL, 1 dolar 5.80 TL, 1 euro
6.60 TL ve 1 gram altın 393 TL! Bu notlarla bu öğrenci sınıfta kalır, hatta
okuyamaz diye belge alır! Ayrıca; 2023’e dört yıl kaldı. Değil dünyanın ilk
ekonomisi arasına girmek, 17’inci ekonomi iken üç sıra birden düştük ve 20’inci
ekonomi olduk. Yani iktidar, Türkiye’ye küme düşürdü. Hemen üzerimizdeki
19’uncu ülke ise 8 milyon nüfuslu İsviçre oldu. Varın, gerisini siz tahmin edin.
Bu iktidarın Türkiye’yi küme düşürdüğü alan sadece ekonomi de değil. Türkiye;
“Hukukun Üstünlüğü”, “İnsani Gelişmişlik”, “Basın Özgürlüğü”, “Kadına
Karşı Ayrımcılık ve Şiddet” gibi tüm demokratik göstergelerde yerlerde
sürünüyor. Yükselen tek gösterge ise işsizlik! Genç nüfusta ise bu rakam yüzde
25, yani her dört gencimizden biri işsiz.
İktidar Eleştirilmek İstemiyor
Evet, bugün Türkiye beka, güvenlik ve iç barış sorunu yaşıyorsa; bunun nedeni
de yine bu iktidarın 17 yıldır yaptıkları, yapmadıkları ve söylemleridir.
Cumhuriyetin kurucu ideolojisine düşmanlık yapılmasaydı, devletin aklı yok
sayılmasaydı, tarihimizin acılarla dolu deneyimlerinden gelen kırmızıçizgileri
çiğnenmeseydi; ne bölgemizde ve dünyada ötekileşirdik, ne 15 Temmuz Darbe
Girişimi olurdu, ne Ortadoğu bataklığına batardık, ne de resmi olmayan
rakamlarla 5 milyon Suriyeli sığınmacıyı kucağımızda bulurduk.
İktidar eğer bugüne kadar yaptıklarını yapacaksa; istisnasız hiçbir konuda
durumun düzelmesi imkân ve ihtimali yoktur. Peki iktidar “Türkiye İttifakı” derken
ne demek istiyor? Türkiye’nin icracı tüm gücü zaten iktidarın elinde, istediğini
yapıyor ve yaptı da! Hatta demokratik ülkelerin aksine, icranın ötesinde, bir
anlamda yasama ve yargı da iktidarın kontrolünde. Mesela böyle bir güç Almanya
Başbakanı Angela Merkel’de, İngiltere Başbakanı Theresa May’de yok! O
zaman aklımıza şu geliyor; iktidar eleştiri istemiyor ve her konuda koşulsuz destek
istiyor. Bu çok yanlış olur, felakete doğru sürüklenişimizi daha da hızlandırmaktan
başka hiçbir işe yaramaz.
Parlamenter Sisteme Derhal Dönmeliyiz
Sorgulama ve eleştiri; her halde ve şartta demokrasinin vazgeçilemez unsurudur.
II. Dünya Savaşı’nı en zor günlerinde bile İngiltere Başbakanı Winston
Churchill en acımasız bir biçimde eleştirilebiliyor ve kararları sorgulanabiliyordu.
Karşı cephede, Almanya’da ise iktidar sorgulanamıyordu ve aldığı kararlar
eleştirilemiyordu. Ama Almanya kaybetti ve orada taş üstünde taş bırakmadılar.
Ruslar, Berlin varoşlarına girdiğinde bile Alman halkı hala zaferden zafere
koştuklarını sanıyordu.
Türkiye, bir an önce erken seçime gitmeli. 31 Mart seçimlerinden sonra 4,5 yıl bu
iktidarla gidebilmek mümkün değil. Halkın güvenoyunu kaybetmiş bir iktidarın
ekonomik acı reçeteler uygulayabilmesi de mümkün değil. Türkiye; “Tek Adam”
tarafından yönetilen bir ülke durumundan çıkarak uzlaşmayı esas alan “Ortak
Akıl” ve niteliği esas alan “Birleşik Akıl” tarafından yönetilmeyi mümkün kılacak
parlamenter sisteme bir an önce geçmelidir.