Azerbaycan-Ermenistan sınırında çıkan çatışmadan 3 gün sonra Rusya’nın da başını çektiği bazı ülkelerin “ateşkes” çağrısı yapması hiç kuşkusuz Azerbaycan’ın önünü kesmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilmelidir. Dikkat edilecek olursa Rusya, bu ateşkesin çok ivedilikle hayata geçirilmesi için de diplomasi trafiğini hızlandırmıştır.

 

Peki, neden?

 

Birçok neden var. En önemlisi 3 gün içinde Azerbaycan ordusundan beklenmeyen bir başarının elde edilmesidir. Azeri ordusu, işgal altındaki Dağlık Karabağ’ın stratejik konumdaki bazı bölgeleri yeniden ele geçirme başarısı göstermiştir. Küçümsenmemesi gereken bir askeri başarıdır.

 

Dahası da var:

 

Rusya’nın en büyük korkusu ve endişesi “Türk Dünyası Koridorunun” hayata geçirilmesidir.

 

Ateşkes ilan edilmeseydi, Azeri ordusu Ermenilerin işgal ettiği bölgelerde ilerleyecek ve Türkiye ile Azerbaycan arasında Kazakistan'a kadar uzanan bir “Türk Dünyası Koridoru” açılacaktı. Hem bu koridorun açılmaması hem de Ermenistan'ın toprak kaybetmemesi için acilen ateşkes ilan ettiler.

 

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un ateşkes sonrası yaptığı şu açıklamaya da dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:

 

"Son olayların bizi siyasi çözüm için daha faal çalışmaya sevk edeceğini ümit ediyorum. Bizim önerilerimiz var. AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının girişimlerini tam destekliyoruz. Sadece AGİT'in değil, Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün da yardımıyla en yakın zamanda siyasi sürecin yeninden sağlanması için gerekli ortamın oluşturulması lazım."

 

Çünkü Rusya da Azerbaycan ordusundan böyle bir başarı beklemiyordu.

 

Burada sözü fazla uzatmaya gerek yoktur.

 

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Bölgesini asıl işgal eden Rusya olmuştur. Ermeniler bu işgalde piyon olarak kullanıldılar. Perdenin arkasındaki güç Rusya’dır. Eğer Rusya askeri ve stratejik desteğini vermemiş olsa, Ermenilerin bu işgali gerçekleştirmesi mümkün olabilir miydi?

 

Konu ile ilgili yazdığımız hemen her yazıda “Dağlık Karabağ sorunu ancak Rusya’nın isteği ile çözüme kavuşabilir” görüşümüzü yansıtmıştık. Bugün de bu görüşümüzde ısrarlıyız.

 

İşin bir başka boyutu da var.

 

Aslında bölgedeki kavga enerji kavgasıdır. Kafkaslar ve Hazar'daki zengin rezervin AB'ye taşınmasına yönelik TANAP projesine göre Hazar’dan Türkiye’ye 2018’e kadar ekstra yılda 16 milyar metreküp, 2026'ya kadar ise 31 milyar metreküp doğalgaz akacak.

 

Peki, bunun anlamı nedir?

 

Bunun 6 milyarı Türkiye’ye, diğer 10 milyarı da AB’ye gidecek. Türkiye’nin Ortadoğu’daki üç önemli doğalgaz koridoru projesi IŞİD ve PYD terörü nedeniyle ertelenmişti. Kafkaslardaki TANAP projesi öncesi de içte terör, Azerbaycan’da Karabağ sorunu ortaya çıkarıldı. Bu projenin önünü kesmek için bir tezgâh kurulduğunu görmekteyiz.

 

Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği (IAEE) Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu’nun konu hakkındaki görüşlerini de yansıtalım:

 

''Güney Kafkasya boru hatları Azerbaycan ve Gürcistan gelirlerini artırırken, Ermenistan devre dışı kalıyor. Bu, Kafkasya'daki gerginlikte Ermenistan için tek başına bir neden. Azerbaycan-Türkiye arasında 7 milyar metreküp doğalgaz boru hattı kapasitesi ise TANAP ile 2026'da 31 milyar metreküpe çıkıyor. Bu, AB için Rusya’ya enerji bağımlılığın da azalması, dolayısıyla fiyatların da düşmesi demek. Çatışma TANAP’ın geçtiği güzergâha sıçrarsa, o zaman soruna Rusya ve Türkiye’de taraf olmaya başlar'’

 

Sonuç olarak artık bölge eski bölge, Azerbaycan da eski Azerbaycan değil. Rusya da bunu geç de olsa görmeye başladı. MİNSK Grubu’nun daha aktif şekilde çalışarak soruna siyasi çözüm bulunması konusunda atılması gereken adımların da özellikle Rusya tarafından dile getirilmesi ve Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Gerginlik azaltılmalı” açıklamaları bu gerçeği yansıtmaktadır.

 

Biz, bir an önce Dağlık Karabağ sorununa çözüm bulunmasını istiyoruz. Bu çözüm de ancak Ermenistan tarafından işgal edilen bu toprakların gerçek sahiplerine bırakılması ile gerçekleşebilir. Eğer bu yönde bir çözüm bulunmazsa, Azerbaycan silah zoru ile bu işgaldeki topraklarını kurtarmada kararlıdır.

 

Azerbaycan-Ermenistan sınırında meydana gelen son çatışmada bu durum bütün dünya tarafından açık biçimde görülmüştür. MİNSK Grubu da bundan sonraki çalışmalarında Azerbaycan’ın bu başarısı değerlendirerek çözüm yolunda olumlu adımı atacaktır. Bizim beklentimizin bu olduğunun altını çizelim.