İstanbul Gezi Parkı’nda başlatılan gösteriler hiç şüphesiz, bugüne kadar yapılan gösteriler içinde en etkili olanıdır. Eylemciler ile polisin karşı karşıya geldiği, biber gazı, tazyikli suyun sıkıldığı, şiddetin ve orantısız güç kullanımının doruğa çıktığı bu gösteriler ve olaylar konusunda ortaya konulan tepkiler de önemsenmelidir.

Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım. Gezi Parkı eylemi, sadece buraya yapılmak istenilen AVM’ ye karşı konulmak istenilen bir tepki değildir. Bu tepkiler, baskıya, şiddete, tek adamlığa, yanlış yönetilmeye karşı konulan tepkilerdir. Bu tepki, sadece birkaç grubun, marjinal grubun ortaya koyduğu bir tepki de değildir. 

TEPKİLERİN ADRESİ AKP HÜKÜMETİ

Şuraya herkesin dikkat etmesi gerekiyor:

Tepkiler, bugünkü Hükümetedir, Başbakan’a ve tayfasınadır. Eylemin bir anda büyümesi, başka illere de sıçraması bunu açık biçimde ortaya koyuyor. Herkes, hiç kimsenin etkisinde kalmadan, aralarında örgütlenerek eyleme destek vermesi, halkın birdenbire aralarında kenetlenmesi, önemsenmesi gereken çok önemli bir mesajdır. Hükümet olanların bunu çok iyi okuması gerekiyor. 

Olayları bir noktada toplamak, bir partiyi, bir sivil toplum kuruluşunu, ya da marjinal bir grubu suçlamak çok büyük bir hata olur. Çünkü tepkileri ortaya koyanlar Atatürk’e, onun devrimlerine, cumhuriyete, bayrağımıza, milli değerlerimize bağlı insanlarımıdır. Bunların içinde her partiden, her kesimden vatandaşlarımızın olduğu görülmüştür. Farklı görüş ve düşüncedeki insanlar bir anda ülke için, geleceğimiz için birlik ve bütünlük tablosu sergileyebiliyorsa buraya bir nokta koymak gerekiyor.

 MİLLET BİR ANDA KENETLENİVERDİ

Olayların perde arkası da var, ona da bakalım:

Tepki verenler, ev kadınlarıdır, yaşlılardır, çocuklar, gençlerdir. Esnaf, siyasetçi, öğrenci, gazeteci, hangi meslekten kimi ararsan onlardır. Eğer, meydanlara bazı minibüsler, özel halk otobüsleri ücret almadan taşıma yapmışsa, eğer TV programlarına topluca konuk olanlar programa girmeden meydanlara yürümüşse, esnaf kepenk kapatıp eyleme destek vermişse bizi yönetenler işte burada durmalıdırlar. Bu eylem kendiliğinden başlamış, gelişmiş, yurdun her tarafından da desteklenmiştir. Sadece İstanbul ile sınırlı kalmaması da altı çizilmesi gereken bir gerçektir.

Halk için, halk tarafından iktidara getirildiklerin söyleyenlere, Taksim Gezi Parkı eyleminde halka rağmen bir polis vahşeti sergilemişlerdir. Dış basında konu enine boyuna tartışılmıştır. Amerika, Avrupa Parlamentosu, İnsan Hakları Derneği polisin davranışını “vahşet” olarak değerlendirmiştir. “Orantısız güç kullanımı endişe verici” denilmiştir. Şiddet uygulayan polisler için suç duyurusunda bulunulmuş, soruşturma açılması istenmiştir. 

Hiç kuşkusuz burada biz doğrudan polisi suçlamıyoruz. Polise emir verenleri, böylesine bir şiddet ve sindirme hareketi içinde bulunmalarını isteyen yetkililerin tek sorumlu olduğu görüşündeyiz. Çok tehlikeli bir oyun sergileniyor ve vatandaş ile polis karşı karşıya getiriliyor. Böyle bir yönetim şekli olabilir mi?

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA

 Kaldı ki eylemciler sadece eylem yapıyor. Oturuyor, slogan bile atmıyor. Getirilen yiyecekleri polisle paylaşanlar bile var. Eylem yapmak, yürümek, bir yanlışa karşı ortak hareket etmek ne zamandan bu yana suç sayılıyor? 

Dikkat edilecek olursa uzun zamandan bu yana milli değerlerimize saldırılıyor. Asker, hukuk başta olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlarımız ayaklar altına alındı. Her gün kavga, her gün çatışma, her gün hakaret yağdırılıyor. Atatürk, Türk adı, bayrağımız ile adeta alay ediliyor. Teröristlerle kuçaklaşılıyor, sınırlarımız yol geçen hanına dönmüş, yolsuzluklar diz boyu, düşünce ve yaşam koşullarına müdahale başlamış. İşte bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman Taksim eyleminin asıl nedenlerini daha iyi analiz etmiş oluruz. Bu eylem, aslında bir baş kaldırı, bir silkeleniş, bir hesap sorma eylemidir. Demokrasiye, yaşadığı kente sahip çıkma mücadelesidir. Bu eylemi başka noktalara taşımak ve bazı parti ve kurumlara yıkmak, yapılan yanlışlara yenilerini eklemek demek olacaktır.