Bugünlerde İspanya’nın güneydoğu bölgesinde bulunan en sevdiğim kasabalarından biri olan Torrevieja'dayım. Deniz sezonu Kuzey Avrupalı turistler tarafından açılsa da ben hala sahilde kumlardan kale yapmakla oyalanıyorum. Havalar bir kaç gün daha açmazsa kumdan Buckingham Sarayı inşa edilecek tarafimdan.

365 gün güneşi ile meşhur İspanya da güneş gidince haliyle akşamları soğuk oluyor. Öyle olunca da ne yapıyoruz? Kendimizi ( çoğul kullandığına bakmayın yani ben) tapas'a vuruyoruz. Daha önce ki yazılarımda da bahsettiğim gibi İspanyol mezeleri ya da Minik İspanyol kanapeleri kendi deyimimle “küçük canavarlar”.

Ne derece doğru bilemiyorum ama söylenenlere göre Kral Alfonso Cadiz'e giderken bir handa dinlenmek üzere durur ve hancıdan bir bardak Jerez ister. Hancının karısı Jerezin içine toz kaçmasın diye bir parça salam ile üzerini örter bu Kralın çok hoşuna gider böylece tapas geleneği başlar.

Bu şirin kasabada bir çok tapas restoranı var hatta tapas zincirleri olan restoranlarda var ama benim tapas konseptim hala geleneksel beyaz, mavi çinili ve menüye bakılarak değilde açık vitrinde görülerek, beğenilerek seçilen tapaslar. Yerel halkın bağırarak sohbet ettiği, garsonların müşteriyle kanki olduğu tapaslar.

Ispanya deniz ve deniz ürünleri acısından çok zengin bir ülke sanki Akdenizin bütün balıkları İspanya sahillerinde geziyor öyle olunca da balık, tapas çeşitlerinin vazgeçilmezi oluyor. Benim en sevdiğim tapas türü çoğunlukla içkiye eşlik eden ekmek üzeri Pintxos'lar. Genelde minik bir parça ekmeğin üzerine hamsi, turşu, sardalya, ton balığı, yeşil zeytin kullanılarak servis edilir. Başka bir favorimde Tortilla da patatas yani yumurta, patates ve soğandan tavada yapılıp pizza şeklinde kesilen meşhur omletleri.

Gambas al Ajilla (Sarımsaklı karides), Calamares a la Romana (Kızarmış kalamar halkalari) Pulpo Gallego (Kızarmış ahtapot), Boquerones en vinagra (Sirkeli hamsi) en çok seçilen tapas türlerinden bazıları.

Haftaya görüşmek