Bölgedeki ve özellikle Suriye’deki iç çatışmaların nasıl bir sonla noktalanabileceğini çok iyi görmek ve okumak gerekiyor. İki süper güç Amerika ile Rusya’nın bilek güreşi yaptığı bu topraklardaki çatışmaların daha da yayılacağını ve işlerin iyice karışabileceğini görmekteyiz. Bu nedenle “Savaş kapımıza dayanacak” endişesi içinde olduğumuzu belirtmeliyiz. Bizim için önemli olan da eğer böyle bir savaş çıkarsa bu savaşın içinde yer alıp almayacağımız konusudur.

Nedenlerine gelince:

Önümüzdeki günlerde Cerablus'ta IŞİD'e yönelik büyük bir operasyon bekleniyor. Hem de Cerablus'taki IŞİD varlığını süpürecek kadar geniş çaplı bir operasyondan söz ediliyor. Türkiye, IŞİD'e yönelik operasyonlara katılmıştı. Ama bu kez farklı olacak. Türkiye ile ABD, IŞİD'e karşı ortak operasyon yürütecek. Kara birliği olarak yer almayacağız. Biz ve ABD, havadan IŞİD hedeflerini vuracak. Karadan ise Hür Suriye Ordusu ile birlikte Arap ve Türkmen birlikler girecek. Ama kara operasyonunda cihadist örgütler yer almayacak.

Buradaki bütün hedef IŞİD’ın sökülüp bölgeden atılması olacaktır.

Ancak, iş burada bizim için bitmiyor. Türkiye’nin endişesi IŞİD’ dan boşalacak bölgeye PYD güçlerinin yerleşmesidir. Aslına bakılacak olursa Amerika’nın hedefinde IŞİD’ dan boşalacak yerlere PYD güçlerinin yerleştirilmesi bulunuyor. Böyle bir durum ile karşı karşıya kaldığımızda nasıl bir adım atılacak bunu gerçekten merak ediyoruz.

Bölgenin Türkiye için stratejik bir önemi bulunuyor. Cerablus, Türkiye'nin Suriye'nin iç bölgeleriyle, Türkmenlerle, Araplarla irtibatını sağladığı stratejik bir mevki. Cerablus'un IŞİD'den temizlenip PYD'nin eline geçmesi de önlenmek suretiyle, bir anlamda fiilen tampon bölge işlevini görecek.

Ayrıca ABD, IŞİD'e karşı PYD dışında operasyonel gücü olan ama cihadist olmayan Arap, Türkmen ve Kürt birliklerle çalışmaya başlayacak.

Amerika’ya rağmen bunu önleyebilecek miyiz? Bu süre içinde oldu-bittilerle karşılaşıp, beklemediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kalabilir miyiz? Bütün bunların hesabını şimdiden yapmakta yarar olacaktır.

Radikal Gazetesi’nde Fehmi Taştekin, konu ile ilgili yazdığı bir yazıda çok önemli bir noktaya değinmiş. Konumuz içinde yer aldığı bu yazıdan bir bölümü sizlerle paylaşmak istedik:

“Rakka’ya yönelik olası operasyon planları için söylemiyorum ama Haseke vilayetini güvenceye alacak operasyonlarda öncü gücün YPG-YPJ olduğu konusunda bahse hacet yok. Çünkü bu bölge Kobani’den Afrin’e bir güvenlik koridoru açılması kadar Kürtler için stratejik öncelikli. YPG-YPJ, Rojava’dan çok fazla uzaklaşmak ya da Arap yoğunluklu bölgelere fazla girmek istemiyor. IŞİD’in ana üssü Rakka Kobani ve Tel Ebyad’a yönelik tehditlerin kaynağı olsa da Haseke’nin güneyinden Fırat üzerindeki Deyr el Zor’a ya da daha batıda Rakka’ya kadar inmek Rojava’nın savunma hatlarında güç dağılmasına ve güvenlik zaaflarına yol açabiliyor. Haliyle daha güneye inen operasyonlarda Arapların öne çıkması elzem hale geliyor. ABD’lilerin hem bu gerçeğe göre hazırlanmak hem de Türkiye’yi karşılarına almamak için söylemlerini “YPG’yi destekliyoruz”dan “Suriye-Arap koalisyonunu destekliyoruz”a çeviriyor olması anlaşılır. Ancak güneye indikçe ABD’nin saha unsuru olarak Arapları öne çıkarma ihtiyacı halihazırda Suriye-Arap koalisyonu diye tekellüm edilen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili gerçeği değiştirmiyor. Peşinen söyleyelim ki bu koalisyonu işlevsel kılan yegâne faktör Kürtler. Özetle 40 bin civarında savaşçı olan YPG –YPJ sahanın gerçek gücü. Bunu SDG bileşenleri de inkâr etmiyor. 12 Ekim’de ABD’nin bıraktığı silahların da YPG’nin kontrolünde olduğu sır değil. Hatta Bender el Humeydi de Rakka Devrimcileri Komutanı Ebu İsa da silahların YPG’ye teslim edildiğini söylüyor. Komuta, planlama, silah dağıtımı, ön cephe operasyonlarında omurga her halükarda YPG ve YPJ. Tabi ki Amerikalılar, Kürtlerin sunduğu değerli ittifakın ötesinde IŞİD’e karşı Araplarla cepheyi nasıl genişletebileceğinin yollarını arıyor. Barack Obama’nın sahaya gönderdiği 50 kişilik özel görev timinin bir amacı da bu. Kendileri açısından güvenli gördükleri Rojava’ya ayak basıp Kürtlerle birlikte koordinasyon kapasitesini arttırmaya çalışan Amerikalılar sahanın coğrafi koşullarının yanı sıra müttefik potansiyellerini de araştırıyor. Suriye cephesi tek kalemlik bir cephe değil. Fotoğraf içinde fotoğraf, parantez içinde parantez ve çapraz dinamikler barındıran, çelişkilerle ilerleyen dinamik bir süreç. O yüzden ezbere yer bırakmıyor.”

İşin bir başka yönüne de bakalım:

Suriye’de Amerika ne yapmaya çalışıyorsa Rusya bunun tam tersine hareket ediyor. 

ABD, Rakka'ya yönelik operasyonda PYD'nin güçlü bir kara gücü olarak savaşmasını istiyor. Zaten 50 ton silah bunun için verilmişti. Tabii tamamının PYD'nin eline teslim edilmesi ABD'nin beceriksizliği ile açıklanmayacak kadar tehlikeli bir hamleydi. Ruslar ise PYD'yi Rakka'ya değil, Cerablus'a yönelik bir operasyona kışkırtıyor. Türkiye, Cerablus'u kırmızı hat olarak ilan ettiğini PYD'nin Fırat'ın doğusuna geçmesi durumunda vuracağını ilan etmişti. Rusya’nın Cerablus kartını bu nedenle oynamak istediği de ortaya çıkıyor. 

Dikkat edilecek olursa kafamızı hangi yöne çevirsek, bölgede en sıkıntılı olan ülkenin Türkiye olduğunu görmüş olmaktayız.

Bizim temennimiz Suriye batağına tümü ile girmememizdir. Önce havadan başlayan ortaklığın ileride yön değiştirebileceğini de gözlerden uzak tutmuyoruz. Bu nedenle de “eninde sonunda bizi Suriye’ye sokacaklar” endişelerimizin gerçekleşmemesini diliyoruz.