Terör örgütü PKK ile “barış süreci” son gelişen olaylarla önemli darbeler yemeye başladı. 6-7 Ekim olayları, ardından polis müdürleri, sivil giyimli askerlerin kahpece katledilmesi, korcunun ağaca bağlanarak infaz edilmesi, her kesimin büyük tepkisi topladı.

“Sabırlar taşıyor” noktasına kadar da gelindi.

Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın konu ile ilgili yaptığı açıklamayı bu açıdan önemli buluyoruz. Arınç “Sürece biz mahkum ve mecbur değiliz”

diyor.

Hiç kuşkusuz Arınç’ı bu sözleri söylemeye iten bazı nedenler de var.

Örneğin, AK Parti içinde “çözüm Süreci”ne karşı olanların seslerini yükseltmesi, askerden ve kamuoyundan gelen tepkiler böyle bir açıklamanın gerektiğini ortaya koyuyor. Sanıyoruz Hükümet Sözcüsü de bütün bunları göz önünde bulundurarak “Sanki çözümü sadece isteyen bizmişiz gibi bir görüntü ortaya çıkıyor” demek zorunda kalıyor.

Arınç’ın bu konuda söylediklerine bakalım:

“6-7 Ekim olaylarında rastladığımız gibi cana ve mala kast eden olaylar terör olaylarıdır ve bunun azına da çoğuna da tahammülümüz yoktur. Başbakanımız bunu iki aydan bu yana her defasında söylüyor.

Çözüm süreci var diye bunları makul göstermeye çalışan hiç kimseyi dinlemeyiz. Türkiye ’de can ve mal emniyeti olmayacaksa, ister çözüm süreci olsun ister başka bir şey olsun, hiçbir şeyi tartışmayız. Çözüm süreci çok önemlidir ama bu hiçbir zaman insanımızın sokağa çıkarken korku duyması için sebep değildir. Çözüm Süreci devam ediyor ama birileri Çözüm Süreci devam ediyor diye bizden yumuşak davranmamızı beklemesin. Birileri milletin acısını duymazdan geliyorlar. Hala bir başsağlığı, geçmiş olsun dileğinde bulunduklarını duymadık. Bu olaylar yaşanmamış gibi sekretarya kurulacak, içinde ben de olacağım… Bu olayların yaşandığı bir dönemde, polisimizin, askerimizin kanı yerdeyken biri bize bunları derse onun yüzüne bile bakmayız. Siz yerdeki kana bakmayın, yol kesmeye bakmayın, patlayıcı çalmaya bakmayın… Biz nerenin hükümetiyiz? Biz aldığımız kararlar ve Meclis’in bize verdiği yetkiyle Temmuz ayında çıkardığımız kanuna harfiyen uyacağız. Bunun yapılmasının karşılığının olduğunu da herkesin bilmesi lazım. Kim ne adım atacaksa onun atılması gerekir. Biz hükümetiz, öyle aba altından sopa göstermeyi sevmeyiz. Kimse süreç gitti mi endişesine kapılmasın. Bu işin biteceği zaman da milletimize söyleriz.””

Geç de olsa, ortaya çıkan tabloyu görmek, “çözüm” ,diye “barış süreci”diye ortaya atılan saçmalığı bu şekilde değerlendirmek de önemlidir. Ortada bir barış ortamı sağlanacak, kan akmayacak, analar ağlamayacak, huzur gelecekse bunun koşulları vardır. Bu koşulların en önemlisi de PKK gibi kan akıtmaya doymayan bir terör örgütü ile masaya oturulmamasıdır.

Öcalan gibi, kamuoyunun tepkisini üzerinde toplamış olan bir ile böyle görüşmeler yapmak, her başımızın sıkıştığında ondan gelecek sözlerle hareket etmek gibi bir anlayış içinde olmak baştan bu yana yapılan en büyük yanlıştı. Nitekim bu yanlışlıklar her geçen gün daha da ortaya çıkmaya başladı.

PKK’nın Öcalan’ı dinlemediği, takmadığı açıkça görülüyor.

Öcalan’a rağmen PKK infaz yapıyor, Güneydoğu’da istediği gibi hareket ediyor, okulları ve kamu binalarını ateşe veriyor, yol kesip, kimlik kontrolü yapıyor, güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya giriyor, 6-7 Ekim’de olduğu gibi yakıp, yıkıyor ve kamuoyunun tepkisi çekecek her türlü faaliyet içine giriyorsa buraya bir nokta koymak gerekmektedir.

Eğer, Öcalan etkili olmuş olsa, bütün bunlar yaşanır mıydı?

İmralı’daki cani önce kendi koşullarını iyileştirmek, kendisini de kısa zamanda kurtarmak peşindedir.

PKK’nın siyasi uzantılarının ortaya koyduğu uyumsuzluk, hırçınlık, tehdit ve kendilerine göre ortaya koymaya çalıştıkları yol haritası bellidir. Bu uzantılar, önce özerklik, daha sonra da Bölgede Bağımsız Kürdistan peşindeler. Bunu da açık biçimde seslendirmekten kaçınmıyorlar. İstedikçe istiyorlar. Aldıkça da doymuyorlar.

“Barış Süreci”nin başladığı günden bugüne kadar terör örgütü verdiği hiçbir sözü yerine getirmedi. Silah bırakılacak, militanlar sınır dışına çıkacaktı olmadı. Tam aksine örgüt dinlendi, yeni militanlar kazandı, daha da silahlandı. Kendi güvenlik birimlerini oluşturdu, mahkemelerini kurdu, bölgede vergi toplamaya başladı. Kendi dillerinde okullar açmaya başladı. Bölgede asker ve polis karşı savaş ilan etti.

KCK faaliyet alanını genişletti.

Dikkat edilecek olursa, konu bugünün konusu değildir. PKK, hiçbir zaman silah bırakmayacağını, her an silahlı çatışmaya hazır olduğunu söyledi. Sürekli olarak da devleti tehdit etti. Yapılan bu tehditlerde PKK’nın siyasi uzantılarının da yer aldığını herkes biliyor.

İmralı’dan da zaman zaman böylesine tehdit dolu açıklamalar gelmedi mi?

Bugün Hükümet kanadından “Sürece mecbur ve mahkûm değiliz” açıklaması, PKK gibi bir terör örgütü ile masaya oturulmuş olmanın yanlışlığını ortaya koyuyor. Temennimiz bu yanlışın daha da derinleşmeden sona erdirilmesidir.