Konuşmasına hayatını kaybeden aktör Münir Özkul ile mimar-yazar Aydın Boysan'a tanrıdan rahmet dileyerek başlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi:

Münir Özkul ve Aydın Boysan'ı andı

"Yaşar Usta (Münir Özkul'un canlandırdığı tipleme) ne kadar değerliyse bizim için, alınterinin karşılığını almak isteyen her emekçi, her işçi kardeşimiz de o kadar önemlidir. Ve bir de Aydın'ımızı, Aydın Boysan'ı kaybettik. Çok sayıda eseri vardı, bir İstanbul beyefendisiydi. 'Sofraların Kralı' diye biliriz. Sohbeti olağanüstü güzeldi. Evinde balkonunda yaptığım sohbeti hayatım boyunca unutmadım, unutmayacağım. Her ikisine de Allah'tan rahmet diliyor, milletimizin başı sağolsun diyorum.

İşçilerin sendikal örgütlenme hakkı

Siyasette zaman zaman sert kavgalar olur, birbirimizi eleştirir ve bir araya gelmeyebiliriz, daha gerilimli bir ortam ortaya çıkabilir. Ama sonuçta siyasetin bir amacı var, ne olursa olsun ülkeme hizmet etmeyeceğim. Her siyasi parti sonuçta vatandaşa hizmet etmenin yollarını gösterir. Ama bunu yaparken asgari değerler vardır. Bu asgari değerleri hepimizin ortak taşıması lazım. Nedir onlar? Örneğin hepimiz demokrasiyi, insan haklarını, örgütlenmeyi savunmalıyız. Eğer insanlar bir araya gelip sendika kurmak, anayasal haklarını kurmak istiyorlarsa, yönetenler onların önündeki bütün engelleri kaldırıp, onlara bu hakkı tanımalıdır. Hem siyasetçiyim, demokrasi, örgütlenme, işçiler örgütlensin diyeceksin, işçiler örgütlenince de fabrikanın kapısını göstereceksin. Buyrun buradan çıkın biz sizi fabrikada çalıştırmayacağız diyeceksin. Bunu hangi siyasi görüşten olursa olsun siyasetçilerin yapmaması gerekir.  İşçi kardeşlerimize seslenmek istiyorum, sizin haklarınızı sonuna kadar savunan bir parti vardır, o partinin adı CHP'dir.

Siyasetçi partidaşlarını değil, toplumun çıkarlarını düşünür

Farklı düşüncelere saygı göstermemiz gerekir. Her düşünceye saygı göstermek insan olmanın da gereğidir. Biz o nedenle farklı düşüncelerden olanların hakkını ve hukukunu koruduk. Siyasetçi kendisini ve partidaşlarını değil bütün halkı, toplumun çıkarlarını düşünür. Siyasetçinin temel görevlerini tanımlayan düzenleme güçlü bir sosyal devlettir. Güçlü bir sosyal devlet, aç ve açıkta hiç kimsenin gelecek endişesi taşımadığı bir devlet demektir. İşsizlik, yoksullukla mücadele, üniversitelerin bilim üretmesi, fabrikaların çalışması, emeğin hakkının aranması bütün bunlar güçlü bir sosyal devletin olmazsa olmazlarıdır. 

Siyasal iktidarı kullanıp iktidar olanların da baskı yöntemini değil, demokrasiyi savunması lazım. 'Ben iktidar oldum her istediğimi yaparım, yargıyı dizayn ederim, medyayı istediğim gibi düzenlerim' derseniz demokrasiden uzaklaşmış olursunuz, vatandaş hakkını hukukunu arayamaz noktaya gelir. Bu geldiği gibi. 

Biz demokrasimizi güçlendirirken üreten bir Türkiye istiyoruz. Üreten bir Türkiye dünyada saygınlığı olan bir ülke demektir. O nedenle üretmeliyiz, üreteceğiz ama hakça bölüşeceğiz, sorun burada. Ne diyordu rahmetli Ecevit? 'Ne ezilen, ne ezen, insanca hakça bir düzen.' Aynı şeyi diyoruz; ne ezen, ne ezilen olsun. Üretelim çalışalım ama hakça bölüşelim. Birisi cebini doldururken komşumuz yatakta aç uyumasın. Bu hedeflere acaba yaklaşıyor muyuz, uzaklaşıyor muyuz? Geldiğimiz nokta bu hedeflerden uzaklaştığımızdır. En tipik örneğini de buraya gelen işçi arkadaşlarım veriyor. İşçi kardeşlerim unutmasın ben ve milletvekili arkadaşlarım haklarınız teslim edilene kadar yanınızda olacağız. 

Taşeron işçilere 2019 mesajı

Türkiye'nin gündeminde taşeron işçilik diye bir şey yoktu. 1 milyonu aşkın insan köle düzeninde çalıştırılıyordu. 1 milyonu aşkın insanın geleceği yoktu, hak talebinde dahi bulunamazdı, benim geleceğim ne olacak diye düşünür ama geleceğini göremezdi. Bunları ilk kez Türkiye'nin gündemine biz taşıdık. 'Bunların siyasi kimliklerine bakmadık, sadece insan olarak düşündük; bizimle aynı bayrağın altında, aynı vatanda yaşıyorlar' dedik ve 'bunların da kadrosu olmalı, sendikalı olmalı' dedik gündeme getirdik. Sonunda parlamentoya kanun getirmek yerine bir KHK ile taşeron işçilerin sorunlarını çözmeye çalıştılar ama çözemediler. Haksızlık, çifte standart yaptılar. İki türlü çitf standart yaptılar. Bir; 'Sizi kadroya alıyoruz ama kadrolu personelle aynı haklara sahip olamayacaksınız' dediler. 'Onların toplu sözleşme hakkı var, 2020'ye kadar sizin toplu sözleşme hakkınız yok' dediler KHK'da. Nasıl kadro veriyorsunuz, nasıl hakkını arayacak. Bütün taşeron işçisi kardeşlerime sesleniyorum. Önümüzde 2019 var, benim için de senin için de tüyü bitmemiş yetim için de önemli kardeşim. 2019'da yetkilendir, sen de diğer işçiler gibi toplu sözleşme hakkından yararlanacaksın, onlar hangi haklardan yararlanıyorsa sen de kuruşu kuruşuna aynı haklardan yararlanacaksın. 

'Hangi görüşten, inançtan olursa olsun kadroyu vereceğiz'

Bir ayrımcılık daha yaptılar taşeron işçilerin bir kısmını sözde kadroya alıp 50 bin taşeron işçiye kadro vermiyorlar. Niye vermiyorsunuz? 26 kamu iktisadi teşebbüsü (KİT) ve 26 özel bütçeli kamu teşebbüsünde çalışan işçilere 'Size kadroya vermeyeceğiz' dediler. Niye vermiyorsunuz? İşçi değil mi bunlar, çalışmıyor mu çalışıyor neden vermiyorsun? Ankara'daki beylerin keyfi böyle işliyor, 'İstediğimize kadro veririz, istediğmize vermeyiz'. Hangi görüşten, inançtan, kimlikten olursa olsun; yaşam tarzını benimsemişse benimsesin biz ona sözümüz söz hiçbir ayrımcılık yapmadan sonuna kadar kadroyu vereceğiz.

Kamyon şoförlerine seslendi

Kamyon çalışanlarının, şoförlerin sorununu da dile getirdik. İlk kez bunu TBMM'de bütçe görüşmelerinde dile getirdik. Bir kamyon şoförünün sorunu bile olsa her şeyi bir kenara bırakır onu çözmek için çalışırım. Arkadaşlarımız bindiler kamyona Ankara’ya geldiler. Tek tek yazdılar masrafları. Mazot parası, köprü parası… O belgeleri Binali Yıldırım’a göndereceğiz. Tıpkı Man adası belgeleri gibi.

Kamyon ve TIR şoförlerinin sorunlarına hükümet duyarsız. 1 milyon kişiye sesleniyorum. İki elim yakanızdadır. Senin sorunun çözmek için ben kavga veriyorum. Senden sadece ve sadece bir oy bekliyorum 2019’da.

İnfaz ve Koruma Memurları emniyet sınıfına geçmek istiyor, biz de güvenlik sağlıyoruz, emniyet sınıfına alın diyorlar. 

'Tam bir faizci hükümet'

'Faize karşıyız' diyorlar. O zaman çıkar bir KHK faizi sıfırla… Yüksek faize mahkum olması yetmiyor, vatandaşımız dünyanın en ağır vergilerini ödüyor. Dışarıya, bir avuç faiz lobisine ödenen 140 milyar dolar. İçeriye ödenen faiz miktarı 620 milyar lira. Tam bir faizci hükümet.

'9 çeşit vergi alıyorlar, vergi ödememek için Man Adası'na gidiyorlar'

Şirketlerin karı arttı. Peki memur ve işçilerin milli gelirden aldığı pay arttı mı? Yüzde 35'ten 30'a düşmüş. Çiftçilerin de aynı durumda. Şimdi tarım ürünleri ithalatı yapıyorlar. AK Parti'nin genel başkanı yurt dışına gittiği zaman diyorlar 'Tamam gelsin'. Ne kadar satılacak mal varsa, getirin satalım. Zeytinyağı, canlı hayvan ne kadar şey varsa al sat diyorlar, hepsini satıyorlar. Bizim ülkemizde tarım öldü. Eskiden Tarım Bakanına Fransa'da Fransız tarımına yaptığı katkılardan dolayı şövalye nişanı verilmişti. Büyük ihtimalle Erdoğan'a da veriyorlardır şimdi, dışarıdan et getiriyorlar çünkü. 2010'da başladı dışarıdan et getirmek. Sırbistan'dan et getiriyorlardı, 'Besmelesiz et getiriyorlar' demiştim, demişlerdi ki, 'Biz bunu Sırbistan'ın Müslüman kesiminden getiriyoruz'. Şimdi Fransa'nın hangi kesiminden getiriyorsunuz? Ben ülkemde dünyanın en insafsız vergilerini ödüyorum, peki gelirim neden artmıyor? Köprüden geçerken niye ayrıca para veriyorum. Dünyanın en acımasız vergilerini ödüyorum, benim çocuğum neden iyi bir okulda okuyamıyor? Geçinemiyorum üstelik hayatım boyunca da hayatım boyunca da hiç geçmediğim köprünün parasını vereceğim. Bu adaletsizliğe hep birlikte son vermemiz lazım. Bunun hesabını bütün vatandaşlarımızın sorması lazım. Vatandaş sadece faiz ödemiyor. Vatandaşı kandırarak ondan ağır vergiler alıyorlar. Musluğu açtığınız anda elektrik düğmesini açtığınız anda 9 çeşit vergi alıyorlar sizden. Bunlarda insaf var mı? Siz sanıyorsunuz su parası elektrik parası ödedik. 9 çeşit vergi alıyorlar sizden. Bu beyler de vergi ödememek için Man Adası’na gidiyorlar. Bunları dile getirince de 'seni mahkemeye vereceğiz' diyorlar. Sanıyorlar ki Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Bir milim geri adım atarsam namerdim

'Hermes çanta, Gucci gözlük...'

Bir emekli düşünün Hermes çanta aldı diyelim. Alamaz ama borçlandı aldı diyelim. Gucci gözlük aldı diyelim. Bunların KDV’si yüzde 8. Ama aynı emekli doğalgaz yakar, elektrik kullanırsa KDV’si yüzde 18. Hak hukuk adalet kavramı bunların hiçbirisinde yok."

OHAL eleştirisi

Devlet adaletle yönetilir. Adaleti sağladığınız zaman toplumda kavga çıkmaz, toplum barış içinde yaşar. Çünkü herkes der ki, 'Mutlaka devletin bir hakimi benim hakkımı teslim eder' diye düşünür. O yüzden devlet kinle yönetilmez, akılla, basiretle, istişareyle yönetilir. Devletin özelliği budur. 20 Temmuz'dan sonra bir sivil darbe gerçekleşti ve OHAL ilan edildi, şimdi yine uzatıyorlar. Bana demişlerdi ki, 'Çok kısa bir süre için uygulayacağız', bir buçuk sene geçti OHAL'i yeniden getiriyorlar. Niye getiriyorsun? FETÖ ile mücadele ise yap, yaptın da karşı mı çıkan oldu. Tam tersine FETÖ ile mücadele değil, muhalefetle mücadele ediyorlar. Kendileri aleyhine yazan gazetecilerle, sivil toplum örgütlerinin başkanlarıyla mücadele ediyorlar. Hapishanelerde yatan yüzlerce öğrencimiz var. Yazık değil mi bunlara. Boğaziçi Köprüsü'nde boğazı kesilen hiç suçsuz er var. Efendim 'Bunlara kimse dokunmayacak'. Bu mudur adalet.

Bylock'çu olmayan 11 bin kişi mesajı

Kim mağdursa biz mağdurun yanında olacağımızı hep söyledik. Bylock uygulaması nedeniyle 11 bin kişiyi boşu boşuna hapishanelerde tuttular, işlerine son verdiler. Biz 'bunların büyük bir kısmı mağdurdur, yanlış yapıyorsunuz' dediğimiz zaman 'vayy FETÖ'cü'... Ya bunlarla aynı yolda yürüyen, 'ne istediniz de vermedik' diyen; 17-25 Aralık'tan sonra bir gazeteciyi araya koyup Fetullah Gülen'e gönderen, 'Aman ne olursun bizi affet' diyen sizdiniz. Ne oldu da biz suçlandık? Çünkü biz mazlumlara sahip çıkıyor, zalime karşı çıkıyoruz. 'Bylock kullananların tamamı FETÖ'cüdür' dediler, 11 bin kişinin FETÖ üyesi olmadığı ortaya çıktı. Biz bunu raporla ortaya koymuştuk.