ANALİZ-25 Mayıs günü ABD'nin Minneapolis şehrinde bir manav dükkânı sahte 20 dolarlık banknotla ödeme yapmaya çalıştığı iddiasıyla bir müşterisini şikâyet etti. Polisler şüpheli George Floyd’u arabasından indirip göz altına almak istedi. Polis memuru Derek Chauvin, yerde yatan şüpheli Floyd’un boynuna dokuz dakikaya yakın bir süre boyunca diziyle bastırıp ölümüne yol açtı. Bu esnada başka iki polis memuru da elleri arkadan kelepçeli Floyd’un sırtına bastırmaktaydı. Siyahi mağdur defalarca nefes alamadığını ifade etmesine rağmen umursanmadı. Bilincini kaybettikten sonra bile üç dakikadan fazla süreyle boynuna basılmaya devam edildi.

Bu olayın görüntülerinin hızla yayılması, ABD genelinde 140’tan fazla şehirde günlerce sürecek sokak olaylarının fitilini ateşledi. Her ne kadar bir kısmı barışçıl geçse de gösteriler boyunca birçok işyeri yağmalandı, araçlar ateşe verildi, binalar hasar gördü. Olayların ana çıkış noktası polislerin siyahilere karşı sürekli orantısız güç kullanmasına dair duyulan öfkenin yeniden patlamasıydı. Fakat birçok gösterici için olayın sosyoekonomik eşitsizlik ve ırkçı ayrımcılığa karşı yıllardır biriken kızgınlık boyutu da vardı. Bazı gözlemcilere göre bu olaylar “Amerikan rüyasının” sonunu haber verirken, bazılarına göre ise daha önce ABD’de pek çok kez yaşanan toplumsal olayların son örneğinden ibaretti.

Ülkede yaşananların ardından New York ve Washington D.C. de dahil olmak üzere kırktan fazla şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yirmiden fazla eyalette ABD ordusunun Ulusal Muhafız birimleri gösterileri kontrol altına almakla görevlendirildi. Fakat bu önlemler şu ana kadar ne insanların sokağa çıkmasını önleyebildi ne de gösterilerin önüne geçebildi. Floyd’un boynuna bastırarak ölümüne sebep olan polis memuru üçüncü derece cinayetle suçlandı. Yüzlerce gösterici ateşli silah ihlalleri, hırsızlık, yağma ve isyan gibi suçlardan tutuklandı.

Halihazırda artarak devam eden olaylar, ABD toplumunun içinde bulunduğu derin siyasi ayrışmaları da tekrar gündeme getirdi. Şu ana kadar siyasetçiler ve bürokratlar ortak bir eylem planı oluşturmak yerine; birbirlerini suçlamayı tercih ettiler. Demokratlar Başkan Donald Trump’ı liderlik göstermemekle; sözleri ve eylemleriyle ülke içindeki ırksal bölünmeleri daha da derinleştirmekle suçladı. Trump ise Demokratları kanun dışına çıkan göstericileri desteklemekle ve ülkeyi karıştıran grupların parçası olmakla itham etti. Her iki taraf da birbirinin olaylardan siyasi çıkar sağlamaya çalıştığını öne sürdü. Trump ayrıca valileri yeterince sert olmamakla eleştirdi ve göstericilere karşı daha sert tedbirler almaya çağırdı. Ülkedeki şiddet olaylarına müdahale etmek için binlerce ağır silahlı askeri personeli ve güvenlik gücünü görevlendirdiğini ilan etti.

- Tehlikeli şiddet sarmalı

Olayların en fazla öne çıkan özelliği hem polisin hem de göstericilerin karşılıklı olarak şiddete başvurması ve bu şiddetin sürekli artması oldu. Nitekim, gösterilerin başlamasına sebep olan olay da beyaz polislerin siyahi Amerikan vatandaşlarına karşı ayrımcı muamelede bulunması ve aşırı şiddete başvurması örneğinin tekrar yaşanmasıydı. Amerikan polis kuvvetlerinin sivillere karşı gereksiz aşırı güç kullandığı vakalar sık sık gündeme geliyor. Örneğin, bu vakada da ölüme yol açan boyun sıkma yöntemi, Minneapolis Polis Departmanın kuvvet kullanma kayıtlarına göre, 2015 yılından bu yana en az 237 kez kullanıldı. Bu olaylardan 44’ünde şüpheliler bilinçlerini kaybetti. Yani aslında George Floyd’un ölümü bir istisnadan çok daha fazlasıydı.

“Mapping Police Violence” isimli sivil toplum kuruluşunun verilerine göre, 2013-2019 yılları arasında ABD polisi 7 bin 666 kişiyi öldürdü. Bu ölüm vakalarında orantısız bir şekilde mağdur olanlar yine siyahi Amerikalılar oldu. Bu verilere göre bir siyahi ABD’linin polis tarafından öldürülme ihtimali, beyaz vatandaşa göre iki buçuk kattan daha fazla. Hatta bazı eyaletlerde bu oran dokuz katın üzerinde. Nitekim ABD’de siyahi vatandaşları hedef alan bu polis şiddeti #BlackLivesMatter (Siyahilerin Yaşamları Değerlidir) gibi hareketlere de esin kaynağı oldu.

Karşılıklı şiddet sarmalının diğer ucunda ortalığı yakıp yıkan göstericiler yer aldı. Güvenlik güçlerine mukavemet, hırsızlık, saldırı, kundaklama ve vandalizmden kaynaklanan suçlamalarla yüzlerce gösterici göz altına alındı. Münferit vakaların ötesinde organize şiddet olayları yaşandı. Bu noktada bazı anarşist ve şiddet yanlısı gruplar ön plana çıktı. Başkan Trump olaylardan doğrudan Antifa isimli anti-faşist grubu sorumlu tuttu. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre, Adalet Bakanlığı Antifa’yı terör örgütü olarak sınıflandırma prosedürlerine başlamaya karar verdi. Bu grup daha önce YPG/PKK terör örgütüne verdiği destekle de medyada gündeme gelmişti.

- ABD’yi ne bekliyor?

Halihazırda devam eden ve sonucu henüz tam kestirilemeyen bu toplumsal olayları şimdiden iç savaş olarak nitelendirmek veya ABD’nin sonu gibi resmetmek epey abartılı olacaktır. Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var ki ABD yakın tarihi, can kayıpları ve günler süren çatışmalarla sonuçlanan onlarca protestoyla dolu. Bu elbette şu anda yaşanan olayların önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgının hasarlarını son derece yoğun şekilde yaşayan Amerikan toplumunun bu sokak olaylarının etkilerini derinden hissettiğini söylemek mümkün.

Nitekim, bazı gözlemcilere göre 2020 şimdiden modern ABD tarihinin en travmatik yılı oldu. Bu sene içinde Büyük Buhrandakinden daha fazla ABD’li işsiz kaldı. Salgın sebebiyle pek çok savaştakinden daha fazla ABD vatandaşı hayatını kaybetti. Salgınla mücadelede karşılaşılan büyük başarısızlık ABD’nin kamu ve özel sektör kabiliyetlerine dair inancı büyük oranda zedeledi.

ABD’nin geleceğine dair karamsarlık tablosu çizen gözlemcilere göre, ABD toplumu hiç bu kadar kutuplaşmamıştı. Sivilleri ve hatta basın mensuplarını doğrudan hedef alan polis güçleri, devletin ne kadar acımasızlaştığını gösterdi. Pek çok göstericinin yağma ve hırsızlığa yönelmesi toplumsal çürümenin boyutlarını ortaya çıkardı. Siyasetçilerin sağduyulu açıklamalar yapmak yerine birbirleriyle kavgaya tutuşması geleceğe dair umutları zayıflattı. Uzun süredir devam eden ve görmezden gelinen eşitsizlikler yeniden ortalığa saçıldı. Ülkenin bastırılan ve ötelenen sorun alanlarını yok saymak iyice imkânsız hale geldi. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasındaki anlaşmazlıklar bütün sistemi kilitlemeye başladı. Dünyadaki genel şartların kötüleşmesi de göz önünde bulundurulduğunda, halihazırda büyük yara almış olan ABD’nin küresel liderlik iddiası tamamen anlamını yitirdi. Bazı gözlemcilere göre “Amerikan rüyası” artık sona ermiştir. Bazılarına göre ise böyle bir rüya zaten hiç var olmamıştı. Olan tek şey maskelerin düşmesi, yalan perdelerinin yırtılması ve sahte hayallerden acı gerçeklere uyanılmasıydı.

[Doktora çalışmalarını İngiltere Warwick Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar bölümünde tamamlayan Dr. Oğuzhan Yanarışık, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır]