Geçtiğimiz hafta IEG tarafından çok önemli ve çarpıcı bir rapor yayınlandı; “Küresel Beslenme Raporu”. Rapora göre dünya çapında 5 yaş altı çocukların 150 milyonu bodur, 45 milyonu yetersiz beslenmiş ve 39 milyonu fazla kilolu. Tüm erkek ve kadınların yüzde 40'ından fazlası – yani 2.2 milyar insan – şu anda fazla kilolu veya obez. Bazı bölgelerde iyileşmeler olsa da, genel resme baktığımızda durumumuz gerçekten içler acısı.

Rapor, hükümetlere, gıda fonları ile finans sistemine, sivil toplum kuruluşlarına, şirketlere ve konu ile ilgili diğer tüm paydaşlara yetersiz beslenmenin her biçimini sona erdirmek amacı ile harekete geçmeleri için ilham verecek veriler içeriyor. Tabi bu ilhamı almak isteyen var ise. Raporda, gıda sistemleri ve beslenme konusunda dört önemli başlığa vurgu yapılıyor.

Birinci olarak, çoğu ülkede küresel beslenme hedeflerini tutturmak için hızlandırılmış şekilde eyleme geçilmesine ihtiyaç olduğu vurgulanıyor. Küresel ölçekte ancak çok az sayıda ülke beslenme bozuklukları ile mücadelede başarılı. Buna karşılık beslenme bozukluğu kaynaklı hastalıklar ile bulaşıcı olmayan hastalıkların etkisi azaltılabilmiş değil.

İkinci olarak, mevcut diyetimiz ve gıda üretimimizin sağlığımıza ve gezegene giderek daha fazla zarar verdiği ortaya konuluyor. Kötü beslenme kaynaklı ölümler son on yılda yüzde 15 artmış durumda. Bu küresel nüfus artışının üzerinde ve yetişkin ölümlerinin ise yüzde 25’inden sorumlu. Tarımsal üretim sistemlerinin çarpıklığı ise küresel ısınmaya neden oluyor. Bugün toplam sera gazı üretimimizin üçte birinden fazlası gıda sistemi kaynaklı ve artıyor. Burada hemen aklınıza geri kalmış ülkeler gelmesin. Bu yüksek emisyonda en yüksek pay, vicdansız gıda sisteminin kalesi olan ABD’ye ait.

Üçüncü olarak, küresel kaynaklar azaldıkça, yetersiz beslenme ve yetersiz beslenme ile mücadelenin maliyetinin arttığına, ancak bu konuda bir önlem alınmamasının maliyetinin çok daha yüksek olacağına vurgu yapılıyor. Sağlıklı beslenmenin küresel ölçekte başarıya ulaşabilmesi için yıllık 40-50 milyar ABD doları kaynağa ihtiyaç var. Buna karşılık, bu alanda yatırım yapılmaması halinde, beslenme bozukluğu kaynaklı olumsuzlukların, 2030 yılına kadar yılda 5.7 trilyon ABD doları ve 2050 yılına kadar ise yılda 10.5 trilyon ABD doları kayba neden olacağı hesaplanmış durumda. Yani rapor, vicdanı olmayanlara insanlık için harcamaya kıyamadıkları paraları üzerinden de mesaj vermeye çalışıyor.

Dördüncü olarak, 2013’den beri çalışmaları devem eden “Büyüme için Beslenme”nin (N4G, Nutrition for Growth) durumu izleme, taahhütlerini yerine getirme ve ilerlemeyi ölçme konusunda zorluklar ile karşılaştığından bahsediliyor. N4G imzacıları bugüne dek, finansal taahhütlerinin yarısını dahi yerine getirememiş durumda. Özellikle son iki yılda, pandemi bahanesi ile bu alanda yatırımların durma noktasına geldiğini söyleyebiliriz. Diğer yandan, mevcut durumu takip edebilmek ve daha sağlıklı plan yapabilmek için gerekli olan verileri üretmekten de çok uzağız.

DÜN : KURAL TANIMAYAN GIDA SİSTEMİ 

Özellikle son yetmiş yılda gelişen küresel gıda sistemi, bu gelişimi sırasında geleceği düşünmeyen karanlık bir yolda ve tüm hükümetleri de yandaşı kılarak kurumsallaştı. Ortaya, tohumdan tabağa kadar mücadele etmesi güç tekelci bir yapı çıktı. Yüzde yüz kar odaklı anlayışı ile bu anlayışa hizmet eden hatalarını yalanlar ile bezeyerek sunan gıda sistemi, insanlığın ve gezegenin ucubesi haline geldi.

Önce, insanların sağlık anlayışını topyekün değiştirerek, neyin sağlıklı olduğuna kendisi karar vermeye başladı. Oysa ki üretimi ve satışı karlı olanın sağlıklı, diğerlerinin ise sağlıksız olarak etiketlendiği bir süreç yaşıyorduk. Sadece kendi çıkarını düşünen siyaset ile soytarılık seviyesinde bilim yapan akademisyenlerin desteklediği sistem, bu konuda uzman olarak kabul edildi. Günün sonunda kafası karışık ve neyin sağlıklı olduğuna karar veremeyen bir tüketici güruhu yaratıldı.

İkinci olarak, insanın ihtiyaç duyduğu besin değeri yüksek ve çeşitlilik arzeden bir tarımsal üretim yerine, ölçek ekonomisi ile örtüşen, değersiz ve yüksek ölçekli tarımsal üretimi tercih eden sistem, insanlığı olduğu gibi gezegenin kaynaklarını da sömürmeye başladı. Bu hali ile toplam gıda gelirinin neredeyse tamamını cebine indiren sistem, ihtiyaç duyduğumuz kalorinin ise ancak yarısını karşılar hale geldi. Sistem gittikçe oburlaştı ve şişti.

Siyasal erkin koruması altında, gezegenin tüm kaynaklarını, bedelini de ödemeden, son damlasına kadar sömürme imtiyazına sahip hale gelen gıda sistemi, doğal ve sürdürülebilir her türlü çözüm önerisini kendisine düşman kabul ederek amansız bir mücadeleye girdi. Küresel ölçekte birçok bölgede ya küçük üreticileri ya da onların doğal kaynaklarını, topraklarını ve sularını gerektiğinde kolluk kuvvetlerinin gücünü de yanına alarak gaspetti.

Çöreklendiği her bölgeyi doğal, ekonomik ve sosyal açıdan çölleşene kadar tüketen sistem, bugün geleceğimiz için ne kadar yaşamsal olduğu son derece net olan karasal ekosistemleri ve su ekosistemlerini vicdansızca yok etti. Bunu, nüfusu artan insanlığın aç kalmaması için bir zorunlulukmuş gibi paketleyen sistem, kimi zaman kandırdığı tüketicinin de arkasına saklanarak ama daha çok kendisine yasal kalkanlar oluşturarak yoluna devam etti.

Son olarak, yarattığı vahşi tüketici ile, toplam gıda üretiminin bir gıda ürünü olarak tüketilmesinden çok kullanılmadan atılmasına neden olan bir pazar sistemi kurdu. Bugün ürettiğimiz toplam kalorinin, en iyi ihtimalle ancak üçte birini tüketiyor, geri kalanını ise tarladan başlayarak kaybediyoruz.

Bugün tüm mücadeleye rağmen, bu vicdansız gıda sisteminin ıslah edilmesi çabaları ya başarısız ya da çok yavaş ilerleme kaydediyor. Samimiyetli çalışmalar olsa dahi, genel olarak gıda sisteminin ıslah olmaz bir vicdansızlık girdabına düştüğü ortada. Bu girdap, bugün için, her türlü iyi niyetli çalışmayı da karanlığına çekip yutuyor. Kurtuluşumuz olduğunu iddia aden sistem bir yana, geldiğimiz noktada dünyanın yarısı gerçek açlık ile burun buruna.

YARIN : UMUT VAR AMA ZAYIF

Gıda sisteminin yalanları bizi bugüne getirdi. Küresel ölçekte, neredeyse bölge ayrımı olmakszın ciddi bir açlık tehdidi ile karşı karşıyayız. Elbette, “Küresel Beslenme Raporu” umut ve çözüm önerileri de içeriyor. Ancak oldukça zayıf bir umut bu.

Rapor öncelikle, N4G tarafından verilen taahhütlerin yerine getirilmesi, beslenmeye gerekli finansmanın sağlanması halinde, dönüşü olmayan noktaya gelmeden önce çözüm üretilebileceğini vurguluyor. Takiben bunun için, başta gıda sistemi olmak üzere tüm paydaşların ortak hareket etme kararı alması gerektiği belirtiliyor. Bir yanda ortak karar önerisi ve diğer yanda bugün içinde bulunduğumuz çılgın dünya; insanın bu konuda umut sahibi olmasını zorlaştırıyor.

Son olarak rapor, genel olarak gıda sistemi ve beslenme bozukluklarının takibi konusunda, etkin ve erişilebilir bir veri üretimi önerisinde bulunuyor. Ancak ne yazık ki, insanlık olarak bugün sadece işimize yarayan veriyi ürettiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Oysa ki, büyük veri kullanımının altyapısı ve marifetleri konusunda belki de tarihimizin en ileri seviyesini yaşadığımız bir dönemdeyiz sözde.

Büyük veri, her şeyin yanıtı sende! Şu uyduruk ayakkabıyı alan, bu daha da işe yaramaz saati de alır, bu şuursuz tüketici şu dükkandan çıktıysa bu restoranda da mutlaka latte içer, dolabında şu diyabetik yoğurt varsa şüphesiz diş macunu da şu olmalı, bu kendi kendine giden araba yoldaki tüm çukurların yerini biliyor, bu on saniyelik zeka şu kedi paylaşımını beğendiyse kesinlikle şu partiye de oyunu verir…

Büyük veri, peki bunların yanıtı var mı sende? Dünyada bu gece kaç tane çocuk yatağına aç yattı? Kaç tane anne ve baba kahrından intihar etti? Tam şu anda, dünya üzerinde kaç kişi işkenceye tabi tutuluyor? Kaç kişi insansız bir hava aracı tarafından katledidi? Peki çocuk yaşta evlendirilmiş kaç tane kızımız var?..

IEG’nin (Independent Expert Group, Bağımsız Uzmanlar Grubu) bu önemli raporuna, https://globalnutritionreport.org/ adresi üzerinden ulaşılabilir.