Öğrencilik yıllarında, Prens adaları biz İstanbullular'ın hafta sonu lüksüydü. Sabah vapuruyla kısa bir yolculuktan sonra deniz kenarındaki kafelerde kahvaltı yapmak, ciğerlerimize çam ağaçlarını solumak, mevsimlerden yaz ise yüzmek kısacası İstanbul’un kalabalığından bir gün bile uzaklaşmak bize çok iyi gelirdi. Eskiden sürgün yeri olarak bilinen adalar her gecen gün tarih ve doğal ve güzelliği nedeniyle yerli ve yabancı ziyaretçilere ev sahipliği yapıyor. Her adanın ayrı bir anlamı olsa da ben yazın en çok Büyükada’yı severim kışın ise Burgaz'ı.

 

 

Burgaz şiirseldir, her sokağında Sait Faik Abasıyanık'ın ruhu vardır zaten adaya indiğinizde iskelenin yakınındaki heykeliyle 'Hoş geldin' derken martılar da eşlik eder ona. İsterseniz önce bir soluklanın. Soğuk bir kış gününde tavşan kanı bir bardak çay sıcak, bir yaz günü ise ev yapımı soğuk bir limonata içerek yola devam edin. Issız ahşap konakların önünden geçerek Sait Faik’in eserlerinin büyük bir kısmını yazdığı ve ölümünden sonra annesi tarafından müzeye çevrilmiş olan evini ziyaret edin. O evde yaşıyormuşçasına hatıralarına tanıklık edeceksiniz. Evin bazı odaları, doğrudan Sait Faik'in yaşadığı gibi muhafaza edilmiş, özenle düzenlenmiş yatak odası, hemen başucuna katlanıp konulmuş pijama insana sanki o hala ordaymis hissi uyandırıyor. Müzeye giriş ücretsiz lütfen bir kitap alınız ki bizim de bir katkımız olsun.

Söylemeliyim

Yok

Yok... meydanlarda bağırmalıyım

Bu küçük

Güllerin buram buram tüttüğü

Anadolu şehri kahvesinde

Kiraz mevsiminin

Sevişme vakti olduğunu

 

 

Sait Faik’in en sevdiğim şiirlerinden Kiraz Mevsimi'nden bir kaç satır bile onun aşka sevgiye nasıl tutkulu olduğunu anlıyoruz. 

Burgaz Ada'ya  Sait Faik öyle yakışmış ki bütünleşmişler birlikte. Kendimi öyle kaptırmışım ki eve dönüş vakti vapurumun arkasından bana el sakladığını hissettim bir an. 

Haftaya görüşmek üzere.