Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı en fazla eleştirenlerden biriyiz. Ancak, Erdoğan’ın demokrasi ve seçim konusunda bazı vurgulamaları var ki, hep bize heyecan vermiştir, demokrasiye ve sandığa saygı duyulması gerektiğini göstermiştir. Özellikle Başbakanlık dönemlerinde meydanlarda hep sandığı ve sandıktan çıkan sonuçları savunmuştur. Biz de sandığa duyulan bu saygıdan dolayı Erdoğan’a hep hak vermiş ve alkışlamışızdır.

Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın sayılı üniversitelerinden biri sayılan İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerinde en fazla oyu alan Prof. Dr. Raşit Tükel’i rektörlüğe atamamakla daha önce söylediği sandığa saygı sözlerine ters düşmüştür. Çünkü Tükel’in en yakın rakibine 300 oy fark attığı ve YÖK tarafından da ikinci sıraya konularak Cumhurbaşkanı makamına sunulduğu biliniyor.

Şimdi, seçimlerde ikinci sırada bulunan Prof. Dr. Mahmut Ak İstanbul Üniversitesi Rektörü olmuştur.

Ancak, İstanbul Üniversitesi’nde en çok oyu alan Prof. Dr. Raşit Tükel ve diğer birçok öğretim üyesi, yaptıkları açıklamada “Üniversitenin meşru rektörü Raşit Tükel’dir” diye açıklama yaptı. Öyle görünüyor ki, İstanbul Üniversitesi’nde bu atama ile sıkıntılar daha da büyümüş olacaktır.

Cumhurbaşkanı’nın sandığa saygıdan uzaklaşan ataması İstanbul Üniversitesi ile de sınırlı kalmıyor. Uludağ Üniversitesi’nde ikinci, Harran Üniversitesi’nde ise beşinci seçilen isimleri de rektör olarak atamıştır. 

Şimdi denilebilir ki “Bu listelemeyi YÖK yapıyor, Cumhurbaşkanı da bu listelemeyi delmiyor. Eğer YÖK, listelemeleri sandıktan çıkan oy oranlarına göre yapmış olsa, Cumhurbaşkanı da atamayı buna göre imzalar.”

Bu da bize göre son derece yanlış bir değerlendirmedir. Çünkü Cumhurbaşkanı her açıklamasında “Ben noter değilim” diyor. Her şeyi çok iyi değerlendiren, güçlü bir danışman kadrosu ile çalıştığını söyleyen Erdoğan’ın bu listelemeleri değerlendirirken müdahale etme hakkı vardır. Her defasında sandığa saygı duyulmasını söyleyenlerin bu konuda herhangi bir müdahalede bulunmamış olmasını biz yadırgıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı rektör atamalarını Anayasa’nın 130. Ve Yüksek Öğrenim Kanunu’nun 13. Maddeleri uyarınca yapıyor. Dikkat edilecek olursa her iki madde de 12 Eylül 1980 döneminden kalma yasalardan oluşuyor. Bunlar bugüne kadar da değiştirilmedi. 

Seçim sandığına ve çıkan sonuçlara ev fazla vurgu yapan lider olarak her zaman öne çıkan ve destek de alan Erdoğan’ın bu son uygulamaları uzun zaman tartışılacaktır. Bunun yanında atama yapılan üniversitelerde de huzur ortamının olmayacağı görülecektir.

Çünkü Cumhurbaşkanı geçmişte yaptığı konuşmalarda “Sandık dışında her yol hukuksuzdur. İktidar olmak isteyenin yeri sandıktır”demiştir. Erdoğan “Sandık demokrasinin namusudur, demokrasilerde hesap sorma makamıdır.”diyerek sandığı göstermiştir. Bugün bile Cumhurbaşkanı’nın sandığı savunduğunu görüyoruz. Biz de her zaman bu görüşleri desteklemişizdir.

Erdoğan’ın son 7 ay içinde atadığı rektörden 11’inin üniversitelerde kurulan sandıklarda en yüksek oyu alanlardan oluştuğunun da altını çizelim.

Geçmiş dönemlerde de bu tür atamalar olmuş, biz bunlara da şiddetle karşı çıkmışızdır. Sandık iradesine saygı duyulması gerektiğini savunmuşuzdur. Bugün de aynı görüşte olduğumuzu belirtelim.

Şimdi, üniversitelerde kurulan sandıklardan birinci çıkan ve atanmayanlar haklı olarak “O halde bu sandıklar niye kuruluyor? Sandıktan çıkan sonuçlar hiçbir şey ifade etmiyorsa bu seçimler niye yapılıyor?” diyerek sitem ediyorlar, haklarını arıyorlar. “Sandıklara darbe vuruluyorsa sandığın ne önemi var?” deniliyor. 

İstanbul Üniversitesi’nde rakibine 300 fark atan Prof. Dr. Raşit Tükel, yaptığı açıklamada “Karar sandık iradesine saldırıdır” diyor. 

Bursa Uludağ Üniversitesi’nde kurulan sandıktan birinci çıkan, ancak atanamayan Prof. Dr. Kamil Dilek de yaptığı açıklamada “Devletimize kırgınım. Mahşerde hesaplaşacağız” diye tepki gösteriyor.

Biz, her zaman toplumsal uzlaşmayı, sandığı ve demokrasiyi savunuyoruz. Bugüne kadar bizi yönetenleri de en çok bunları savundukları ve sahiplendikleri için destekledik. Ancak, bugün görüyoruz ki, bütün bunlar ayaklar altına alınabiliyor, yok sayılıyor. Bu da hiç kuşkusuz rahatsızlıkları artırıyor, huzuru da bozuyor.

Sorunu sadece üniversitelere atanan rektörlerle de sınırlamamak gerekiyor. Toplumu yakından ilgilendiren her konuda yapılan yanlışlar, toplumu ayrıştıran kararlar “sizinkiler, bizimkiler” anlayışı ülkemizi çıkmaza sürükleyebilir. Biz, doğru olanlardan yanayız. Hak ve hukukun üstünlüğüne duyulan saygıdan yanayız. Bizi birbirimizle kaynaştıracak ve güçlendirecek olan da bunlardır.

Bu konuda bizi yönetenlere daha önemli ve büyük görevler düşüyor. 

Daha düne kadar sandığı ve sandık iradesini savunanların, bugün sandığa ve çıkan sonuçlara saygı duymaması, toplumu daha da ayrıştıracak noktalara gelinmesinde adım atmaları iyi sonuçlar da getirmeyebilir. Son atamalarla ilgili olarak millet “Sandık iradesine ne oldu? “diye sorarsa bunlara ne yanıt verilecektir?

Devleti yönetenler güven vermelidir. Sözlerine inanılmalıdır.