PKK’nın özellikle kendisine taban edindiği bölgelerdeki eylemleri, taşkınlıkları, adeta devlete meydan okuma haline geldi. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve diğer hükümet yetkilileri eylem yapanları “Sürece darbe vurmak isteyen karanlık çevreler” olarak değerlendiriyorsa da, durumun hiç de böyle olmadığı görülüyor.

PKK’nın siyasi uzantılarına ve Kandil’deki elebaşlarının açıklamalarına dikkat ediniz. Her iki taraftan gelen istekler, Güneydoğu’daki olaylara verilen destekler neyin ifadesidir?

Eğer, bugün Diyarbakır’da, Şırnak ve Hakkâri’de okullar yakılıyor, Kürtçe eğitim vermek amacı ile korsan okullar açılmak isteniliyorsa bunun arkasında olanlar kimlerdir? Eğeri bizi yönetenlerin söyledikleri gibi ise, yapılan eylemler karşısında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve KCK yetkililerinin ilk sıralarda işi nedir?

Kandil’deki elebaşı Karayılan’ın açıklamaları neyi ifade ediyor?

İmralı’daki Öcalan “Süreci hızlandırın, işler ağır gidiyor” demekle ne mesajı vermek istiyor?

Demek ki, olayların önünde ve arkasında olanlar “karanlık güçler”

değil, bizzat işin içinde olanlardır. “Sürece darbe vurmak isteyenler”

değil, devlete meydan okuyanlardır. Daha çok şeyleri isteyenler, bölünme, bağımsızlığa giden yolu açmak isteyenlerdir.

PKK, özellikle okulların açılması ile birlikte iyice azdı. Belirlediği bölgelerde okulları yakıyor, yıkıyor. Araçları kullanılmaz hale getiriyor. Yüzleri kapalı militanlar yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyor. Eli silahlı PKK yandaşları korku ve dehşet saçıyor.

Bu satırlar yazılırken, gelen resmi rakamlara göre PKK’nın 4 ilde 23 okulu yaktığı, birçok yerde 50’nin üzerinde aracı kullanılmaz hale getirdiği, 7 kişiyi kaçırıp, sonra serbest bıraktığı, yolları kesip, kimlik kontrollerine başladığı haberleri geliyordu.

İçişleri Bakanı Efkan Ala, yaptığı açıklamada çıkan olayları derin PKK’lıların yaptığını söylüyor. Kimdir bu derin PKK’lılar? Ortada böyle bir güç varsa, bunu ortaya çıkarmak, çökertmek ve yok etmek de bugünkü Hükümetin görevidir.

Bizi yönetenler bir yandan Gülen Cemaati ile mücadele edip “Paralel devlete fırsat vermeyeceğiz” diyor. Öte yandan PKK’nın “paralel devlet” gibi hareket etmeye başladığını görmüyor.

Terör örgütünün gençlik örgütü YDG-H’nin kimlerden oluştuğunu bu devlet bilmiyor mu? Olayları çıkaran ve öncülük eden bu grup neden dağıtılmıyor? Devlet korsan açılan Kürtçe okulları mühürlüyor, bunlar devlet okullarını yakarak, zincirleyerek yanıt veriyor. Bu devlete meydan okuma değil de nedir?

Bugün bölgede yol kesen, güvenlik güçleri ile çatışan, kimlik kontrolü yapan PKK’nın bu gençlik yapılanmasından başkası mı? Kaldı ki, olaylar güvenlik güçlerinin gözleri önünde meydana geliyor. Buna seyirci kalınabilir mi? Sorumlular ele geçirilip, adalete teslim edilmez mi?

Dünyanın hangi demokratik ülkesinde buna izin verilir?

Dikkat çeken bir başka nokta da şu:

Bir başka yerde en küçük bir eylemde onlarca kişiyi gözaltına alan polis, devlete meydan okuyan, yakan, yıkan, güvenlik güçlerine Molotof kokteyli atan, eli silahlı PKK ve yandaşlarına bir şey yapmıyor. Ne bir gözaltı, ne bir tutuklama olmuyor. Gözaltılarda da ardından hemen serbest bırakma yaşanıyor.

Bir şeylerin ters gittiği, beklenen ve hedeflenen kardeşlik, barış ve huzur ortamının gelmediği, aksine Türkiye’nin birçok bölgesinin “kan gölü” haline gelmekte olduğunu gözlemliyoruz.

Yapılanların tek hedefi var, devleti dize getirmek. İstekleri zorla elde etmek. PKK, silahlı gücü ile bugüne kadar birçok isteğini yerine getirdi. Şimdi yenileri sırada bekliyor. PKK elebaşları “Gerekirse isteklerimizi silah gücü ile, eylemlerimizle elde etmeyi biliriz”

demiyorlar mı?

Şimdi gelelim bugüne.

Daha önce HDP Milletvekilleri bölgede Kürtçe eğitim veren okulların açılması için Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Müdürlüklerine müracaatlarda bulunmuşlar, “ret” yanıtını almışlardı. Gerek HDP’liler, gerekse PKK ve yandaşları bu konudaki karlılıklarından geri adım atmayacaklarını da söylemişlerdi.

Okulların yakılması, Kürtçe ders veren okulların açılması girişimleri üzerine Hükümet kanadından iki Bakandan açıklama geldi.

İçişleri Bakanı Efkan Ala “Şartlar yerine gelirse Kürtçe okul açılabilir” diyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da “Biz izin vermeye hazırız” açıklamasını yapıyor.

 Şimdi değişen ne oldu? Başka şey söylemeye, yorum yapmaya gerek var mı?